kapat

11.12.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
Bilisim99
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
MEHMET ALTAN(maltan@sabah.com.tr )


Kadınlar da Avrupa Birliği'ne girecek mi?

Gerçek Türkiye'yi tanımak isteyen herkesin, gelecek yıl sonunda süreci bitecek olan 7. Beş Yıllık Planı satır satır okuması gerekiyor.

Avrupa Birliği'ne adaylığın açıklanmasına endekslendiğimiz bugünlerde, biraz da Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 65. yıldönümü olması nedeniyle, 7. Beş Yıllık Planı ve 2000 Yılı Programını "kadınların toplumsal konumunu" gözeterek yeniden okudum.

Mevcut haliyle Türkiye kadınlarının da "Avrupa Birliği" ölçülerine uyup uymayacağı konusunda kuşkuya düştüm.

KADIN BAŞTACI MI?
7. Beş Yıllık Plan'ın hemen başlangıcında şöyle bir cümle var:

"Kadınların eğitiminin kalkınmanın önemli bir itici gücünü oluşturduğu giderek daha iyi anlaşılmaktadır."

Plan böyle diyor ama galiba "eğitim" cumhuriyet döneminin en büyük fiyaskosu.

Düşünün ki, Türkiye'de çalışan nüfusun neredeyse yüzde 80'i ya ilkokul mezunu ya da "daha düşük" bir eğitim düzeyine sahip.

Kadınların durumu daha da vahim.

Türkiye'deki kadın nüfusunun yüzde 28'i hala okuma-yazma bilmiyor.

Okuma-yazma bilme becerisine sahip olanların "eğitim" düzeyleri de bunaltıcı bir tablo sergilemekte.

Kadınların sadece yüzde 2.6'sı yüksek okul mezunu.

Lise ve dengi okul mezunu olanların oranı yüzde 8.3...

Ortaokul ve dengi okulları bitirenler yüzde 7.6. Okuma-yazma bilen kadınlar arasında ilkokulu ya da herhangi bir eğitim kurumunu bitirmemiş olanların oranı ise inanılmaz bir düzeyde: Yüzde 81.6.

Türk toplumunun kadınlarının yüzde 28'inin okuma-yazma bilmediğini, bilenlerin ise ezici çoğunluğunun ilkokulu bile bitirmediğini görünce, toplumsal topallıkların birçoğunun nedenini anlayıveriyorsunuz. Kadınların durumu böyle olunca aile içi eğitimlerin kaderi de belirlenmiş oluyor.

KADIN MARABALAR
Kadınlarını eğitimsiz bırakmış, dolayısıyla da eğitilmemiş bir toplumun tek bir sıfatı vardır: Köylü toplumu. Nitekim Türkiye, 20 milyonluk çalışan nüfusun yarısını hala tarımda barındırmakta.. Düşünün ki, 250 milyon nüfuslu Amerika'yı dört milyondan az sayıda çiftçi besliyor, üstelik ürettiğini bir de dışarıya ihraç ediyor. Bizde ise 40 milyon köylümüz yıllık toplumsal üretimimizin yüzde 13'ünü yaratabiliyor. "İster inan, ister inanma" türü bir verimsizlik.

Türkiye'deki tarımsal nüfusun yüzde 60'ını "aile yanında çalışan ücretsiz aile işçileri" oluşturmakta. İşin Türkçesi toprakta çalışanların neredeyse 6 milyonu gizli işsiz. Boğaz tokluğuna çalışan insanlar. Bu insanların da yüzde 80'i kadın.

Daha çarpıcı bir değişle, toplam işgücünün neredeyse dörtte birini "kadın marabalar" oluşturuyor. Kadın dünyasına ait yayınlarda gölgelerine bile rastlamadığımız insanlar bunlar.

Kentlerdeki kadınların toplam işgücü içindeki payı ise yüzde 17.

ÖLEN BEBELER
Eğitimsizlik, bir yandan "anne adaylarını", diğer yandan "yeni doğan bebeklerin" yaşamlarını tehdit ediyor.

7. Beş Yıllık Plan bunu şöyle saptıyor:

"Annenin eğitim düzeyinin düşük olması, sık, erken ve geç yaşlardaki doğum öncesi ve sonrası bakımın yetersizliği, doğumda sağlık personeli ve kurumdan yararlanma oranının düşük olması, yüzde 32 oranında gözlenen planlanmamış ve istenmeyen gebelikler ve ailelerin bozuk ekonomik koşulları bebekle birlikte anne sağlığını da olumsuz etkilemektedir."

Her yüz çocuktan 32'si istenmeyen çocuk... Arzu edilmeyen gebelikler ise annelerin de yaşamına mal oluyor.

Doğan yüz bebekden 42'si ise daha bir yaşından gelmeden yitip gidiyor. Üstelik pekçoğu yaşayabilecekken "eğitimsiz anne" ölüyor.

"Bebek ve çocuk ölümlerinin yaklaşık yüzde 60'ı önlenebilir hastalıklardan kaynaklanmakta, çocuklarda yetersiz ve dengesiz beslenmeye bağlı gelişim bozuklukları, vitamin ve mineral eksikliğinden kaynaklanan beslenme hastalıkları görülmektedir."

OLMAYAN KADINLAR
"Kadınların toplumsal statülerinin yükseltilmesi ve kalkınmaya katılımlarının artırılabilmesi için eğitim, sağlık, istihdam, sosyal güvenlik alanları ile ilgili göstergelerinin iyileştirilmesi, yasal açıdan kadın-erkek eşitliğini engelleyen hususların düzenlenmesi gerektiği" 7. Beş Yıllık Planda tekrar tekrar vurgulanıyor...

Kadınların "adının olması" için, yapılması gereken "hukuki ve kurumsal düzenlemeler" ise şöyle sıralanıyor:

"Türk Medeni Kanunu'nda yer alan, ikametgah, aile reisliği, soyadı, evlilik birliğinin temsili, husumet ehliyeti, evlilik yaşı, mal rejimi, eşlerin meslek ve sanatı, miras, ev eşyaları, resmi nikah ve nafaka gibi konularda gerekli düzenlemenin yapılması; evlilik süresince edinilen maddi birikimde eşler arası mal birliği ilkesinin uygulamaya geçirilmesi; aile içi sorumlulukların eşit paylaşılması ve kadının toplumsal yaşama eşit biçimde katılımının sağlanması; Ceza ve Vergi Kanunlarında kadın-erkek eşitliğini bozucu ve kadını güç durumda bırakan hususların eşitlikçi bir anlayışla düzenlenmesi; çalışma hayatını düzenleyen yasalarda gebelik ve doğum izni, kreş ve çocuk bakımevi açılması ile ilgili maddelerde kadının çalışma yaşamından kopmasından önlenmesi, aile birliğinin güçlendirilmesi ve çalışan annelerin çocuklarının yeterli bakım imkanına kavuşturulmasına yönelik değişiklikler yapılacaktır."

Eğitimsizliği nedeniyle yaşamda hakettiği rolü oynayamayan ve kendini varlığını tam anlamıyla taçlandıramayan kadının, hukuksal ve kurumsal olarak da mevcut olmadığı açıkça görülüyor.. Kadın eğitimsiz kırsal maraba olduğu için mi yok, yok olduğu için mi kırsal marabalık kolay çözülmeyen bir yumak...

Avrupa Birliği kapısında, yeniden Türk kadınının resmi kayıtlardaki derin resmine bakınca içiniz bir tuhaf oluyor.

Magazin dünyasının yansıttığı görüntüler ile gerçek Türkiye arasında kıyas kabul etmez bir farklılık olması bir yana, bu durum yarın doğacak çocuklarımız açısından da endişe yaratıyor. Anneler okumadıkları için bırakın çocukları eğitmeyi, onların bir yaşından sonra yaşar kalabilmelerini bile sağlamakta güçlük çekiyorlar.

Kadınlar sayısal olarak baktığımda toplumun yarısı. Ama toplumsal ruhun şekillenmesinde etkileri genellikle sayıların ifade ettiğinde daha büyüktür.

Türkiye ise hem fiziksel üretimini arttıracak hem de asıl özünü belirleyecek bir gücü neredeyse hayatın dışına itmiş.

Avrupa Birliği üyeliği değiştireceği birçok şeyin yanısıra "kadınsız bir toplum" olan Türkiye'yi bir de "kadınlı bir toplum" haline dönüştürmeye yardım edecek.

Eğer bu gerçekleşirse belki mutsuz şarkılar diyarı olmaktan da kurtuluruz.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır