kapat

09.08.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
FARUK SELÇUK(fselcuk@sabah.com.tr )


Günübirlik vadeli mevduat

Büyük konuşmamak lazım. Öğrencilik yıllarımızda yüksek enflasyon yaşayan ülkelerle ilgili anekdotlara gülerek, "nasıl bu denli aymaz olup enflasyondan kurtulamamışlar!" diyerek hayret belirtirdik

Anlatılanlara göre bir Latin Amerika ülkesinde yüksek enflasyon ve yüksek iç borçlar döneminde kimse cebinde para taşımıyor, herkes çek kullanıyordu. Sattığı mal karşılığında çekleri toplayan esnaf da günde iki kez bankaya giderek çekleri hesabına yatırıyor, kendi ödemelerini de çekle yapıyordu. Birbirimize, "çek cumhuriyeti olmuşlar" diyerek gülüp geçmiştik. Çek kullanımının yaygınlığı güvenlik vs. gibi nedenlerden değil, kaynak sıkışıklığı yaşayan finansal sistemin çek hesabında tutulan paralara günlük faiz ödemesinden kaynaklanıyormuş. Zamanla bütün mevduat bu hesaplara kaymış, ortalama vade 1 güne inmiş.

Geçtiğimiz hafta Merkez Bankası "vadesiz mevduata vadeliymiş gibi işlem yapma" konusuna açıklık getirdi ve "bankayla müşterisi arasındaki bir meseledir, bizi ilgilendirmez" anlamına gelen bir duyuruda bulunarak,bir anlamda onay verdi.. Risk algılamasının arttığı bir ortamda vadeli mevduatın ortalama vadesi zaten düşerken, şimdi vadeli mevduatıntamamını özünde vadesiz mevduat haline getiren bir uygulama başlatılıyor. Muhtemelen vadeli mevduattan vadesiz mevduata bir kayma başlayacak. Sistem daha likit hale gelip bir süre rahatlarken biz daha az likit olacağız. Artık cebimizde birazcık da olsa para tutmayacağız. Hep beraber bankamatikler önünde sıraya girerek, iç borçların "roll-over" edilmesine yaptığımız katkıdan dolayı payımıza düşeni almaya çalışacağız. Ama siz yine de dikkatli olun: bankamatikler bozulabilir veya gittiğiniz bankadaki memure sevincini belli etmemeye çalışarak sizi şaşırtabilir: "Sistem göçtü, bağlantı kuramıyoruz efendim".

Akademik kader kurbanları!
Hukukçu ya da filozof değilim. Suç, ceza, infaz, af gibi konularda sorumlu bir vatandaş olmanın ötesinde söyleyebileceğim fazla bir şey yok. Ama bir konuda galiba söyleyebileceğim bazı şeyler var: "Akademik kader kurbanları". Her yıl Ağustos-Eylül ayında üniversiteler "akademik kader kurbanları ve yakınları" ile dolmaya başlıyor. Ailelerin ya da öğrencilerin "bir D- yetiyor" yakarmaları, "zaten bu para teorisi (veya ekonometri, veya istatistik, veya psikoloji) gerçek hayatta ne işlerine yarayacak ki?" çıkışmaları üniversite idarecilerinin duymaktan bıkkınlık geçirdiği yakınmalar.

Anlamışsınızdır: Her yıl çıkarılan yasa ile üniversiteden ne suretle olursa olsun ilişiği kesilen öğrenciler affediliyor ve belli sayıda dersten sınava girme hakkı tanınıyor. Neden? Muhtemelen yasa koyucu , "bu üniversite öğretim üyelerinin derslerde verdikleri notlar aslında istenmeden işlenmiş bir suça verilen cezadır, değerlendirme değildir" şeklinde düşünüyor. Yoksa akademik olarak başarısız bulunmuş bir öğrenciyi kamu otoritesi neden "affetsin" ki?

Elbette, öğrencinin derslerdeki performansının dışında bir takım kriterlere göre kendince değerlendirme yapan ya da değerlendirmesini değiştiren öğretim üyeleri vardır. Benim anladığım kadarıyla da bu suçtur. Şimdi bütün sistemin bu şekilde işlediğini ima eden bir yasa çıkarmak galiba biraz ağır kaçıyor. Öğrenciye verilen notlar "bir cezalandırma" olmadığı gibi, akademik başarısızlık da aniden olan, bir öğrencinin durup dururken başına geliveren bir "kaza" değildir. Belli bir süreç sonucunda ortaya çıkan bir durumdur. "Affın ne zararı var ki?" diye düşünebilirsiniz. Aslında zarar "affedilen" öğrenciye veriliyor. Çıkarılan af, büyük bir yüzdesi tekrar başarısız olan bu öğrencilerin bir süre daha üniversitelere "park edilmesine" ve hem kendilerinin hem de üniversitenin kaynak israfına neden oluyor.

Üniversite öğretim üyelerimiz kendi mesleklerine ve davranış biçimlerine yönelik ağır imaları olan bu yasa tasarısı konusunda biraz daha duyarlı olmalı galiba. Yoksa, kamu otoritesinin verilen notlarla ilgili "ceza-mükafat" mantığı geçerliymiş gibi bir görünüm ortaya çıkıyor ki, pek de hoş bir görüntü değil.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır