kapat

02.08.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.


Ah şu gemide ben de olsaydım


Oldum da nitekim. (Nerde benim öbür tekim.) Dört günlük tatilim esnasında deniz ve kara yolunu kullandım. Hızlı feribot denen alete ilk kez bindim.

Şimdi yazının bundan sonrasında neler düşündüğümü okumaya niyeti olanlar devam ediyor; "Bana ne," diyenler alta geçip fallarını okuyorlar; anlaştık mı? Hızlı feribota binerken sıra kavgası oldu. Sonradan gelen arabalardan bazıları, önceden bekleyenleri hiçe sayarak feribota girmek istediler. Bazılarımızın sıraya girme konusunda asla ve asla eğitilemeyeceğini gösteren bu örnek, yolculuğun başlangıcı için iyi bir ruh hâli oluşturmadı bende. Bir şeyden etkilenmek için o şeyin birinci dereceden parçası olmak gerekmiyor. Kavga edenler huzurumu bozdukları için, içimdeki şiddet duygusunu uyandırdılar. Kocaman ellerim olsun (pençe de diyebiliriz), bunları tutup birbirlerine çarpayım diye hayal kurmuş olduğumu fark ettim.

Oturma yerleri rahat... Eğer ortasında masa olan dörtlü oturma grubundaysanız sizin iki kişi değil, dört kişi olmanızı öneriyorum. Zira karşınızda hiç tanımadığınız bir çiftle anlaşma ihtimalinizi -ki hiç gerekli değil- gözden geçirmeniz gerekecek. Ben denize doğru bakan bir bölmede sırtımı salona, yüzümü ise karşımdaki sekiz kişiye dönmüş olarak oturdum. Bu bende; "Henüz iskeleden uzaklaşmadan nasıl tüyebilirim?" duygusunu uyandırdı.

Sonra İstanbul'a iş için yetişmek durumunda oluşum bu duygumu uyuttu. Kaldım. Ben de, n'aptım, koca sepetimi masanın üzerine koyup, arkasına saklandım. (Tanrım ben niye böyleyim!) Karnım açlıktan zil çalmasına karşın; "Yok," dedim; "bu kadar insanın karşısında yemek yenmez, ben utanırım, parası olan var, olmayan var..."

Ne zaman ki bu utancım, karın gurultumun etraftan duyulma utancımı bastırdı, gittim yemek aldım geldim. Öyle de böyle de utanacağım madem; "Tok utanırım daha iyi," dedim ve yemeğimi zıkkımlandım. O da masanın üstünde değil, kucağımda tabii.

Bir ara; "Kestireyim," dedim. Sonra hemen vazgeçtim. Uyurken ya ağzım açılır ve koltuğun kenarına dayadığım dirseğim düşerse; gitti karizma. Bilenler bilmeyenlere anlatır, gülenler gülmeyenlere posta koyardı. "Bari televizyon seyredeyim," dedim. Bir baktım "Titanik faciası" benzeri bir film oynuyor. Yok canım! Hayal mi görüyorum derken, yoo hayal filan değil; gemi kazası filmi...

İnanamadım. Kanal değiştirmek görevlinin aklına gelmedi tabii. Gemi seyr-ü sefer hâlindeyken televizyon seyreden kaç kalp hastasının "hınk" diye gittiğini bilemiyorum. Yolculuğun nihayetinde yanlışlıkla arabaların olduğu yere doğru seyirtmişim. Makine dairesi gibi gürültülü ve sıcaktı. Sahiplerinin arabalarını, "gemi yanaşmadan çalıştırmayın..." uyarısına karşın, bazılarının arabalarının içinde "soğuk oturmak" amacıyla motoru çalıştırdığını fark ettim. Hele o havasızlıkta arabalarının içinde ya da dışında sigara içmeye çalışanları katiyen anlayamadım. O insanları da, arabalarından cımbızla çekerek denize atmak geldi içimden. Tatil sonunda; "Hazır huzura erdim," derken, şiddet duygularımın uyanışına tanık olmak beni fevkalâde üzdü. Oysa ki yol boyunca ikide bir gidip kitaplarını aldığım "Akaşa" yayınlarının "Bu dünyayı sevgi kurtaracak" özetli kitaplarını okuyordum. Tanrım sana bir şey soracağım: Ben niye böyleyim?

Buluşuncaya kadar...
Hakan Sepetçi'yi de ışığa gönderdik... 30 yaşındaydı. Bursalı'ydı. Ortaoyuncular'da tiyatroya başlamıştı, sonra Flash TV'de program yaptı. Olay TV açılınca oraya geçti. Biz birlikte sevgili arkadaşım Sunal Kural Aytuna'nın filmi Deniz Bekliyordu'da rol aldık. Bizi çok önceleri Sunal tanıştırmıştı. "Amansız" denen o hastalığa yakalandı. Hakan artık acı çekmiyor. Ondan bana sevimli yüzü, Singapur'dan getirdiği pareo, fildişi toka ve küçük bir deve çanı hatıra kaldı.

Seni özleyeceğiz canım kardeşim...

Buluşuncaya kadar...


Bu sayfa MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. ile
Yöre Elektronik Yayımcılık A.Ş. işbirliğiyle hazırlanmıştır.