kapat

09.08.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ABDURRAHMAN YILDIRIM(yildirim@sabah.com.tr )


Çekici piyasa gerekli

Sermaye piyasası hukukçusu Reha Tanör, piyasanın geliştirilmesi için halka açık şirketlere ve kurumsal yatırımcılara vergi teşviği uygulanmasının şart olduğunu belirtti

Sermaye Piyasası Kanunu'nda değişiklik öngören tasarı uzun bir gecikmeden sonra nihayet TBMM gündemine girdi. Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşüldükten sonra genel kurula gidecek. Tasarıyı genelde nasıl buldunuz?

Tasarıya genel olarak bakıldığında, olumlu düzenlemeler getirdiği söylenebilir. Bu konuya şöyle bakmak lazım: Amaç ne? Daha büyük bir piyasa yaratmak ve küresel bütünün bir parçası olmak. Bu ne getirecek? Hem ekonomi geneline özellikle dış kaynaklı reel katkı getirecek hem de artmasını yasayla hedeflediğimiz tasarrufçumuza yeni kazanç olanakları sağlayacak. Bu piyasanın istediğimiz büyüklüğe ulaşması neye bağlı? İki şeye: Birincisi güvenilirlik, ikincisi de çekicilik. Çekicilik derken kastettiğim; tasarrufçu açısından alternatif araçlara oranla bir şeyleri en azından daha fazla vaad edebilir olması, ihraççı arasından da piyasanın, burada kaynak aramaya değer bulunması.

* Güvenilir bir piyasanın sağlanması yönünde tasarı neler getiriyor?

Güvenilirlik yolunda geçmişimizde çok acı izler var. Ama şu anda gelinen nokta itibariyle bu konuda bir hayli mesafe katettiğimizi söylemek yanlış olmaz. Yeni tasarı da bu yönde hem güvenliği pekiştirci hükümler getiriyor hem de cezaları artırmak suretiyle caydırıcılığı sağlayacak özellikler barındırıyor. Bir kere sermaye piyasası kurumları açısından; müşteri emanetiyle oynamanın, karşılıksız repo yapmanın hapis cezasına bağlanmasının, ortak ve yöneticiler için şahsi iflas sorumluluğu getirilmesinin, paydaşlığın devrinin kurul iznine bağlanmasının çok yararı görülecektir, kanısındayım. Halka açık anonim ortaklıklar açısından da, bunlarda çeşitli yollardan kârı ve malvarlığını azaltıcı tasarruflara gidilmesinin hapis cezasına bağlanması da Soros'un bile şikayetine yol açacak kadar yaygınlaşan bilanço makyajı, kâr transferi gibi tasarrufçunun aleyhine olan işlemlerin önlenmesi yönünden çok yararlı olacaktır. Bazı azınlık haklarının kullanımı ve dava açılması için sahip olunması gerekli pay oranının düşürülmesinden ziyade, ben şahsen benzer durumlarda Kurul'a bu nevi işlemlerin tesbiti ve iptali için dava açma yetkisinin tanınmış olmasını daha etkili bir yol olarak görüyorum. Keza Yatırımcıları Koruma Fonu ile Tedrici tasfiyeye de, gecikilmiş olmakla birlikte, mevzuatta yer açılmış olmasını olumlu bir gelişme olarak saymak gerekir. Bunlara Takasbank'a müşteri ismine saklamaya geçilmiş olmasını, manipülatif eylemlerin daha etkin biçimde izlenmeye başlanmış olmasını da eklerseniz, güven unsuru yönündeki boşluklarımızın büyük kısmının mevzuat bazında halledilmiş olduğu kabul etmek gerekir.

* "Çekicilik" konusunda yasa tasarısında neler var, örneğin birincil piyasa işlemleri için getirilen önlemler sizce yeterli midir?

Değildir ama bu, tek başına Sermaye Piyasası Kanunu'nu değiştirmekle halledilecek bir konu da değildir. Bugün mevzuatımızda şirketlerin halka açılmasını özendirecek, onları kamunun ve iç-dış yatırımcıların denetimi altında daha sıkı koşullar altında çalışacakları bir piyasaya getirmeye istekli kılacak bir hüküm var mıdır? Hayır. Öyleyse ihraççı kanat niye bu piyasaya gelsin? Piyasayı canlandıracak unsurların başında, nitelikli halka açılmaları görüyorum ve artık önceliğin bunlara verilmesi gerektiğine inanıyorum.

* Bu nasıl gerçekleştirilecek?

Önerim; sermaye piyasası kurumlarına 2 yıllık bir süre için kurumlar vergisinden istisna getirilmesi, izleyen 3 yıl için de düşük tarife uygulanmasıdır. Ancak bu ve benzeri düzenlemeler için öncelikle vergi yasalarında halka açıklığın tanımının yapılması ve gerekli hükümlerin konulması lazımdır. Paralel bir özendirme de kurumsal yatırımcılar için olabilir. Ama bunlar başta maliye olmak üzere kamu otoritelerinin katkısıyla gerçekleşebilecek hususlardır. Onların ise vergi kanununda görüldüğü gibi bu piyasanın sorunlarına karşı mesafeli bir yaklaşım sergilemeleri cesaret verici olmaktan uzaktır. Sermaye piyasamız çocukluk hastalıklarından kurtulurken gençlik döneminin ruhsal çöküntülerinden birinin içine düşme tehlikesi altındadır.

* Nedir bu tehlike?

Vergi konusundaki eşitsizlikler gerçekten ruh karartıcıdır. İki genç kardeşten birinin çalışarak kazandığı parayı dilediği gibi harcaması, ayrıca anne-babasının sevgi ve şefkatini görmesi; diğerininse kazandığı paranın büyük kısmını onlara verip, üstelik bir de ilgilerinden yoksun kalması durumunda depresyona uğraması nasıl çok muhtemelse, aynısı bizim mali piyasalarımız için de geçerli. Sermaye piyasası araçlarından biri olan repoya ilişkin gelirler beyanname dışı bırakılırken, hisse senedi gelirlerinden insanları bezdiren bürokratik mekanizmalarla ve daha yüksek oranda vergi alınması bu piyasanın akibetini de farklı kılmayabilir.

Türkiye'nin önde gelen sermaye piyasası hukukçularından Reha Tanör, piyasanın istenilen büyüklüğe kavuşması için çekicilik ve güvenilirliğin en önemli unsurlar olduğunu belirtti. Tanör, piyasaya çekicilik kazandırılması için buradaki enstrümanların diğerlerine oranla daha çok şey vaad edebilir nitelikte olması gerektiğini belirtti. Bunun için de sermaye piyasası şirketlerine en azından iki yıl vergi muafiyeti, sonraki üç yıl için de düşük oranlı vergi uygulaması getirilmesi gerektiğini belirten Tanör, "Buna benzer bir bir özendirme de kurumsal yatırımcılar için de olabilir" dedi.

Reha Tanör'den
* Tasarruf oranının bu kadar düşük olduğu bir toplumda, tasarrufları vergilendirmenin mantığını anlamak kolay değil.

* Ben kazancın olduğu heryerde verginin de alınmasından yanayım. Ancak vergi hukukunun temel ilkelerinden biri adalettir. Repo beyanname dışı iken hisse senedi ve fon katılma belgelerinden elde edilecek kazançlardan alınacak verginin beyana tabi kılınması gibi hususlar kanımca teknik hatalardır ve yasa genel kurulda görüşülürken düzeltilebilir.

* Hisse senedi alım satımlarında meydana gelen zararların ilerki yılların kazançlarından düşülmesi gibi ileri ülkelerde bulunan bazı tekniklerin de yasalaştırılmasında yarar olabilir.

* Borsaya yabancılaşarak off-shore fonlarıyla buraya yabancı etiketiyle dönen büyük yatırımcıların arttığı yolunda yaygın söylentiler var. Şayet bunlar doğruysa bu kişiler vergiden muaf fon kazancı elde ederken, yabancılaşmayan yerliler vergi vermek suretiyle koşuya aynı yerde başladıkları halde haksızlığa ve zarara uğratılmış olurlar. Bunların görmezden gelinmemesi lazımdır.

* Bireysel yatırımcıyı küçük görmemek lazımdır. Asya krizinde anlı şanlı borsalar kapanırken bizim borsamızı açık ve sığ da olsa likit tutanlar bu yatırımcılar olmuştur. Son günlerin daralan işlem hacmi al-satçıların da yılgınlık içine girmeye başladıkları alarmını vermektedir. Vergisel düzenlemelerde adaletten ve basitlikten uzaklaşılması borsanın soluğunu kesebilir.

SPK artık ilke kararı vermemeli
Reha Tanör Sermaye Piyasası Kurulu'nun ilke kararları ile piyasayı düzenlemekten kaçınması gerektiğini belirtti

Sermaye Piyasası Kurulu'nun bazı yetkilerinin "fazla" göründüğünü belirten Reha Tanör, bir çok konu yeni kanunda halledilmiş olduğu için kurulun piyasayı ilke kararları ile düzenlemekten kaçınması gerektiğinin altını çizdi. Tanör sözlerini şöyle sürdürdü:

"SPK, düzenleme, izleme ve denetleme organı olarak bugüne kadar yaşanan olumsuzluklarda etkin görev yapamamasını yetki ve olanak eksikliğine bağlıyordu. Yeni düzenlemelerle bu eksiklik giderilmiş görünüyor. Fazlası var mı, derseniz, mümkündür; örneğin, sermaye piyasası kurumlarının mevzuata, esas sözleşmeye ya da içtüzüğe aykırı davranışlarından ötürü sorumlularının imza yetkisinin kaldırılması, benzer işlerde çalışmalarının yasaklanması, kurumun faaliyetlerin durdurulması fiile göre ağır cezalar şeklinde düşünülebilir. Buna karşılık kurulun tedrici tasfiye, doğrudan iflas isteyebilme, şahsi iflas talebinde bulunabilme gibi yetkilere sahip kılınmış olması doğrudur, şirketlerin genel kurullarına temsilci göndermesinde de bir sakınca yoktur. Kurulun düzenlemeleri ile özel ve genel kararlarına karşı sadece idari para cezasının öngürülmüş olması da kanımca yerindedir. Ancak kurulun da özellikle ilke kararı alma yoluyla piyasa düzenleme ve denetlemekten mümkün mertebe kaçınması gerekir. Dolayısıyla bundan sonraki icraatın hukuksal şikayetlere yol açmayacak biçimde geliştirilmesi gerekmektedir. Türk ve Fransız idare hukuku, Anglo-Sakson ülkelerinde olduğu gibi kamu ile bireyi, özel hukuku ilgilendiren konularda iki eşit taraf olarak görmemektedir.

Bunun sonucunda idareye karşı hak aramak güçleşmekte, bu sistem de devletin vatandaş üzerinde hep ağırlık koyması yoluyla bazı antidemokratik gelişimlere yol açmaktadır. Bu nedenle bizim SPK'mız gibi idari sistemimiz içinde çağdaş ölçüleri yakalamış bir kurumumuzun bireyle idarenin karşılıklı hak ve yükümlülükleri konusunda özenli davranarak liberal ekonominin çağdaş demokratik düzenlemelerle bütünleştirilmesi yolunda öncülük etmesi beklenmelidir."

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır