kapat

12.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
GÜLAY GÖKTÜRK(gokturk@turk.net )


Figüranın ölümü

Amerikan polisiye filmlerini seyrederken hep dikkatimi çeker. Bizim iyi polis, kötü adamları kovalarken ortalığı kırar geçirir.

Esas adam yakalanıncaya kadar, ortalık kaza kurşununa kurban giden, müthiş takip sırasında ezilen figüran cesetleriyle dolar taşar. Arabalar son hızla marketlere girer, cadde ortasında bombalar patlar, zincirleme trafik kazalarında insanlar sapır sapır ölür. Ama kamera, kaza kurbanı o masum insanların hiçbirinin yüzünü göstermez. Onlar sanki insan değil, "büyük amaç"a ulaşmak için bertaraf edilen böceklerdir. Seyirci büyük takibin heyecanı içinde onları ne görür, ne de onlar için üzülür. Sonunda kötü adam yakalanır ve adalet yerini bulur!

Benim aklım ise hep o markette alışveriş ederken ölüp gidenlere, trafik içinde seyrederken ters yönden gelen polis arabasına çarpıp dünya değiştirenlere takılır.

Kötü adam, topu topu bir kişi öldürmüştür. Yakalanışı ise birkaç düzine adamın ölümüne malolmuştur...

Doğrusu, yakalanmayıp kaçıp gitse, "kamu" bu işten daha kârlı çıkacaktır...

***

Adana, polisinin, "terörist yuvası" basma telaşı içinde yanlış eve girip evinde ailesiyle birlikte yemek yiyen Murat Bektaş'a kurşunlar yağdırması bana bu polisiye filmleri hatırlattı yine.

Eğer zavallı Murat Bektaş'ın eşi sağ kalmasaydı, televizyon ekranlarından cinayeti bütün ayrıntılarıyla anlatıp isyanını yansıtmasaydı, onun ölümü de tıpkı filmlerdeki "figüranın ölümü" gibi, hiç dikkat çekmeden kalacak, haber basına "Adana polisinin başarılı bir operasyonu" olarak yansıyacaktı. Emniyet'in haber ajanslarına gönderdiği soğuk bültende, "yapılan baskında, hücre evindekilerin bir kısmı ölü, bir kısmı sağ ele geçirildi" denecek, olayda terörist militanlara yataklık ettiği tespit edilen bir kişinin de hayatını kaybettiği belirtilecekti.

Ama bu defa şansları yaver gitmedi. Kameraların yerde yatan "figüran"a dönmesiyle birlikte, kamuoyu tüyler ürperten bir cinayet öyküsüyle karşı karşıya kaldı:

Temizlik işçisi Murat Bektaş o gece eve gelirken bir bonkörlük edip tavuk almıştı çocuklar yesin diye. Bu, pek sık olan bir şey değildi Bektaşlar'ın evinde. Besbelli ki neş'eli bir yemekti, çocuklar sevinçliydi... Bir ara Murat Bektaş, telefon etmek için sofradan kalktı, tam o sırada kapı kırıldı. Ve o yeşil gözlü polis, elinde ahizeyle donup kalmış olan Murat'ın kafasına nişan alıp tetiğe bastı. Murat kanlar içinde yere yığılırken yaylım ateş başladı... Tavuklar masada öylece kaldı...

***

Eğer bu hikaye, daha en baştan bize böylece anlatılsaydı, affedebilirdik. Emniyet Müdürü daha ilk anda, ortada vahim bir hata yapıldığını, polisin suçsuz bir insanın ölümüne sebep olduğunu açık yüreklilikle söyleyip, sorumlular hakkında gerekenin yapılacağını ifade etseydi, anlayış gösterebilirdik.

Ama bu yalancılığı affedemeyiz. Önce "içerden ateş açıldı" deyip, zavallı işçinin elinde ahizeden başka bir şey olmadığı görülünce, "örgüte yataklık yapıyordu" yalanına sarılmalarını, o da tutmayınca "örgütle bağlantısını hâlâ saptayamadık" itirafını affedemeyiz.

Emniyet'in benzeri her olayda halkı salak yerine koyup yalan üstüne yalan söyleme alışkanlığı yüzünden, işler o noktaya geldi ki artık komuoyu, Emniyet'ten yapılan resmi açıklamaları anında deşifre edebiliyor:

"Silahlı çatışma" yargısız infaz,

"Emniyet'te intihar" taammüden cinayet, "Kalp krizi" ise elektrik işkencesi anlamı taşıyor.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır