kapat

18.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
NEBİL ÖZGENTÜRK(nebilo@sabah.com.tr )


"Balıkçı"yı unutma!

Temmuz ayının bu sıcak günlerinde hem edebiyatımızın hem Bodrum'un hem de hayatın bir parçası olan Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir'i hatırlayın lütfen...

Siz, şimdi mavi yolculuğa çıkan tatilci ve siz, gece Bodrum Kalesi'ne karşı bir kadeh kaldıracak olan eğlence adamı, Cevat Şakir'e çok şey borçlu olduğunuzu ve onu hatırlamanız gerektiğini unutmayın!

"Bir Yudum İnsan" Eylül'e kadar tatile girdi girmesine de (tekrarları devam ediyor) ekip olarak bize rahat battığı için(!) yeni sezona ilişkin ön araştırmalarımız sürüyor...

Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir'in izini sürüyoruz şimdi de... Az biraz Bodrum'da, biraz da İzmir'de...

Bodrum'da şimdilerde "köfteci" dükkanı (hem de Sultanahmet!) yapılan evinin önünden geçiyoruz, ölümüne yakın, sıkı dost olduğu Bodrumlar'la konuşuyoruz, ilgisiz, susuz harap bırakılan mezarına bakıyoruz hüzünle... Özel eşyalarının sergilendiği, ama nedense hem dağınık hem de kapalı duran müzesine de...

Ve notlar alıyoruz, ön çekimler yapıyoruz... Hayatını adadığı Bodrum'da, Cevat Şakir'e ilişkin ne kadar bilgi belge varsa toplamaya çalışıyoruz.

Tüm bunlar bize mutluluk veriyor...

Bu ülkenin açığa çıkmamış, unutturulmaya çalışılan kahramanlarını, büyük değerlerini yeni kuşaklara anlatmaya devam edeceğiz hep.

Bu güzel insanları, bu gizli kahramanları "görüldükleri her yerde yüceltmeye" de... Birkaç gün önce de Gökova'daydık... Dünyanın en büyük mimarlık ödüllerinden biri olan "Ağa Han Mimarlık Ödülü"nü alan Nail Çakırhan'ın evinde... Hayat arkadaşı, yaşayan en büyük kadın arkeolog Halet Çambel'e ilişkin de çalışmalarımız oluyor... Halet Hanım, 80'ini aşmasına rağmen hâlâ dur durak demeden Anadolu Uygarlığı'nın izini sürüyor... Çağlar ötesi medeniyete ulaşmaya çalışıyor. O da bir "dinozor" ve "bir yudum" Halet Abla da gündemimizde...

***

"Muğla Evleri"yle Gökova'yı dünyaya tanıtan Nail Çakırhan ve Bodrum'u Bodrum yapan Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir... Bir hafta içinde bizi heyecanlandıran iki Cumhuriyet aydını.. Onların anısına bir kez daha merhaba...

Şimdi, bi vesile Cevat Şakir'i ve onun Bodrum'unu hatırlatmakta yarar var. Düşünün ki, "Halikarnas" adını alan bir otel ve disko mahkemeye düşüyor. "Halikarnas" adını benden başka kimse kullanamaz! diye.

Cevat Şakir'in Bodrum kıyılarına diktiği palmiyeler önünde mavi yolculuklara çıkılıyor... Ve Halikarnas Balıkçısı, Bodrum'un tepesindeki mezarından mavi suları gözlüyor ve tüm bu gelişmeleri izliyor bıyık altından gülerek...

Sabahattin Eyüpoğlu ve Azra Erhat'la birlikte Halikarnas Balıkçısı, Bodrum'u ve dahi tüm Ege'yi sadece doğal güzelliğiyle değil, tarihiyle, uygarlığıyla sevdi, sevdirdi bizlere. Bu yüzden, şu Temmuz sıcaklarında, Bodrum'da mavi yolculuklara çıkanlar, çıkacak olanlar, gece, gün ağarana kadar çılgınca kadeh kaldırıp eğlenenler çok şey borçludur Halikarnas Balıkçısı'na...

O halde, hem edebiyatımızın hem Bodrum'un hem de hayatın bir parçası olan Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir'in inanılmaz iniş çıkışlarla dolu yaşam öyküsünü bir kez daha anlatmanın ne zararı olur ki...

Şakir Bodrum üstüne yazıları, Anadolu medeniyetlerine dair araştırmaları, Bodrum'u çevrecilik bilinciyle canlandırması ve daha pek çok özellikleriyle "Akdeniz tarihi"nde yerini almıştır. Bodrum'u edebiyat dünyasına tanıttı... Bodrum'un daha adı bilinmezken, "turizm" ortalarda yokken Bodrum'u tanıtmış oldu... Hem de Antik Çağı'yla...

Ağaçlandırma, çiçek ve balık üzerine çalışmalarından dolayı Bodrumlular'ın da gönlünde taht kurdu.

Cevat Şakir, Halikarnas Balıkçısı ya da "Balıkçı" adıyla anılır...

Aristokrat ve sanatçı bir ailenin çocuğu olarak 1890'da doğdu. Doğum yeri kimi kaynaklarda Girit, kimisinde de Atina olarak gösterilir... 2.5 yaşındayken İstanbul'a geldi. Babası Mehmet Şakir Paşa, Osmanlı Ordusu'nda çok başarılı bir askerlik döneminden sonra bazı ülkelerde ataşemiliterlik görevlerinde bulunmuştur. Kendi isteğiyle emekliye ayrılan Şakir Paşa, o sıralarda diplomat unvanı alarak Galatasaray Lisesi'nde fahri tarih öğretmenliği yaptı. Dönemin güçlü paşalarındandı. Ömrünün son yıllarında sık sık Afyon'da kendine ait çiftlik evine giderdi. Ancak 1911 yılında, bu çiftlik evindeki yatak odasında şakağına kurşun sıkılmış bir biçimde ölü bulundu. İntihar mı cinayet mi tartışmaları yapılırken, Osmanlı İmparatorluğu'nun karışık yıllarına denk gelen bu olaydan Cevat Şakir sorumlu tutuldu. "Babasını öldürdüğü" iddiasıyla karşı karşıya kalan Cevat Şakir, aylarca süren mahkemeler ve mahkemelerde diğer kardeşlerinin de kendi aleyhine görüş bildirmesi üzerine müebbet hapse mahkum oldu. Yedi yıl yattıktan sonra affedildi. Cezaevinden çıktıktan sonra, annesi hariç, ailenin diğer fertleri tarafından yalnız bırakıldı...

Tiyatro sanatçısı ve Cevat Şakir'in yeğeni, Fahrunisa Zieid'in de kızı olan Şirin Devrim, babasını anlattığı "Şakir Paşa Ailesi" isimli kitabında bu "derin mesele"yi ve "öldüren gece"yi şöyle anlatır: "Birdenbire evin içinde sanki bir rüzgâr esti. Az sonra matmazelim Miss Schreiber odaya hızla girdi. 'Kalk Nisa, çabuk kalk' diye beni yataktan çekmeye başladı. 'Haber aldık. Paşa çok hastalanmış, çiftlikten dönüyormuş, oda ona hazırlanacak.' Şakir Paşa hiç dönmedi. Ertesi sabah onun yerine arkadaşı Sait Paşa elinde telgrafla geldi. Telgrafta Şakir Paşa'nın, oğlu Cevat'ın tabancasından çıkan bir kurşunla öldüğü yazıyordu. O uğursuz gecenin sabahında Nisa, annesini yukardaki salonun ortasında diz çökmüş, öne arkaya sallanarak, 'Aman Allahım! Yardım edin' diye ağlayıp inlerken gördü. Öbür yanda Ayşe, Cevat'ın fotoğraflarını çerçevelerinden çıkarıyor, bin parça edip üzerlerinde tepiniyordu. Aklınca ağabeyini öldürüyordu.. Bütün bu garip davranışların nedeni neydi. Ama öğrenmeye fırsat kalmadan, Aliye ile birlikte Üsküdar'da yaşayan Sara halalarının yanına yollandılar ve ancak cenaze kaldırıldıktan sonra Büyükada'ya dönebildiler. Onlara babalarının çiftlikte kalp krizi geçirip öldüğü ve bu konu hakkında fazla soru sormamaları söylendi. Şakir Paşa'nın cenazesi adaya getirildi. Basit bir törele Müslüman Mezarlığı'na defnedildi."

Aristokrat eğitim
Evet, küçük yaşlarda mükemmel mürebbiyeler elinde yetişen Cevat Şakir, ilkokulu, babasının açtığı Büyükada'daki ilk Türk okulunda okudu. Resme karşı düşkünlüğü hemen dikkati çekti. Büyükada'daki okulu bitiren Şakir, iyi İngilizce bildiği için hazırlık sınıfını okumadan Robert Kolej'in birinci sınıfına kabul edildi. Burayı pekiyi dereceyle bitiren Şakir, İngiltere'ye gönderilip, orada Oxford'da "Son Çağlar" tarihinden mezun oldu.

1909'da Agnesia Kafiera adlı bir İtalyan kızıyla evlenen Şakir'in, bu evliliğinden bir kızı oldu. Pilar adlı bir İspanyol kadınıyla da resmen evlenmeden yaşayan Şakir'in ondan da bir oğlu olmuş, bu çocuk, 17 yaşındayken İspanyol içsavaşında ölmüştür.

Şakir'in resmen evlendiği ikinci eşi, bir öğretmen olan Hamdiye Hanım'dır. Şakir'in bu evliliğinden de bir oğlu (Sina Kabaağaç) vardır. Hamdiye Hanım'la İstanbul'da başlayıp, sürgünde bulunduğu Bodrum'da devam eden evliliği, 1925'te sona erdi. Şakir'in son evliliği ise Hatice Hanım'la olur. İsmet, Aliye ve Suat'ın annesi olan Hatice Hanım da 1976 yılında ölür.

Cumhuriyet'in kurulduğu yıllarda Resimli Gazete, Resimli Ay ve Resimli Hafta gibi dergilerde çevirmenlik yazarlık, kapak ressamlığı yapan karikatürleri ve çizgi romanları yayınlanan Şakir'in yaşamındaki ilginç noktalardan biri de Bodrum'a "sürgüne" gönderilmesi oldu. 1925'te Resimli Hafta Dergisi'nde, Hüseyin Kenan takma adıyla "Hapishanede idama mahkum olanlar, bile bile asılmaya nasıl giderler?" başlıklı yazısında, asker kaçaklarının yargılanmadan kurşuna dizilmelerini eleştiren Şakir, halkı askerliğe karşı kışkırttığı gerekçesiyle, önce 20 yıla sonra da cezası indirilerek, üç yıl Bodrum'da sürgün cezasına çarptırılır. Sürgün cezasının yarısını çektikten sonra, affedilmesine karşın İstanbul'a dönmeyip çok sevdiği bu yöreye yerleşir. Bodrum'un antik çağdaki adı olan Halikarnassos'tan etkilenerek Halikarnas Balıkçısı takma adını alır. 1947'de Bodrum'u terk edip İzmir'e yerleşir. 1973 yılının Ekim ayında İzmir'de ölür. Mezarı, şimdi Bodrum'u tepeden gören Saldırşah mevkiindedir..

Evet, Halikarnas Balıkçısı'nın bu sayfalara sığabildiği ölçüde yaşam öyküsü kısaca böyledir.

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır