kapat

18.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
NURİYE AKMAN(nakman@sabah.com.tr )


İnandığınız her şeyi eleştirin

Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Mehmet Aydın, Türkiye'nin yetiştirdiği en karizmatik din bilginlerinden biri.

Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Abant Toplantıları'nın koordinatör-lüğünü yaptı. Sadece ilahi değil, pozitif bilimlerdeki derinliği, dünyayı kavrayış zenginliği ve insanları kucaklayış tarzı ile din dışı kesimlerin de hayranlığını kazandı. Kendisiyle aynı ülkede ve aynı çağda yaşamaktan gurur duyulduğu söylendi. Prof. Aydın'la, 8-11 Temmuz tarihleri arasında 50 aydın ve bilim adamının din ve devlet, din ve toplum, vahiy ve akıl ilişkilerini tartıştığı Abant Platformu'nda konuştuk...

Bu yıl temel içgüdü korku muydu ki, Abant'tan yükselen ses kısıktı? - Sesin "kısıklığını" ben hissetmedim ama bazı kişilere kendim söyledim. Dedim, bak geliyorsun ama birtakım sıkıntıların doğabileceğini de düşünerek gel. Sonunda bana bir serzenişte bulunma. Geçen yıl da söylediğim gibi, görev acı veren bir şeydir. Bu acıya mertçe yiğitçe katlanacaksan buyur. Kimse bu tür şeylerin acısız geçtiğini söyleyemez. Söylersiniz inanmazlar, bağırırsınız sesinizi duymazlar, samimiyetinizden kuşku duyulur veya gün olur bir dalga eser, sizi de o dalganın içinde düşünürler. Türkiye'de hâlâ kabile psikolojisi devam ediyor. Abant'ı düzenleyen vakıflardan birinin arka planında Fethullah Gülen'in olduğunu herkes biliyor. Gülen'in söylediği şeyler, bu kasetlerde söylenenlerden daha fazla olsaydı bile bu vakıf kapanmadığı sürece hukuk nosyonu gelişmiş bir insan bu toplantıya gider. Bir kurum veya bir insan suçu sabit görülünceye kadar masumdur.

- Fethullah Hoca cemaatiyle ilginizin boyutu nedir?

- Kesinlikle dışındayım. Hiçbir cemaat, tarikat, siyasi kuruluşla ilgim olmadı.

- Cemaat sizce hangi konularda eleştiriyi hak ediyor?

- Özellikle ideoloji/din eksenli topluluklara hep şunu söylüyorum: Çocukları, gençleri eğitirken sakın onların eleştirel gücünü zayıflatmayın. Çünkü bu tip dini oluşumlarda benim en çok korktuğum budur. Din konusu da dahil kritik gücünü kullanmayan insanlar 21'inci yüzyılı taşıyamazlar. Bu çocukların eleştirel potansiyelleri güçlü olsun, inandıkları dahil her şeyi eleştirsinler, büyüklerini, abilerini ablalarını eleştirsinler. Aksi takdirde birçok şeyi bilen ama bunu geleceğe taşıyamayan insanlar yetişir. İkinci eleştirim; kadın konusunda fazla muhafazakâr bulmuşumdur Türkiye'deki dini hareketleri. Bir defa, okul dahil her yerde birlikte olmadan tutunuz da, birlikte çalışma, birlikte üretme ve birlikte yaşama temel hayat ilkesi olmalıdır diye düşünüyorum.

- Abant'ta Atatürkçülüğe yapılan vurgu, mecburiyetten mi asabiyetten mi?

Çağdaşlaşma süreci
- Vurgu var mı? Bir tek yerde deniyor ki ".... Osmanlı döneminin son dönemlerinde başlayan ve Atatürk döneminde belli bir başarı noktasına ulaşan çağdaşlaşma çabaları dinin özüne değil, din olarak kabul edilen geleneğe, tezahürlere ve eskimiş kuramlara karşı tavır aldı..." Bu Türkiye'nin çağdaşlaşma sürecini tasvir eden bir cümledir ve son derece doğrudur. "Abant'tan Atatürk'e selam!" diye yazanlar oldu. Yani bu insanların çoğu aslında Atatürk'le çok da iyi değiller denmek istendi. Daha işin başındayken insanları ve kurumları samimiyetsizlikle suçlamak ilkelliğidir bu. Bence bildiride böyle bir vurgu yok. Ama o vurgu olsaydı da ben memnun olurdum.

- Atatürk'ün dinin özüne dokunmadığı vurgusu daha çok "şeriatçıları" mı yatıştırmaya yönelik, yoksa "devlet erkini" mi?

- Devlet erki zaten böyle düşünüyor. Atatürk'ün dinin özüne de dokunduğuna inanan iki kesim insanın sayısında artış oldu son birkaç senede. Bunların bir kısmı kendisini Kemalist diye tanımlıyor. Özellikle Marksist kökenden gelen bazı aydınlara göre güya Atatürk dinin lehinde bazı şeyler söylerken onları o günün şartlarında söylemek durumundaydı ki, ben Atatürk'ü tenzih ederim, o neye inanmışsa onu söylemiştir. Başından beri din konusunda cesurca konuştuğunu herkes biliyor. Dolayısıyla "Bizim dinimiz akla, mantığa uygun bir din" derken buna samimiyetle inandığına inanıyorum. Aksini savunanlar, tezlerini kanıtlamalıdır.

- Abant bildirisiyle dindarlara, "İddialara kanmayın, Atatürk dine karşı değildi" deniyor.

- Evet. Bu konuda söylenen yalanlara inanmadık. Siz de inanmayın deniyor. Hakikaten çağdaşlaşmanın İslam'la uyuşmadığını söyleyen, modernite deyince tüyleri ürperenler var. Benim gibi düşünenler, bir tür modernliğin değil birkaç tür modernliğin olduğuna inanıyorlar ve bu modernlik projelerinden bir kısmının İslam ile yürüyeceğine hatta İslam ile güç kazanacağına ve daha çabuk başarılı olacağına inanıyorlar. Türkiye'nin ve İslam dünyasının en büyük sorunu İslam ile çağdaşlaşmayı birlikte götürememesidir. İslam ile çağdaşlaşmayı götürürseniz İslami hayat da kendini çağdaşlaştırır. Çağdaşlaşmayı "din"siz ele alırsanız, din metafiziktir, ne işi var demokrasiyle derseniz, belli bir mesafe alırsınız ama din, "köylülüğünü", "eskiliğini" muhafaza eder ve bir gün hakikaten çağdaşlaşma sorununuz çok ciddi psiko-sosyal engellerle karşı karşıya gelir. Bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar budur.

- Bu şartların kaynağı nedir sizce?

- Türkiye'nin bu asrın başındaki temel projesi, "Türkleşmek, İslamlaşmak ve muasırlaşmak"tı. Bu üç proje organik bir bütünlük oluşturuyor ve hepsi birbirinden güç ve destek alıyordu. Bunları önemli ölçüde birbirinden kopardık; çağdaşlaşma sadece din ile değil, bazen milliyetçilik ile de beraber yürümekte zorluk çekti. Gönlümde, o projeyi o organik bütünlüğüyle ele almak gibi bir arzu var. Abant Bildirisi'nde o cümle bu şekilde de okunabilir. Deniyor ki, Atatürk'ü dinin karşısına çıkarmayın ve o yönüyle bizim çağdaşlaşmaya olan katkımızı engellemeyin. Çünkü bu Türkiye'yi geri bırakır ve o geri bırakılan Türkiye'de siz de biz de yaşamak durumundayız.

- Can Dündar, Atatürk'ün dinin özüne dokunduğunu söyleyen bir yazı yazdı.

'Hacimli bir kitap'
- Demek istiyor ki, Atatürk mesela 1935'lere kadar söylediği her şeyi o günlerin konjonktürel durumu içinde söylüyor. Bu ne demektir: Atatürk, dinimiz yüceydi dedi ama bunların hiçbirine inanmıyordu; yine de bunları söylemek durumundaydı! En tehlikeli zamanlarda, 1924-25'lerde doğru bulduğunu, inandığını açık açık söyleyen bir kişinin uzun bir tarih dilimi içinde sadece dinle ilgili konjonktürel konuşma yapmasını söylemek epeyce ciddi bir iddia. Bu Can Bey'in iddiası değil, ama çok yaygın bir iddia.

- Dündar, "Atatürk'ün Hz. Muhammed ve İslamiyet'e ilişkin bizzat kaleme aldığı kendi notlarında daha fazlası var" diyor.

- Yanlış. O, 1933-34 yılında yayınlanan, dört ciltlik bir tarih kitabıdır. Türk Tarih Tetkik Cemiyeti azalarının bir bölümü, verilen bir görev üzerine yazmıştır. Görevi Atatürk vermiş olabilir ama üzerinde böyle bir kayıt yok. Kitabın İslam'la ilgili bölümü, o dönemin bilimsel ifadesi gibiymiş gibi katı bir pozitivist anlayış içinde yani dini sadece sosyo-psikolojik bir ürün olarak ele alıyordu. Aynı dönemde bizzat Atatürk'ün emriyle merhum Elmalı'nın meşhur Kuran tefsiri basılıyor. Aynı dönemde Atatürk, Hz Peygamber hakkında önemli bir eserin Türkçe'ye çevrilmesini emrediyor. Aynı dönemde Diyanet'te önemli bir görevli olan Ahmet Hamdi Akseki Askere Din Kitabı'nı yazıyor. Hacimli bir kitap. Bugün o kitabı ben yazsam kıyamet kopar. Sen din propagandası yapıyorsun diye. 1933-37 arasında bunlar oluyor. Dikkatli olmak lazım diye düşünüyorum.

- Atatürk'ün, "Biz ilhamlarımızı gökten, gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan alıyoruz" sözlerini yeterli bir kanıt saymıyorsunuz.

- Saymıyorum. "... gökten indiği sanılan dogmalar" diyor. Can Bey diyor ki anlam gayet açık. Hayır anlam açık değil. Birileri gökten yasa, doğma indiğini, bununla devlet idare edileceğini söylerse ayrı bir din anlayışı çıkıyor ortaya. O o kadar kolay değil. Atatürk hiçbir yerde "Dinin özüne karşıyım", "dine inanmam" dememişse onun dinin özüne karşı olması gibi son derece aşırı bir iddia ile itham edilmesi, işin ideolojik yanını bir tarafa bırakalım, bilimsel, özellikle tarih araştırmaları bakımından büyük bir yanlışlık olur.

- Bildiride, Akıl-vahiy arasındaki uzlaşmazlığın çözümü için yeniden düşünme çağrısı yapılıyor. "Vahiyci" ve "akılcı" kanatlara düşen yeniden düşünme alanları neler?

- Konuşma kolaylığı olsun diye bu ayrımın makul olduğunu düşünelim. Akıl tarafında yer alanların önemli bir kısmında, 50 yıl öncesinin rasyonellik anlayışı var. Artık dünyada, bu pozitivizmin öne sürdüğü akıl anlayışının rasyonellik olmadığını söyleyen nice postmodern, hermönotikçi akımlar var. Heisenberg'ler, Max Planc'lar, Einstein'lardan sonra fizikte bile çok önemli değişmeler olmuştur. Artık estetik, dini ve ahlaki tecrübelere açık başka bir rasyonellik çizgisi güçleniyor. Önemli olan, bu damarı daha görünür bir hale getirmek ve sonra onu vahiy kanadında bu sefer akıl için yürümekte olan bir başka damarla bağlamak. Vahiy kanadında da çok uzun süreden beri "Naslar ve peygamberi tecrübeler üzerinde yeniden düşünmemiz gerekir" diyenler var. Geçen yılki bildiride belirtildiği gibi tarih boyunca Kuran ve hadis konusunda farklı anlamalar, uygulamalar olmuştur. Bugün de bu olabilir ve olmalıdır. Anlamı şu; akıl cenahındaki kazanımların vahiy cenahına getirilmesi ve o kazanımla birikimle vahyin de, tarihi tecrübenin de yorumlanması, hayata geçirilmesi. Yapılması gereken şey bu.

- Bunu ilahiyatçılar mı yapacak?

- Evet ama klasik anlamda ilahiyatçı için çok da kolay bir alan değil bu. Hem modern düşüncenin ve modern bilimin en azından sonuçlarının nereye geldiğini bilen, hem de dinle, ilahiyatla da ilgili çok ciddi düşüncesi olan kişiler yani orta bölgede yürüyüp, iki tarafı da görmeye çalışanlar şu anda çok daha yararlı olabilirler ama bunların sayısı çok fazla değil. Bilimde iyi olanlarımız epeyce var ama din alanına gelince çocuksu düşünceleri var veya dinde çok iyi klasik ilim bakımından iyi olan arkadaşlarımız var ama modern bilimin vardığı sonuçlar hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları için doğrusu ara bölgeyi güçlendiremiyoruz.

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır