kapat

05.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
inter merkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.


Ne güzel oyunlarımız vardı


Aliye'nin oyunlarına katıldıkça, biz de çocukluğumuzun oyunlarını hatırlıyoruz...

Aliye'nin dördüncü yaşına girmesine birkaç ay kaldı. Sanıyorum bu, Aliye'nin sosyalleşmeye başladığı dönemin başlangıcı oluyor. Çünkü konuşması gelişti. Bizimle birlikte gezilere katılıyor, sinemaya gidiyor, restoranda çok güzel yemek yiyor. Tek başına değil arkadaşları ile birlikte oynayacağı oyunları seçiyor. Oyuncaklarını paylaşıyor.

Tabii biz de Aliye'nin ısrarı ile oyunlara katılıyoruz. Ve onun yaşındayken bildiğimiz oyunları yeniden oynuyoruz, oynadıkça hatırlıyor, hafızamızı tazeliyoruz.

Neler söylüyormuşuz şaşıyorum...

"Üşüdüm üşüdüm a benim canım üşüdüm / Kürkünü giy kürkünü giy a benim canım kürkünü giy / Kürküm yok kürküm yok a benim canım kürküm yok / Alsana alsana a benim canım alsana / Param yok param yok a benim canım param yok / Çalsana, çalsana a benim canım çalsana

ooo

Bu ne demek şimdi? Üstelik oyunun devamında da nereden çalacağını söylüyoruz, saraydan diye....

Bir de daha bebekken anlatmaya başladığımız avucun ortasındaki havuza konan kuş hikâyesi var.

"Bu yakaladı, bu sofrayı kurdu, bu yedi, bu da okuldan geldi, 'hani bana, hani bana' dedi," diyerek gıdıklıyoruz.

Kuş orada ölmüş, hepsi yemiş, gelen "Bana niye bırakmadınız?" diye soruyor ve biz kahkahalarla gülüyoruz. Ya da zorla gıdıklayarak çocuğu güldürüyoruz.

Karşılıklı sohbet şeklinde gelişen oyun türlerimiz de var...

Huu, komşu komşu oğlun geldi mi?/ Geldi/ Ne getirdi?/İncik, boncuk /Kime, kime/Sana, bana/Başka kime/Kara kediye/Kara kedi nerede/Ağaca çıktı/Ağaç nerede/Balta kesti/Balta nerede/Suya düştü/Su nerede/İnek içti/İnek nerede/Dağa kaçtı/Dağ nerede/Yandı bitti kül oldu...

Baltalar ağaç kesip, dağlar da yanıp, kül olabiliyor. Sanki çok doğal bir şey...

ooo

Zamane çocukları da bir enterasan... Hani oyuna başlamadan önce sayı sayıp ebeleri belirlediğimiz tekerlemelerden, "Oooo piti piti" diye başlayan vardı. Onu değiştirmişler. Biz, "ooooo piti piti karamela sepeti, terazi lastik, jimnastik, son dersimiz matematik, öğretmenimiz otomatik vs..." gibi şeyler söylerken, şimdikiler şöyle diyorlar: "ooooo piti piti karamela sepeti, terazi lastik jimnastik, biz size geldik bitlendik (!!?), hamama gittik temizlendik..." Nereden buluyorlar bu sözleri?

ooo

Ne keyifli oyunlarımız vardı, hatırlıyor musunuz? Tabii arsalarda oynardık. Araba park etmezdi, bağrışır, çağrışır, top oynardık. En sevdiğim oyunlardan biri yakan toptu. Şimdiki çocuklar yakan topu parkta mı oynayacak? Mümkün değil. Oralar aynı zamanda gezi alanları. Kimse gürültü istemez.

İstop oynardık... O da eğlenceliydi. Topsuz istop dediğimiz bir oyun da vardı. Yuvarlak çizer, kaç kişiysek ona göre bölümlere ayırır, herkese bir şehir ismi verirdik. Sonra bir kişi bir şehri söyler, diğerleri kaçışırdı. O şehrin ismini taşıyan ebe hemen ortaya zıplar, istop der ve kim kendine yakınsa üç adımda ona ulaşmaya çalışırdı. Ulaşırsa diğeri yanar, oyunu terk ederdi...

ooo

En saçma oyun bence "Tilki tilki saat kaç?"tı. Yaşımız büyüdükçe lastik oynamaya başladık. Tabii klâsik oyunlarımızdan sek sek ve ip atlamayı unuttuğumu sanmayın. Bu yazı bitmez, oyunları hatırladıkça dilim çözülüyor.

Ya bugünün çocukları? Dikkat ettiniz mi, hep tek başlarına oynayabilecekleri oyunlarla iç içeler... Ve hep bir büyük gözetiminde... Parkta kaydıraktan kayıyorlar ya da salıncakta sallanıyorlar. Patene biniyorlar ya da bisiklete... Biraz daha büyükse televizyon, sinema seyrediyorlar veya bilgisayar başında oturuyorlar. Eğer takım oyunu gerekir diyen duyarlı anne-babalardansanız, imkânlarınız ölçüsünde çocuğunuzu bir kulübe yazdırmaya çalışıyorsunuz, spor yapsın istiyorsunuz.

Bağırıp çağırmadıkça, avaz avaz kavga etmedikçe, hoplayıp zıplayamadıkça parktaki salıncağın da, antrenör gözetimindeki sporun da keyfi yok, bence...

Ahh o günler...


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır