kapat

03.11.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
microbanner
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Hey Baba Oktay hey!..

15 gün içinde iki fire.. Ahmet Taner Kışlalı'dan sonra, Oktay Kurtböke'yi de kaybettik, efsanevi Yeni Gün ekibinden..

Ahmet'in cenazesinde Oktay'ın eşi Gufran'ı görmüştüm.. "Oktay gelemedi, beni yolladı" demişti, boynuma sarılırken.. Nasıl gelecekti ki..

ooo

"İçerde yeni bir arkadaş var" demişti M. Ali Ağabey.. "Galatasaray Lisesi mezunu.. Fransızca eksiğinizi giderir.."

Girdim odaya..

Hayattaki en büyük dostlarımdan Oktay Kurtböke'yi işte ilk orda gördüm..

Tam 40 yıl evvel..

Harika adamdı Baba Oktay.. Gerçekten harika.. Engin bir kültürü vardı.. Müthiş bir mizah duyusu vardı.. Her an neşe saçardı servise.. Babayani tavırlıydı.. Bu yüzden "Baba Oktay" derdik ya ona..

Gece çalışırdık.. Onbire doğru yazılar biter, aşağı gönderilirdi. Dizilmesi, sayfaya konması bir saat alırdı ya.. Bu bir saati yukarda beklerdik..

Ekmek arası tükrük köftesi.. Bir kocaman tekel birası.. Para yetmezdi adam başı bir tane almaya.. Tek şişe elden ele dolaşırdı.. Ve dünyanın en güzel sohbet saati başlardı.. Ve başlardı Baba Oktay, Sultani anılarını anlatmaya..

Öyle başlayan sımsıcak hava, 40 yıl boyu sürdü işte..

Muhabere Yedek Subay Okulunu bitirmiş, kuraları çekmiştik. Göreve başlamadan önce iki gün vaktimiz vardı. İstanbul'a geldim. Baba Oktay o sıralar İstanbul'a yerleşmiş, Cumhuriyet'te..

Aradım..

"Ben Ceyhan'ı ziyarete gidiyorum. Akşam Galatasaray'ın basket maçında buluşur, sonra size gideriz" dedim..

Ceyhan Baytur da Yeni Gün spor ekibinden.. Birinci Orduda askerlik yapıyor..

Günü Ceyhan'la geçirdik. Akşam Spor Sergi Sarayına geldim ki, Oktay kapıda bekliyor.

"Maça girmiyoruz. Ankara'ya gidiyoruz. İki uçak bileti aldım. Ben de seninle geliyorum" dedi.. Anladım.. Annemi kaybetmiştim..

Babamı kaybettiğimde de Oktay hemen yanı başımızdaydı..

Babam çok iyi bir sağcıydı. Oktay da, fena halde solcu.. Nasıl severdi Oktay'ı.. Ve de Kurthan'ı..

"Yahu baba" derdim.. "Bunların ikisi de azgın komünist.. Kandırıyorlar seni.."

Kahkahayı basar, annemin hazırladığı harika yemeklere birlikte dalarlardı.

Ankara'da yerel gazetecilik bitmiş.. Sıkıntılı günler yaşıyorum.. Sıkıntım iki yönlü.. Hem yazamamak.. Hem de parasızlık..

Oktay, Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni o sıralar.. "Ankara'ya seninle konuşmaya geliyorum" dedi.. Geldi.. Öyle anlatıyor ki, sanki Cumhuriyet'in bana ihtiyacı var, ne olur kabul edeyim.. Böyle incelik kaldı mı dünyada..

Haftada iki gün spor yazıyorum.. Bir gün de televizyon sayfası hazırlıyorum.. Cumhuriyet'in imkanları içinde yazı başı telif ödüyorlar bana.. Ama bir gedik kapıyor, toplanınca..

Holly ile evlendik.. İlk İstanbul gezimiz.. Gece trende "Hangi otelde kalacağız" dedi, Holly..

"Öyle bir hakkımız yok" dedim Holly'ye..

"O ne demek" dedi..

"Yarın anlarsın" dedim..

Sabah Haydarpaşa garına giriyor tren.. Oktay Kurtböke orda.. Cüneyt Koryürek orda.. Ali Kocatepe orda..

"İlle bizde kalacaksın.."

"Üç gecemiz var İstanbul'da.. Her birinizde birer gece.. Aranızda çözün" dedim onlara..

Holly'ye döndüm.. "Anlandın mı bu kentte otelde kalma hakkımız niye yok" diye..

Oktay bastırdı.. Ona gittik.. Akşam eşi Gufran, dünya tatlısı Gufran bir sofra hazırlamış, Amerikalı geline.. Olmaz böyle şey..

Yatma saati geldi..

"Buyrun" dedi Gufran.. Baktım kendi yatak odalarını bize hazırlamışlar.. Holly'ye baktım.. Gözleri nemlenmişti..

ooo

Bir hafta evvel hastanede ziyaret etmiştim.. Gözlerini zor açıyordu.. Burnunda tüpler, kollarında serumlar.. Çok zor konuşuyordu..

Bir ayağını damar tıkanıklığı yüzünden kestiklerinde sarsılmıştı. Takma bacağı kullanamıyordu. Tekerlekli sandalyeye bağlılık onu kahrediyordu hissediyordum.. Ama gene gazeteye gidip geliyor, gene hep birşeyler yapıyordu.

Oysa damarlarını tıkayan arıza devam ediyordu. Böbrekleri zayıflamıştı.. Doktorların ifadesine göre kalbi tükenmişti..

O dağ gibi adam, o Baba Oktay çökmüştü..

"Allahım hayırlısını ver" diye dua ettim, hastaneden çıkarken..

Allah, onun bu maddi ve manevi acıları daha fazla çekmesini istemedi ve yanına aldı..

CNN Türk'te M. Ali Birand'dan aldım haberi..

"Gazeteci Oktay Kurtböke öldü" dedi.

"Baba Oktay kurtuldu" dedim!..

Bir Oktay anısı..
27 mayıs öncesi günler.. Gazeteye geldik Oktay yok.. Haber geldi.. İsmet Paşa, Kızılay'da İş Bankasına gelirken, etrafına binlerce insan toplanmış. Oktay kendini ortaya atmış, Paşa'ya yol açmak için.. Menderes'in polisleri de anında toplamışlar, Sıkı Yönetim'e götürmüşler..

Her taraftan sorduyoruz.. İzini bulamıyoruz.

O zaman böyle hak hukuk, telefon etme hakkı falan yok. Gözaltı süresi yok.. Nerde olduğunu, içerde ne olduğunu bilen yok..

Nerde yatıyor.. Yorgan götürmek lazım mı?.. İşkence ediyorlar mı?.

Telaşa düştük tabii..

Gece yarısına kadar arama taramalardan sonuç alamayınca, saat bire doğru Günaltay Şibay'la (Şimdiki Dublin Elçimiz.. O da Yeni Gün Spor ekibindendi) Oktay'ın babasının evinin kapısını çaldık..

İsmail Hakkı Paşa.. Askeri Yargıtay yargıcı.. Sıkı Yönetimin aldığı birini herhalde beş dakikada buldurur.

Kapıyı Paşa kendisi açtı..

"Paşam, Oktay'ı bugün Kızılay'dan almışlar" diye anlatacak olduk.. Susturdu bizi.. "Nasıl gitti ise, öyle gelir.. Kimseye özel muamele yok" dedi ve kapadı kapıyı..

Böyle bir babanın oğluydu işte Oktay!..

SEVDİĞİM LAFLAR
Elindeki tek alet bir çekiçse, tüm sorunlar çiviye

benzemeye başlar.

Abraham Maslow

Canlı yayın!..
"Efendim canlı yayında telefon eden söyledi o çirkin sözleri, ben ne yapayım!.."

Hayır.. Böyle bir özür olmaz.. Dünyanın hiçbir ülkesinde radyo ve televizyon yayınları alabildiğine özgür değildir. Toplumu, özellikle çocukları koruyacak önlemler alınır. Bu önlemleri denetleyecek kurumlar oluşturulur.

"Efendim canlı yayın!.."

Canlı yayın riskli yayındır. Bu yayını yapan riski göze alıyor demektir. Sonuçlara katlanmak da risklerden biridir.

"Canlı yayın" deyip göz yumdun mu, düşünebiliyor musunuz, ne tezgah telefonlarla, ne mesajlar iletilmeye başlanır topluma.. RTÜK, kuruluş yasasından itibaren eleştirilebilir. Kararları tartışılır..

Ama bir noktaya kadar..

Elmalarla armutları karıştırmayalım.

Canlı yayın, her türlü yasayı, kuralı delme yolu değildir, olamaz..

Sorumluluğu alamıyor, sonuçlara katlanamıyorsan, canlı yayın yapmazsın, olur biter..

BİZİM DUVAR
Faili meçhul cinayetlerin üstüne düşen gölgeler arttıkça Derin Devlet giderek SERİN Devlet olmaya başladı.

Hakan & Utku

Kitap Fuarında Yaşam İzleri.
İstanbul Kitap Fuarında, Önel Yayın Evi'nin standına uğrayın lütfen.. Ve "Yaşam İzleri" adlı kitabı isteyin..

Arka kapağında Sevgili Dostum, Can kardeşim Mehmet Bari'nin vasiyet gibi sözleri var..

"Kitaplar, Almanya'nın Sesi Radyosu Edebiyat Yarışmasının en büyük ödülü olacak, yazarlar, okuyucu ve bizim için.. Ödüller ve törenler katılanların anısında kalır. Kitaplar ise kilometrelerce uzaktaki insanların birbirlerinin dünyasını anlamalarına yardımcı olurlar."

Mehmet Bari'nin hayatının projesiydi bu..

"Türkçe Kısa Öyküler Yarışması.."
Harika bir organizasyon yaptı. Rekor bir katılım sağladı.. 1997 Frankfurt Kitap Fuarında da ödülleri dağıttı.. Sıra, yarışmada seçilen öykülerin kitap haline getirilmesine gelmişti.

İlk kitap Tahta Kuşlar, dizgiden çıkarken, bir kalp krizi Mehmet'i aramızdan aldı..

Mehmet kitabını göremedi. Ama ne yazık ki Mehmet'ten bayrağı alanlar da kitaba ilgi göstermediler. Tahta Kuşlar'ın basıldığından bile kimselerin haberi olmadı.

Ağbisi Velid ve eşi Gisela aradılar beni..

"Bu ikincisi hiç olmazsa duyulsun biraz" dediler..

Tahta Kuşlar, Mehmet'i toprağa verirken piyasaya çıkmıştı, acı tesadüf..

Şimdi bu iki kitaba, Yaşam İzleri ve Tahta Kuşlar'a sahiplenirsek eğer Fuar'da, Mehmet'in ruhunu şad eder, bunca emeğin boşa gitmesini önleriz..

Her iki kitapta, yepyeni yazarların ilgi ile okuyacağınız kısa öyküleri var..

ooo

Pazar günü 14.00'de biz de Fuar'da olacağız. Altın Kitaplar'da.. Gelenek oldu sanki. Her yıl bir kitabımız, Kitap Fuarında ilk okuyucu ile tanışıyor.

Bu yılkinin adı, Herşeye Rağmen Sevgi..

Mehmet de gelecekti, sözde. Öyle konuşmuştuk. Geçen yıl, bu yıl, kitaplarımızı birlikte kutlayacaktık.

Siz gelir, Tahta Kuşlar ve Yaşam İzleri'ni alırsanız eğer, Mehmet de oraya gelmiş olur..

TEBESSÜM
Aziz Peter, otomobil kazasında ölen yaşlı çifti, doğru cennete gönderirken anlattı:

"Şu denize bakan villa sizin. Yanında tenis kortu, yüzme havuzu ve golf parkuru var. İstediğiniz herhnagi birşey için şu düğmeye basmanız yeterli. Cennet görevlileri derhal takdim edecekler.."

Aziz Peter ayrılınca, adam karısını azarladı..

"Allah seni kahretsin Helen. hep senin hatan.."

"Nasıl yani.."

"O Allahın belası yürüyüş programların, vitamin hapların, yulaf çorbaların, içki, sigara yasaklamaların olmasa buraya yıllar önce gelecektik.."

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır