kapat

13.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
intermerkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Yargının çığlığı
Omuzlarındaki yük ile yaşadıkları hayat arasındaki fark, bıçağı kemiğe dayamış durumda. En azından çocuklarının okul taksidini rahatça ödemeyi, hastalandıkları zaman düşünmeden doktora gidebilmeyi istiyorlar. Yani insanca yaşamayı...

"Vicdan ile cüzdan arasına sıkışmak..." Yargıtay eski Başkanı Mehmet Uygun'un bu sözü, özellikle yargı çevrelerinde "bomba" etkisi yapmıştı. Uygun, hislere tercüman olmuştu. Bu söz, hakim ve savcıların düşündüklerinin özeti gibi asılı kaldı zihinlerde.

Adalet terazisinde cüzdanın bulunduğu kefe hiçbir zaman ağır basmamıştı ama, delik ayakkabılar, ne zaman alındığı hatırlanmayan takım elbiseler, yakası ters yüz edilen gömlekler, artık cübbenin altında saklanamaz olmuştu.

Trilyonluk yolsuzluk davalarına bakarken, cüzdanlarındaki para, borçlar ve taksit listesi akıllarının bir kenarındaydı sürekli.

"Devlet çökmek üzere"
Beyoğlu Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir'in açıklamaları o kadar çarpıcı ki kulak vermemek mümkün değil? Bakın ne diyor Demir: "Yargı hiçbir şeyle kıyaslanmadan, konum ve görevi gereği layık olduğu seviyeye çıkartılmalı. Yoksa, devlet çökmek üzeredir. Sorunların temelinde yatan önemli nedenlerden biri de yürütme ve yasama gücünü kullananların yargıya yeterince saygı duymamalarıdır."

Savcı Demir açıklamalarına devam ediyor: "Bir yargıç giyilebilecek bir takım elbise için aldığı maaştan bir yıl para biriktirmek zorunda kalıyorsa, ayda bir de olsa ailesiyle modern ve rahat bir yerde yemek yiyemiyorsa, araç gereç ve mefruşat perişanlığı içindeyse, üçüncü sınıf hazırlanan binalarda çalışmak zorunda kalıyorsa bu yargıçtan verim beklemek hayaldir. Öte yandan şu anda devlet memurları arasında en yoğun ve en çok çalışanlar adliye memurlarıdır. Bunlar, hakim ve savcıların sağ koludurlar ama ekonomik perişanlık içindedirler."

"Zamanımız yollarda geçiyor"
Sarıyer 2. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi İzzet Doğan ise, "Yargıcın cüzdanınını bir yana bırakalım" diye başlıyor konuşmaya ve bir çırpıda sıralıyor dertlerini: "Yargı mensupları, kaldıkları lojmanlardan görev yaptıkları adliyelere gidip gelmek için her gün 2 saatlerini yollarda geçirmek zorundalar. Yargı mensuplarına tahsis edilen servis veya görev otosu yok. Yasama yürütme ve yargı organları arasındaki maaş dengesizliği Anayasa'nın ruhuna da aykırı. Biz de milletvekili kadar maaş almalıyız. Öyleki Yargıçlar zamansızlıktan tedavilerini dahi düzenli olarak yaptıramıyorlar."

"Memur olmak istemiyorlar"
Birçok hakim ve savcı ise, isminin açıklanmaması kaydıyla dile getiriyor şikayetlerini. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun geliştireceği eylem planına uyacaklarını ifade eden hakimler ve savcıların ise büyük şikayeti, 657 sayılı Devlet Memurları kapsamında görülmeleri. Hakimler ve savcılar, Anayasada belirtilen özlük hakları doğrultusunda maddi koşullarının düzeltilmesini istiyorlar.

"Ayakkabı alamıyorum"
Kadıköy Adliyesi'nden bir savcı: "Evet, az maaş alıyorum. Çocuğumun dersane parasını verebilmek için kendime ayakkabı alamıyorum. Ama sadece benim maaşımın yükseltilmesi adaletli değildir. Odacının, mübaşirin, memurun da maaşı artmalı. Onlar 100 milyon alırken, bizim 2 milyar lira almamız adaletli değil. Bakın, hakim açığı nedeniyle ağır ceza mahkemesinin duruşmasına çıktım. Dosyanın içeriğini bilmeden attığım imzadan utandım."

"Emekli olamıyorum"
Bakırköy Adliyesi'nden bir savcı çaresizlik içinde emekli olamadığını söylerken, "1974 yılına kadar hakim ve savcıların maaşları milletvekili maaşlarıyla eş düzeydeydi. Bugün ise onların maaşları milyarlarla ifade ediliyor. Emekliliği hak ettim. Ama çocuklarımın okullarını bitirmeleri için bir süre çalışmam gerekiyor" diyor.

"Ayakkabım deliniyor"
Bakırköy'den bir hakim ise, "Minibüsle eve gidip geliyorum. Bundan şikayetçi değilim ama, günboyu dosyalarla boğuşan biri olarak minibüsten eve inip saatlerce yürümekten ayakkabılarımız deliniyor. Hatta zaman zaman arkadaşlarımızla 'Senin ayakkabının altı daha delinmedi mi?' diye şakalaşıyor. Ağlanacak halimize gülüyoruz" diye özetliyor bulundukları durumu.

"Çocuğa kitap alamıyorum"
Bakırköy'den bir savcı. O da meslektaşları gibi dertli. Bakın neler söylüyor: "Oğluma kitap alamıyorum. Bu nedenle basın savcılarına gönderilen kitapları kapmaya çalışıyoruz. Yeni basılan incelenmek üzere basın savcılarına gönderilen kitapları kapabilmek için meslektaşlarımla kavga etmek onurumu kırıyor. Geçen ay bir kitabı önceden almayı başardım. Bu nedenle çok mutlu oldum. Bir kitap bile alamaz haldeyiz."

"Belediyelere gebe kalıyoruz"
"Adliye ile ev arasında ulaşımımızı belediye sağlıyor" diye başlıyor konuşmaya Şişli'den bir hakim ve devam ediyor: "En büyük acı ise otobüsüyle gittiğin belediye başkanı hakkında bir gün önüne gelen dosya ile ilgili nasıl işlem yapacağın." Ve daha da acı sözlerle tamamlıyor konuşmasını: "Üzerimdeki takım elbiseyi dört yıldır giyiyorum. Yargıladığım adama bakıyorum trilyonlarla uğraşıyor. Ben her gün bir takım elbise giyeyim demiyorum ama bu duruma düşmek de düşündürücü."

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici:
Okul taksidini düşünmemeli

İSTANBUL Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici, hakim ve savcıların özel bir kanunları olması ve özlük haklarının bu kanuna göre belirlenmesi gerektiğini söylüyor. Yargının büyük bir emekle güç şartlarda çalıştığını söyleyen Ferzan Çitiçi, özellikle büyük şehirlerde çalışanların durumlarının büyük sıkıntı verici olduğunu belirtiyor.

Hakim ve savcıların 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'ndan dışında tutulması gerektiğini söyleyen Çitici şunları söylüyor: "Özel bir kanun yapılmalı ve hakim ile savcıların özlük hakları buna göre belirlenmeli. Hakim ve savcıların maaşları yasal bir düzenlemeyi gerektiriyor. Hakimler, 'idam' cezası verirken, trilyonluk davalara bakarken, çocuğunun okul taksidini düşünmemeli. Vicdanlarıyla başbaşa kaldıklarında hiçbir sıkıntı çekmemeliler."

"Hakim ve savcıların ekonomik durumları iyi değil" diyor Ferzan Çitici ve tüm yurtta ve özellikle İstanbul'daki yargı mensuplarının sıkıntılarını anlatırken şöyle devam ediyor: "Maaşlar özellikle dolar bazında çok düştü. Dört beş yıl önce 2 bin 100 dolara karşılık gelen maaş şimdi 900 dolar oldu. Ulaşım büyük sorun. Belediye otobüsleriyle işe gidip gelen hakim ve savcılarımız var. Lojman sorunumuz var. Sadece Avrupa yakasında yaklaşık 60 hakim ve savcı kirada oturuyor. Bazı hakim ve savcılarımız ekonomik durumları kötü olduğu için gecekondu bölgelerine yakın yerlerde oturuyorlar."

Mehmet Uygun:
Ses giderek yükselir

ADLİ yılın açılış törenindeki "yargı vicdanı ile cüzdanı arasında sıkıştı" sözleri ile yargının sorunlarını bütün çıplaklığı ile gözler önüne seren ve HSYK üyelerinin geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanı aracılığı ile Hükümet'e verdikleri "muhtıra"nın fitilini ateşleyen, Yargıtay eski Başkanı Mehmet Uygun, SABAH'a konuştu.

8 Eylül 1998 tarihli konuşmayı binlerce hakim ve savcı adına yaptığını belirten Uygun, bugün gelinen noktanın kendisini haklı çıkardığını söyledi. Yargı mensuplarının ekonomik sıkıntılarının giderilmesi için HSYK tarafından tanınan sürenin, iyi değerlendirilmesi gerektiğine de dikkat çeken Uygun, sözlerine şöyle devam etti: "Yargı adına Mehmet Uygun'un seslenişini duymayanlar, umarım HSYK'den gelen sesi duyarlar. Aksi taktirde ses giderek yükselir. Bu sesin, yargı mensuplarından gelmesi maalesef ülke için iyi değil. Ben, o konuşmayı biraz da, bunları önlemek için yaptım. Benim dediğimi yapsalardı, kurul bugün bu tavrı almazdı. Bunu da gözetmezler ise yarınlarda duyacakları sesler çok daha başka olacaktır. Bu seslerin gücünü telaffuz etmek dahi istemiyorum. Siyasilere bir kez daha sesleniyorum. Lütfen bu konunun üzerinde titizlikle durun. Yargıda açılacak yara, hiçbir yaraya benzemez. Ülkeye vereceği zarar, hiçbir zararla ölçülmez."

Ersin BAL

MEHMET UYGUN: "Benim sesimi ısrarla duymak istemeyenler umarım ki HSYK'nın sesini duyarlar. Yoksa yargının bu sesi giderek yükselir."

İZZET DOĞAN: "Bir yargıç bir takım elbise almak için para biriktirmek zorunda kalıyorsa, bu yargıçtan verim beklemek imkansızdır."

MEHMET DEMİR: "Yargı bir an önce görevi gereği layık olduğu yere çıkartılmalıdır. Yoksa, yargı mensupları olarak uyarıyoruz; devlet çökmek üzeredir."

36 yıl çalıştı bir ev aldı
YILLAR önce verdiği bir kararla kamuoyunun gündemine geldi Orhan Birgin. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in "siyasi yasaklı" günlerinde verdiği demeçler nedeniyle hakkında açılan yığınla dava dosyasından biri, onun önüne gelmişti. Birgin, eski bir başbakanın ülkesiyle ilgili görüşlerini açıklamasının yasaklanamayacağına karar vererek, tek bir davanın değil, Demirel'in demeçleri nedeniyle açılmış tüm davaların düşmesini sağladı. 1980'li yıllarda 12 Eylül döneminin ardından yaşanan sancılı ortamda büyük yankı yaratan bu kararı veren hakim, şimdi emekli. Hakim Orhan Bilgin, 20 gün önce emekliye ayrıldı. 36 yıl 8 ay boyunca Hakkari, Eynesil, Bala, Ankara adliyelerinde ve Yargıtay'da binlerce davaya baktı. Trilyonlarca liralık davalarda son sözü söyledi. İsteseydi, kararını vicdanı yerine cüzdanını düşünerek verseydi, herhalde çok da zengin olabilirdi. Oysa memleketi Arhavi'de vaktiyle 12 milyon liraya alınmış son derece mütevazi bir evin dışında gayrimenkulü, hatta otomobili bile yok. "Hakim maaşıyla daireler, apartmanlar edinmek zaten mümkün değil" diyor.

Peki o nasıl bakıyor, "yargının çığlığı'na?

İşte söyledikleri: "Hiçbir hakim cüzdanla vicdan arasına sıkışmaz. Hakim mutlaka vicdanına göre karar verir. Ama devletin hakime sahip çıkması da kaçınılmaz."

Anadolu'da da aynı çığlık
Sadece İstanbul ve Ankara'da değil yurdun her yanındaki hakim ve savcılar aldıkları ücretten yaşadıkları hayata kadar herşey karşısında sıkıntılarını dile getiriyorlar.

ADANA:
"HSYK'yı destekliyoruz"

Adana Cumhuriyet Başsavcı Vekili Ruhi Ünlü taşradaki yargı mensuplarının durumun anlatırken şunları söylüyor: "Birinci sınıfa ayrılmış ve birinci bölgelerde görev yapan hakim ve savcılarımızın çok büyük çoğunluğunun üniversitede bir ya da iki çocuğu tahsil yapıyor. Bu şartlar altında hakim ve savcıların ne büyük bir geçim sıkıntısı içinde oldukları kolayca tahmin edilebilir. Hakim ve savcılar yaptıkları hizmet niteliği itibariyle maddi sıkıntı içinde olmamaları gerekir. Hakim-savcı, hangi kademede olursa olsun kendi işini yapar ve sonuçlandırır. Bu nedenle sarfedilen emeğin hakça bir bedeli olması gerekir. Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun girişimini yürekten destekliyor, hatta geç kalınmış diyoruz."

"Maaş kiraya gidiyor"
Yine Adana Adliyesi'nden adının açıklanmasını istemeyen bir yargı mensubu da şunları söylüyor: "Hakim ve savcıların maaşının yarısı lojman olmayan yerlerde ev kirasına gidiyor. Geçim derdine düşen hakim ve savcı, borcunu nasıl ödeyeceğini düşünmekten asli görevini yerine tam olarak getiremiyor."

SAMSUN:
"Para düşkünü değiliz ama..."

Samsun Cumhuriyet Baş Savcısı Kemal Karaca, 12 Eylül dönemi öncesinde milletvekilleriyle aynı düzeyde maaş aldıklarını, şimdi ise milletvekillerinin maaşlarının yarısı kadar alamadıklarını belirtti. Adalet çalışanlarının para düşkünü olarak görülmemesini isteyen Başsavcı Kemal Karaca, "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun bu konuda alacağı her türlü karara saygı duyarız. Çünkü hukuka uygun ve özlük haklarımızı koruyacağımıza inanıyoruz. Para düşkünü olduğumuzu kimsenin düşünmesini istemeyiz. 12 Eylül döneminden önce bizim maaşlarımızla milletvekili maaşları hemen hemen aynı durumdaydı. Ancak ilerleyen zaman içinde milletveki maaşları arttı, bizim maaşlar geriledi. " dedi.

DİYARBAKIR:
"İtirafçılarla aynı yerde kalıyoruz"

İsimlerini açıklamak istemeyen hakim ve savcılar tepkilerini ortak olarak şu başlıklarda topluyorlar.

"Askeriyeye ait Kurdoğlu lojmanlarında kalıyoruz. Ancak kaldığımız lojmanlarda bizimle birlikte itirafçılar da kalıyor. Daha kısa bir süre önce çeşitli ceza istemiyle, hatta idam istemiyle yargıladığımız bu insanlarla aynı lojmanı paylaşmak pek de hoş olmasa gerek... Bu oldukça kötü bir durum..."

"İşlerimiz oldukça yoğun. Elimizdeki yüzlerce dosyanın içinden yüzümüzün akı ile çıkmamız gerek. İş yoğunluğu olunca hata yapmamak için çok daha fazla dikkat etmemiz gerekiyor. Hata yapmamaya çalışıyoruz."

"Hakim ve Savcılar olarak alışverişi bile her yerde yapamıyoruz. Çarşıda pazarda gezemiyoruz. Halkla iç içe olamıyoruz. İşimiz özel hayatımıza çok yansıyor. Rahat değiliz."

"Lojmanlar çok kötü. Diyarbakır'da toplam 80 hakim ve savcı bulunmakta ancak bizim lojman sayımız 48. Bazı arkadaşlarımız dışarıda kira ile oturmakta. Bu hem maddi açıdan hem de güvenlik yönünden oldukça büyük sıkıntılara neden olabiliyor."

"Maaşlarımız yeterli değil. Biz herkesin gittiği yere gidemiyoruz. İş itibarı ve güvenlik açısından daha farklı yerlerde ve mekanlarda oturmamız gerekiyor ama bunu yapamıyoruz. Aldığımız maaşla bu tür yerlere gitmemiz adeta imkansız gibi."


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır