kapat

18.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.


Bilinç yükselmesi


Yerlere tükürmeyiniz, hele birbirinizin suratına hiç... Tükürdüğünüzü farz etmek bile istemiyorum ama diyelim ki oldu.

Bazen karşınızdakinin size rüzgâr etkisi yapacağını hesaba katmalısınız. O zaman hep birlikte hatırlayalım. Rüzgâra karşı tükürünce n'olurdu? Yüzünüze gelirdi (Aferin). Artık bunu biliyoruz. Demek ki ne yapacağız? Asabatımıza çüş diyebilmeyi öğreneceğiz. Şu bilinç yükseltme kitaplarına göre (bilinç altının gücü, yüksek bilinç kılavuzu, ruhsal büyüme, hatalı alanlarımız, vb.) kimse bizi sinirlendirmezmiş zaten. Sinirlenmeyi biz seçermişiz. Hepimiz kuyruğumuza basıldığında dişlerimizi göstereceğimize göre, etki-tepki hadisesini, adına gelişmiş yaratık denilen insanlar olarak bizlerden iyi canlandıran yok. Sinirlenmeme işini becerenlere ise hidayete erenler adını veriyoruz ve daha ziyade onlara Tibet, Hindistan, vb. civarlarında rastlıyoruz. Bu insan üstü sabırlı varlıklar arasında bir de lama dediğimiz şahıslar var ki, bunların hayvan cinsinden olanları tükürebilme yeteneğine sahipler (Bkz: Yazının başı ve başlığı!). Zor iş tabii, biri tavuğunuza kışt diyecek, siz de hiçbir şey olmamış gibi davranıp, karşısında öyle demlik gibi duracaksınız. Hatta "olacak iş değil" de diyebiliriz değil mi? Hâlbuki hep öyle öğretildi. Bizi taşla vurana biz ekmekle vuracaktık. Biri yanağımıza vurdu mu, biz öbür yanağımızı uzatacaktık. Annemizin vurduğu yerde gül biterdi (Bunun konumuzla hiçbir ilgisi yok!). Sanırım böyle yapınca, yani tepkisiz kalınca, karşımızdakinin vicdanını rahatsız edeceğimiz düşünülerek bize öğretilmiş bütün bunlar. İyi de karşımızdakinin vicdanı kıl kadar oynamaz ise diğer yanağımızı uzatmakla başlayan bir boş bulunmanın devamında vicdansız şahsın bizi pestile çevirmeyeceğini kim garanti ediyor.

Atalarımızın sözlerini seviyorum bizleri sakinleştirmeye çalışan her sözün denenmişliğinin ardında cenkleşmiş olup rahatlamanın dayanılmaz hafifliğini seziyorum. O zamanlar uygulanabilir şeyler miymiş acaba diye düşündüğümde atalarımızın cengâverlikleri aklıma geliyor, vazgeçiyorum.

Valla kafam karışık...
Denizlerin dalgalanmadan durulmadığını iddia eden köklerimizin tozu bile kalmadı. Ortalık birbirini değil deniz, bir kaşık suda boğmaya hazır cinslerimizle dolu. Sakinleşmeye çalışırken biz, bizim üzerimizde egemenlik kurmaya çalışmıyor muyuz? Bu da bir nevi sinirini fayrab edip rahatlayacağına kendine zor kullanma değil de nedir? Kelin merhemi olsa başına sürermiş. İşte yukarıda sözünü ettiğim kitaplarda kellere merhemler sunuluyor. Sanırım derleyip toparlayanlar önce kendi kafalarında denediler. Okumakla göz aşınmaz (nasıl aşınmaz?) şahsım adına söyleyebilirim ki aslında faideli eserler! "Senden bilirim yok bana faide ey gül" deyip kitaba gül muamelesi edecekseniz güllük gülistanlık olmayı beklerken tırnaklarınızı yemeğe devam edebilirsiniz. Arada bir bu mevzuata girip sizi silahlandırmayı düşünüyorum. İlgilenenlerinizi tabii.

Tırtıl tırtıl
Kararsızlık çok fena şey. İnsan ömrünün önemli bir kısmını çalıyor. Bence bir hastalık bu, karar verememe durumu... Oysa hayat akışkan, akıp gidiyor parmak uçlarımızdan... Bir meselenin adını koyacağız diye kıvranırken, atı alan Üsküdar'ı geçiyor. Karar verememenin en dayanılmaz yanı, insanı telef etmenin yanı sıra kararında karar vermeyi arzulamaktır bence. Oysa bazı kararlar, orta kararlılığı reddederler. Ya hep ya hiç sertliğinde, siyah ile beyaz arasında bırakırlar bizi. Biz o esnada grinin tonları arasında karar vermeye çalışıyoruzdur!

Biz her şeyi hep beraber isteriz. Alacağımıza hassas, vereceğimize cimriyiz. Oysa ki hayatın kendi içinde ticari bir mantığı vardır. Bazı bedeller ödetir. Ne kadar ekmeğiniz varsa, o köfte koymayabilir içine. Ziyafet sofrasına bakarken, kendinizi yavan ekmeği kemirirken bulduğunuz da olur. En acısı da budur. Bazısı da ne yiyeceğine karar veremez. Ziyafet sofrasının nimetlerinden olabildiğince faydalanmak için önüne geleni yer, mide fesatına uğrar. Bunlara midesiz de diyebiliriz.

Kararsızlık sürü ile kayba yol açar. En fenası da aşka meşke dair olanıdır bu kayıpların. "Oysa ne aşk bekler, ne mutluluk. Onlar kendilerini kayıtsız şartsız bağrına basacak bir başkasına yol alırlar. Ve sen açıkta kalırsın. Kendin için hazırladığın rolü hayatın armağanlarını kabullenmeyi bilen kararlı biri oynar gözlerinin önünde."

Şiirlerini çok sevdiğim Özer Bal da bencileyin bir terazi o da karar verme konusunda kararsız! Şiir kitaplarından birinde filozofça yazmış: "Düşündüğünü hemen yap yoksa karar vermek zorunda kalırsın".

Bir başkası: Kararsızlığım

karar vermeye karar verdiğinden değil

karar vermek zorunluluğuna karşı

Seçmemek özgürlüğünden ibarettir.

Hepinizin bildiği tekerleme gibi bir şey de ben yazayım.

- Tırtıl tırtıl ver de kurtul

- Neyi?

- Kararını tabii...

Yılbaşında kaybettiğim canım arkadaşım ve menejerim Anus Bakış'ın güçlü bir kalemi vardı. İyi bir gazeteciydi "Rapsodi" dergisinde de hayata dair yazılar yazardi. O yazılardan bir tanesinde yer alan bir bölüm.

Sayıklamalar:

Geçen haftaki yazımda "Feng shui"nin açıklamasını yapmamışım.

Her biriniz Uzakdoğu dilleri ve adetleri uzmanısınız ya, gerek duymamışım demek ki!

Feng shui: Çevrenizle uyum içinde yaşıyabilmek için o çevreyi belli prensipler doğrultusunda düzeltme sanatına verilen isim.

Kedi çimi satıyorlar

Allah'ın otunu yani

Annem "ota boka para verme yavrucuğum," diyor.

Sen alın terinle kazanıyorsun

Vermiyorum anne

Terastaki nebattan idare ediyor bizimkisi


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır