kapat

01.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
inter merkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )


Başkanlar ve eşleri...

Amerika Başkanı Bill Clinton'la, Başbakan Bülent Ecevit'in birlikte çekilen fotoğrafı çeşitli şekillerde yorumlandı ama incelendiğinde her iki liderin duruşları kendilerine özgü, doğal halleri gibi görünüyor.

Bence burada vurgulanması gereken konu başka. Bizde siyasetçiler, ünvanlarına göre, bir diplomatik toplantıya katıldıklarında, Türkiye'yi temsil ettiklerini unutuyor ve "kendileri olarak" orada bulunabileceklerini düşünüyorlar.

Örneğin; canları öyle istiyorsa takım elbisenin üzerinden bir işçi kasketi giyerek bir başka ülkeyi ziyarete gidebiliyorlar. Diplomatik karşılama törenlerinde bunun ne kadar komik bir görüntü olacağı akıllarına gelmiyor. Toplantılarda son derece uyanık, dinamik, kendinden emin bir tutum içinde olmaları, karşılarındaki liderin her sözüne, mimiğine, jestine göre kendi söz ve davranışlarını ayarlamaları gerektiğini hatırlamıyorlar (ne yazık ki bunu iyi bilen danışmanları da ya yok, veya onlar da ihmal ediyor).

Aynı nedenle, bu seyahatte Rahşan Ecevit'le, Hillary Clinton arasında da benzer bir tezat yaşandı. Karşılaşmaya gereken önemi vermiş, şık bir Amerika `fırst lady'si ile, karşı komşusuna makyajsız, bakımsız, üzerinde bir gömlek, hırka ile sabah kahvesine giden bir ev kadını havasında Türkiye'nin 'fırst lady'si .....

Bayan Ecevit günlük yaşamında makyajdan, giyimden, kuaförden hoşlanmasa bile ülkesini temsil edeceği bir toplantıda Türkiye'yi onore edecek görüntüde olması gerektiğini düşünmelidir.

Belki o da Hillary Clinton'la karşılaştığında bunu farketmiştir, kimbilir...?

Mağdurların hakkı ne olacak?
Tesadüfe bakın ki konuyla ilgili yazıyı, olayı örnek göstererek 10 Ağustos 1999 tarihinde yazmışım. Başlığı "Tutuksuz yargılama".. İkinci paragraf şöyle diyor: "Trafik suçu işleyerek birini öldürdünüz veya sakat bıraktınız, birkaç sorudan sonra serbestsiniz. Tutuksuz yargılanmak üzere.."

Anlatacağım trafik kazası yazıdan tam 11 gün sonra oluyor. 21 Ağustos 1999'da. Yaz tatilini Saros'ta geçiren 80 yaşlarındaki emekli makine mühendisi Fenin Toktaş, bir iş için çıktığı evine dönmek üzere Keşan- Gelibolu karayolunu geçmek zorunda kalıyor. Geçişini tamamlayıp bankete çıkıyor ve tam o anda rüzgar gibi gelen Toyota marka bir araç yaşlı adama çarparak o anda ölümüne neden oluyor. 35 EBR 78 plakalı araba o kadar süratli ki çarpmadan sonra yoldan çıkıyor, telefon direklerini ortadan biçiyor, ağaçlara çarpıyor ve uzun süre sonra durabiliyor.

Sürücü tek bir yasa maddesinden değil, uykusuz, yorgun, dalgın olarak araç kullanmak, aşırı sürat yapmak gibi birkaç maddeyi ihlalden, yüzde yüz suçlu bulunuyor. Olayın kurbanı ise tamamen suçsuz..

Kazayı duyar duymaz İstanbul'dan gelen eşi ve iki kızı, olay yerine geldiklerinde kanlar içinde olan aracı görerek krizler geçiriyorlar.. Çileleri bununla bitmiyor, biraz sonra bir başka olayla karşılaşıyorlar;

Trafiğin yüzde yüz suçlu dediği sürücü Mehmet Özdemir serbest bırakılıyor. Hem de Gelibolu Savcısı İskender Görgülü'nün Jandarmaya telefon açarak suçlunun serbest bırakılmasını istemesi üzerine.

Düşünebiliyor musunuz, bir savcı bu kadar kuralı ihlal etmiş, olayı 'kaza' olmaktan çıkarıp 'cinayet'e çevirmiş sürücüyü anında serbest bıraktırıyor.

Bundan sonrası daha da ilginç:
Fenin Toktaş'ın kızları, ellerinde trafik raporuyla Savcıya giderek, karar vermeden önce trafik raporunu görüp görmediğini soruyorlar. "Verin bakayım" diyor İskender Görgülü.. Rapora bakıyor ve ilk kez gördüğünü, bir yanlışlık olduğunu itiraf ediyor. Şu cümleyi de ekleyerek : " Ben onu kimsesiz biri zannetmiştim"

Adalet Bakanlığı öğretsin!
Yani koca savcı, bir mağdur kimsesizse böyle bir haksızlık yapabileceğini sanıyor.

Şu anda büyük ihtimalle suçlu halen serbest ve bu sayın (!) savcıya yasaları öğretecek kişi de ben değilim, Adalet Bakanlığı yetkilileri..
Onları yasaların hakkıyla uygulanması için göreve davet ediyor ve sonucu da "halka sahipsiz olmadıklarını duyurmak üzere" bana bildirmelerini rica ediyorum.

14 yıl önce, deprem!..
Gökhan Altınok isimli bir okurumuz, 14 yıl önce, Meclis'te İmar Yasası ile ilgili bir yapılmış toplantı tutanağından bazı bölümler göndermiş. Şöyle başlıyor;

"2 Mayıs 1985. Tek başına ANAP iktidarı dönemi. Meclis'te bir yasa tasarısı görüşülüyor. İmar Yasası..

Halkçı Parti Milletvekili Mehmet Uner (İnşaat Mühendisi) ve arkadaşları tarafından verilen önerge: Yapı ruhsatı almak için dilekçeye... Zemin etüd projesi (arazinin depremde zarar görmeyecek yapıda olduğuna dair bilimsel rapor) eklenmesi zorunludur..

Başkan: Komisyon üyeleri ve hükümet bu önergeye katılıyor mu efendim?

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı İbrahim Özdemir: Katılmıyoruz efendim.

Bunun üzerine önerge sahibi Mehmet Üner söz alıyor ve; Türkiye'nin depremlerin yoğun olarak yaşandığı ülkelerden biri olduğunu, nüfusun yüzde 95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığını.. Ve Jeolojik inceleme yapılmadan yerleşime izin verilmesinin yasalarla önlenmesi gerektiğini söylüyor.

Sonuç şu: "Başkan; Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler.. Etmeyenler. Önerge kabul edilmemiştir."

Bilmem ki 17 Ağustos depremiyle ilgili sorumlu aramamıza gerek var mı?

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır