Elele verirsek, kazanırız!

Bugünkü yazımın mevzusuna "Et koydum tencereye, dolan gel pencereye" demeden doğrudan girmeye karar verdim.. Gün mücadele günüdür.. Boş lafla oyalanacak vaktimiz yok.. Şu yazıyı bitirip doğruca film setine gideceğim..

Nihayet dünya gözüyle gördüm! Kadın milletine ipotek koyup; ilkbahardan koç katma mevsimine kadar olmadık akıllar veren birilerinin pes ettiğini ilk kez gördüm.. Sevinmem ondandır.. Vaktiyle böyle bir dilek tutup, adak adasaydım erenlere borçlu kalacaktım.. Bu mânâda bir borcum yok ama olsun!

İlk fırsatta birkaç bayat ekmek alıp, sokak köpeklerinin başına ufalayacağım..

ooo

Pes eden ise bizim Seda Güler!

Daha önce de yazdım.. Bunlar bir takımdır.. Bir yandan yönettikleri yayınlarda "Bilinçlenin, bilinçlenin.. Evde azın.. Kocalarınıza asi olun.." diye yazarlar..

Bir yandan da sabah akşam "Ayak bakımı nasıl yapılır? En iyi rejim hangisidir?" şeklinde güzelleşme neşriyatı yaparlar..

BİLİNÇ SONRADAN GELİR..
Kadınlarımızın da haliyle kafası karışır.. Kendi kendilerine, bilinçlenmeye mi yoksa güzelleşmeye mi öncelik vereceklerini düşünürler.. Önünde sonunda;

- "Ne zaman olsa bilinçleniriz.. Biz en iyisi önce güzelleşmeye bakalım.." der, bunların peşinden giderler..

Bu yazın başında aynen böyle oldu.. Her yayın kafasına göre bir yol tutturmuş kadınlara akıl dağıtıyordu..

Kadın dergilerinden biri "Liposuction işlemiyle yeniden biçimlenin.." diye yayın yapıp, kadınları yağ çektirmeye davet ederken; başka bir yayın "Fazla kilolardan kurtulmanın yolu bilinçaltını temizlemekten geçer.." iddiasında bulunuyordu..

Mesela benim kafam burada karışmıştı..

Haydi "Liposuction" işlemini duyduk diyelim.. Bilinçaltını temizleyip zayıflamak ne oluyor, diye düşünmüştüm..

Sonunda sabredip, o yazıyı sonuna kadar okuyunca olayı çözdüm.. Derginin yazarı sürekli yemek hayal etmenin kilo aldırdığını iddia ediyordu.. Hatta bunun üzerine bir yazı yazıp kadınları uyarmayı bile plânladım..

- "Acıktığınız zaman kızartma türü şeyleri, özellikle kırmızı etten yapılan yemekleri hayal etmeyin.." diye başlayacaktım lafa.. Yazının içine de;

- "Sabahları bir dilim kepek ekmek ile kesme şekeri kadar bir peynir, öğlenleri bir dilim ekmek, bir greyfurt, akşamları da orta boy iki marul yaprağı ile 24 gram haşlanmış ıspanak hayal edin.." diye rejim tarifnamesi koyacaktım..

Yazının bilimselliğini ölçemediğim için cesaret edemedim..

ooo

Yaz başında kadın yayınlarında işler böylesine karışıktı.. Kimi "Akupunktur ile günde yarım kilo ver.." çağrısı yapıyordu..

Kimi de vücuda Lancome ürünleri sürüp, Kırkpınara katılmış pehlivan gibi günde iki saat yağlanarak dolaşmanın çok faydalı olduğunu ileri sürüyordu.. Benim kafa iyice karıştığından, ille de bu konuda birşey yazmayı plânladığımdan Seda Güler'in makamına gittim..

Gittim ki "Bu akıllardan hangisi iyi.." deyip, danışayım..

Masasının üzerinde aleminyumdan bir hap kartuşu görüm.. İçinde hurma çekirdeği büyüklüğünde koyu kahverengi haplar vardı.. Seda beni görünce hapları kapıp, çantasına attı..

Biraz kıllandım tabii ama renk vermedim.. O da benden kıllandığı için, sorularıma yarım ağız cevap verdi.. Havanda su dövdük..

Ne zaman ki Bayan Sabah'ın başlığını gördüm.. Benden saklanan hapların da yarım ağız verilen cevapların da kerametini anladım.. Masada gördüğüm o hapların kocaman bir resmini basmışlar, üzerine de şöyle bir başlık atmışlar:

"Selülite çözüm.. Çekirdeksiz üzüm.."

MUCİZE HAP CELLUSALE
Bayan Sabah'ın başlığı aynen böyleydi.. Mucize hapın adını da o günün yayınından öğrendim ki Cellusale imiş.. Üzümden yapılırmış.. Ağızdan tatbik edilirmiş..

Amerika'dan el altından getiriliyor, sosyetik eczanelerde meraklısına satılıyormuş.. Bir kutuyu duasıyla beraber bitirdiniz mi vücudunuzdaki selülitlerin kısm-ı umumisi gidiyormuş..

İkinci pakette tamamı yok oluyormuş.. Hele üçüncü paketi de hakladıysanız tamam.. Selülitten muzdarip olup, popoları Washington portakalı gibi gözenekli hale gelen hanımlar bu dertten kurtuluyormuş..

Bacakları genç kız bacağı gibi olduktan başka, popoları dahi ping pong topu kıvamında düzleşiyormuş..

Bayan Sabah yazar da Aktüelciler durur mu? Bir röportaj da onlar patlattı.. İstanbul'da ne kadar dertli kadın varsa kafası karıştı.. Parası olan eczaneye koştu, Cellusale hapından paket paket aldı..

Meret de bir pahalı ki! Parası olmayan ister istemez.. "Alibeyköy'de satılık daire.. Cellusale hapıyla da takas edilir.." diye ilân verdi..

ooo

Ben de boş vakitlerimi kadınları bu kadın dergilerinin zararından korumaya adadığım için oturup bir risale yazdım.. "Ey nisa taifesi.. Sakın olup da bu laflara kanmayın.. Paranız boşa gitmesin.." dedim.. Yazımı da "Selülit sizin kaderinizdir, kaderden kaçılmaz.." diye bitirdim..

Bu sayede başıma iş aldım.. Koca yaz boyunca şurada burada denk geldiğim ne kadar kadın yazar varsa, bir araba fırçalarını yedim..

Beni ellerine geçirdikleri yerde hırpaladılar da ne oldu?

Bayan Sabahçılar sonunda dediğime gelip, Cellusale hapı için "Kullanan bir kullanmayan bin pişman.." diye haber yaptılar.. Seda da haberin yanına "haber besleyici olsun, vitaminli dursun" diye oturup bir yazı yazdı..

Onun da başlığı "Selülit kimin umurunda.."

Eeee! İki ay evvel hepinizin umurundaydı.. Cellusale hapı başarılı olsaydı gazeteye selülitsiz bir mankenin mayolu resmini basmayacak mıydı? Altına;

Sallanır kavak gibi

Yeşermiş yaprak gibi

Cellusale içen kızlar

Turfanda kabak gibi..

Diye yazmayacak mıydı? Köşemizde yer bitti ama bu iş burada bitmez.. Kadınları bunların yayınlarının yan etkilerinden korumaya kararlıyım.. Yani bu işin yarını da var..