Çıkış yolu..
Çetin Altan, kaotik bombardıman altında bunalan halka neredeyse her gün "Enseyi karartmayın" diye moral veriyor.
Globalleşme denilen büyünün, devlet katında örgütlenmiş direnişe rağmen bizi kurtaracağını söyleyerek umut pompalıyor.
Çünkü ona göre modern teknolojilerin durmadan arttırdığı üretimi emecek, satın alma gücü yüksek, zenginleşmiş halk yığınlarına ihtiyacı var.
Bizdeki gibi merkezi oligarşik yönetimlerin ekonomik olanakları çarçur etmelerinden ötürü halk yığınları, istenen nitelikte güçlü bir pazar yaratamıyorlar.
Globalleşme, devletteki israfı önleyip zenginliğin kitlelerce paylaşılmasını sağlayacak.
Çetin Altan "Şimdi Türkiye hızla bu sürecin içine alınıyor" diyor.
Bu oluşuma tanıklık eden gelişmeleri de şöyle sıralıyor:
Türkiye G-20'lerin içine alınması; Güneydoğu'ya Amerikan sermayesi gelmesi; FBI'ın Ankara'da bir büro açıyor olması..
Bunalım sağanağı
Siyaset, böyle bir değişimi en elverişli bedelle gerçekleştirmek için lâzım.
Ama partiler, gücü halkla paylaşmak istemiyor. Hazineye bağlanmış hortumlarının kesilmesine razı olmuyor.
Yaşadığımız sarsıntıların temelinde hep bu kirli direniş var. Şu son bir kaç yıllık seyir defterimize bakın:
Susurluk çetelerinden gelip türban kaosundan geçtik.. Onu kaset skandalları izledi. Derken büyük bir depremle altüst olduk. Vatandaşın gözünde çok kâdir, çok güçlü devletin yetersizliği ortaya çıktı.
Yaralarımızı nasıl saracağımız şaşkınlığını yaşarken cezaevlerindeki katliamlar, işgaller, rehin almalar bindirdi. Ve Kâmran İnan'ın dediği gibi "mahkumlara mahkum olmuş rehin bir devlet" manzarası, milletin güven ve inancını büsbütün sarstı.
Ecevit'in sağlığı ile ilgili olumsuz işaretler, doğacak bir hükümet sorununa da hazırlıklı olmamız gerektiğini düşündürüyor.
Direnişi kırmak..
Türkiye'nin kısa ve orta vadeli geleceğini planlaması gerekiyor. Ama gerekli olan toplumsal uzlaşma ufukta görünmüyor.
Herkes böyle yürümeyeceğini gördü.
Partiler Anayasa'nın değiştirilmesi, saydam, katılımcı ve özgürlükçü bir yeni Anayasa yapılmasında birleşiyor.
Ama "Haydi" dendiği zaman başlasalar da bitiremeyeceklerdir. Çünkü soruna "Ne kaybediyorum, ne kazanacağım?" hesabıyla bakacaklardır.
Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Seyfettin Gürsel son Aktüel'de şu öneriyi yapıyor:
"Bu parlamento seçim sistemi ve cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi konusunu halledebiliyorsa halletsin ve anayasa değişikliğini tartışmaya açıp yeni seçime gitsin. Yeni anayasayı da, partilerin bu konudaki programlarıyla katıldığı seçimlerden sonra yeni meclis yapsın.."
Toplumun özlediği değişim gerçekleşmedikçe bu devlet yapısı, globalizmi, yani çağdaşlığı Türkiye'ye buyur etmez.
Yani enseyi karartmamak için, önce gözümüzü karartmamız gerekiyor!