kapat

18.11.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ALİ KIRCA(alikirca@sabah.com.tr )


Son İstanbul depremi

İstanbul'u etkileyecek deprem tartışılırken, bilim adamlarından hep aynı şeyi duyduk:

"105 yıldır İstanbul'da deprem olmuyor!"

Buradan şöyle bir sonuca varılıyordu.

İstanbul'u etkileyecek Marmara denizindeki faylarda 105 yıldır hiçbir hareket yok.. Dolayısıyla 105 yıllık bir enerji birikimi var... O nedenle de, eğer olursa Marmara'daki fay kırılması, İstanbul'da yıkıcı bir depreme yol açacak..

Oysa, gerçek tam da öyle değildi...

İstanbul'da son şiddetli deprem, bugüne dek söylendiği gibi, 1894'de değil; çok daha yakın bir zamanda, 1963'te hissedilmişti.

Evet... 1963'te...

Önceki akşam, Prof. Celal Şengör; televizyonda şöyle demişti bize: "Sizin ömrünüz içinde, hatırladığınız 6-6.5 büyüklüğünde bir İstanbul depremi var mı?"

Var...

Yıl 1963...

14 yaşında Heybeliada Deniz Lisesi'ne yeni girmiş öğrencileriz..

Adadaki ilk günümüz...

Tarih 18 Eylül 1963... Saat 19.59... Dipten gelen dev bir sarsıntı, hepimizi yerinden fırlatıyor.. 30 saniye aralıksız sarsılıyoruz.. Adanın derinliklerinden homurtular duyuluyor.. Ada batacak sanıyoruz.. Dört katlı binanın camları patlıyor...

"Ada batacak" duygusunun hiç de yanlış olmadığını sonradan anlıyoruz.

O sırada denizde olan balıkçılar, adanın sanki gökyüzüne doğru yükselip yeniden düştüğünü anlatıyorlar..

Yani, deprem o kadar şiddetli...

Bu deprem, işte o deprem...

Yani günlerdir konuşulan, tartışılan İstanbul depremi..

Ama, tartışmalarda nedense bu depremden hiç söz edilmiyor.

Oysa, ertesi günkü gazetelerde, 18 Eylül 1963 depremi manşetten veriliyor:

"İstanbul'da şiddetli zelzele oldu."

Manşet üstü şöyle: "Saat 19.59'da, 30 saniye süren zelzele hasar yaptı. Zelzelenin merkez üssü Marmara'da, adalar açığında..."

Evet bu deprem, o deprem.. Yani merkez üssü adaların açığı olan deprem..

O günlerin Ahmet Mete Işıkara'sı; Kandilli Rasathanesi ile Üniversite Sismoloji Enstitüsü'nün şefi Sadettin Kesibi şu açıklamayı yapıyor:

"Dün Türkiye yaz saati ile 19'u 59 dakika geçe, çok şiddetli bir zelzele kaydedilmiştir. Merkez üssünün Kandilli Rahathanesi'ne uzaklığı 35 ila 40 kilometre olarak hesaplanmıştır. Merkez üssü, rasathanenin güneybatısında Marmara Denizi'nde olup, adalar açığındadır. İlk ve şiddetli zelzeleyi takiben 30 kadar çok hafif deprem daha kaydedilmiştir."

Deprem; Zonguldak'tan, Edirne'ye, Çankırı'dan İzmir'e, ülkenin batıyarısında hissediliyor.

Ancak, yalnızca İstanbul'da hasara yol açıyor. Gazeteler yazıyor:

"Şehrimizde çok şiddetli hissedilen zelzeleden bazı binalarda çatlak ve çöküntüler olmuştur. Çemberlitaş'daki Vezirhan'ın da bir kısmı çökmüş ve enkaz altında kalan bir genç, ölmüştür. İstanbul Radyosu, zelzeleyi müteakip, Vali Niyazi Akı imzalı bir tebliğ yayınlayarak, yer sarsıntılarının devam edebileceğini, buna göre halkın tedbirli bulunması gerektiğini belirtmiştir. Zaten heyecan ve endişe içinde olan halk, bu tebliği de dinleyince sokaklara yayılmış, gecenin büyük bir kısmını yollara serdikleri halı ve kilimler üzerinde geçirmişlerdir. Mithatpaşa Stadı'ndaki Olimpiyakos-Levski maçında onbinin üzerindeki seyirci paniğe kapılmış, Yeşilköy Havaalanı'nda, terminalde bulunanlar, kendilerini dışarı atarak pistte toplanmışlardır."

Kandilli Rasathanesi'nin o günkü açıklamasında depremin büyüklüğü yok.. Ancak bugünkü kayıtlarında var:

6.3... Yazıyla altı nokta üç...

Yani yaygın deyimle "yıkıcı" bir deprem.

Ancak yıktığı işte bu kadar..

Bizim de "şiddetle ve dehşetle" yaşadığımız son "İstanbul depremi" işte bu depremdi.

Sadece bir kişinin öldüğü ve 26 kişinin yaralandığı deprem...

Üstelik Kandilli'nin 35 kilometre kadar yakınında... Yani tam da bugünlerde "İstanbul depremi"nin tarif edildiği yerde...

Ve, tam da olası bir İstanbul depreminin tahmin edildiği büyüklükte...

Neden "son İstanbul depremi" denildiğinde bu depremden hiç söz edilmiyor? Neden hep 1894 tarihi veriliyor? Neden?

Sadece bir kişi öldüğü ve hiçbir bina çökmediği için mi?

Marmara'da Adalar açığında oluşacak muhtemel depremin büyüklüğünün yediden fazla olup olmayacağı tartışması bu yazının konusu ve bizim de "bilgi"miz dışındadır. Ayrıca Şengör'ün de iddia ettiği gibi "7,5'luk deprem için 100 tane kadar 6,3'lük deprem gerektiği" hesapları da bu yazının haddini aşar. Öte yandan, 6,3'le 7,5 arasında ondalık değil "logaritmik" fark olduğunu biliyoruz.

Ama biz daha basit bir soru soruyoruz:

105 senedir İstanbul'da hiç deprem olmadı; 105 senelik enerji birikti, kaygı duyuyoruz, diyenler; neden 1963'ü atlıyor.. Neden "altı nokta üç"ü es geçiyor? Ülkenin tüm batı yarısını baştan aşağı sallayan; merkez üssü İstanbul'un yanıbaşı, (Büyükada'nın altı) olan ve tam 30 saniye süren deprem, kaç kilometrelik bir kırığa yol açtı? Neden hesaplanmıyor?..

Büyüklüğü, süresi ve merkez üssü bile bilinmeyen "1894"ü, tarih kitaplarından "ballandıra ballandıra" anlatanlar; neden 1963'te deprem tarihine düşülen kayıtlara hiç göz atmıyorlar?.. Neden?

Sadece bir kişi öldüğü ve hiçbir bina çökmediği için mi? Çok "yakışıklı" olmadığı için mi ya da?

ooo

Ama artık, işin aslına geçebiliriz..

Evet, herkesin söylediği gibi "deprem öldürmez, bina öldürür.."

Bütün yanlışlar içindeki tek doğru budur.

1894'te; büyüklüğü kaç olursa olsun; İstanbul, "kötü yapılaşmaya" kurban olmuştur.

Osmanlı İstanbul'unda her yapıyı, hatta her camiyi, her hanı, hamamı, kervansarayı; Mimar Sinan dehasında ustaların yaptığını düşünenler yanılıyor. Avrupa'nın bilim rönesansını kaçıran Osmanlı İstanbulu'nda yığma ve dermeçatma taş yapılar sapır sapır dökülmüştür.

Depremin yolaçtığı hasardan yola çıkarak yani şiddete bakarak "büyüklük" rakamları icad edenlerin ortaya attığı 7-8 rakamları bilimsel olabilir mi?Belki de 1894 depremi, Adalar depremi bile değildi. Belki de, merkez üssü, -bazı bilim adamlarına göre- Adapazarı'nda olan çok uzak bir depremin etkisiydi...

Şimdi "can alıcı" soruya geçebiliriz: Neden daha yakındaki "18 Eylül 1963" yıkım ve can kaybına yol açmadı da, daha uzaktaki "17 Ağustos 1999" yıkıp geçti İstanbul'da...

"Büyüklük logaritmik olarak çok farklıydı" demeyin.. Bazı bilimadamları "yakınlık da şiddeti logaritmik olarak artırır" diyorlar.

Gelin, herkesin kabul ettiği "tek doğru"yla yanıt verelim: "Deprem öldürmez, bina öldürür."

1894 İstanbul'uyla, 1963 İstanbul'u arasında dağlar kadar fark vardı.

Osmanlı'daki dermeçatma yapılaşmadan, Cumhuriyet döneminin "modernleşme" çabaları içindeki yeni kent modeline geçiş çabaları vardı 1963 İstanbul'unda...

Birindeki binalar öldürdü; berikindeki binalar öldürmedi..

1999'a gelince... Ya da 1963'le arasındaki "yaşamsal" farka gelince.

Fark, çarpıcıdır:

1963'te Avcılar yoktu... 1963'te Bağcılar yoktu...

"Yapsatçı" ve "kapkapçı" zihniyetle çürük zeminlerde yaratılmış çok katlı ve çok hırslı rant avcıları yoktu..

Birindeki binalar öldürmedi; berikindeki binalar öldürdü..

Olay bu kadar basittir..

ooo

Dün, TPAO'nun açıkladığı fay haritası; bütün anlattıklarımızı doğrulayan bir açıklama; ancak geç kalmış bir açıklamadır. "Bilinmezler"den korkular yaratılmıştır. Yazık, çok yazık...

Sonuç:

İstanbul'da 17 Ağustos'ta olan olmuştur... Yıkılma riski olan yerler yıkılmıştır.. Dahası yoktur. İstanbul "şiddetle" sınanmıştır.. Şimdi o sınavda; sınıfta kalanlar, bütünlemeye kalanlar, borçlu geçenler önlemini alacaktır.. İnsanları kortutmayı bırakıp, 17 Ağustos sonuçlarını onarmaya fırsat verin.. Adalar'ın güneyindeki "olası" depremde, 1963'te ne olmuşsa; bundan sonra da o olacaktır... Daha fazlası değil!..

ooo

Evet, bırakın insanları korkutmayı..

Bırakın da; biraz da, "sanal" değil; gerçek bir depremin acılarını sarmaya bakabilelim..

Bolu'da yüzellibin insan açıkta.. Soğukta ve yağmurda yardım bekliyor..

Ve... Farkında mısınız?

İstanbul seyrediyor.. O "müşfik ve kucaklayıcı" İstanbul ilk kez seyrediyor.. Çünkü kendi başına sarılmış korkulardan, başını kaldırıp bakamıyor gerçek acılara...

Onlar çadır, ekmek, kazak, ve sıcak aş bekliyor!..

Artık duyabiliyor musunuz?

Duyabiliyor musunuz "felaket tellallarının çan seslerinden"...

Duyabiliyor musunuz?

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır