kapat

07.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
intermerkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ZÜLFÜ LİVANELİ(livaneli@sabah.com.tr )


Sekizinci kurban

Tarih: 9 Temmuz 1998 Mısır Çarşısı müthiş bir gürültüyle patlıyor ve yedi kişi ölüyor.

Ölenlerden üçü çocuk!

127 kişi de yaralanıyor.

Bu 7 kişi mısır çarşısı kurbanları olarak toprağa veriliyorlar.

Ama kurbanlar 7 kişiyle sınırlı kalmıyor.

Bir kişi daha var:

Pınar Selek adlı genç kız, Mısır Çarşısı patlamasının 8'inci kurbanı olarak acı çekiyor.

Çünkü bu patlamanın bir bombalama olduğu ve bombayı Pınar Selek'in koyduğu sonucuna varılıyor ve genç kız kamuoyunda, basında paramparça ediliyor.

Avukat babasının o günlerde, televizyon ekranlarında çırpındığını ve "Benim kızımın bombayla, silahla ilgisi yoktur!" diye haykırdığını hatırlıyorum.

Derdini kimseye anlatamamıştı.

Pınar Selek de kendisinin bir sosyolog olduğunu, PKK üstüne bilimsel bir araştırma yaptığını anlatmaya çalışmış ama sesini kimseye duyaramamıştı.

Şimdi polis bir rapor yayınlıyor ve 20 yıllık bomba imha uzmanı, Mısır Çarşısı patlamasında bomba izine rastlanmadığını açıklıyor.

Bu ailenin ve masum genç kızın çektiklerinin hesabını kim verebilir?

Kim bu insanların yaralarını sarabilir, acılarını dindirebilir?

***

Pınar Selek ve ailesi bir örnek.

Buna benzer yüzlerce, belki de binlerce olay yaşanıyor Türkiye'de.

Poliste, yargıda insan hayatları kaynayıp gidiyor.

***

Olayın bir de medya boyutu var.

Bazı yayın organlarının, iyice anlayıp dinlemeden, kılı kırk yaran soruşturmalara gerek duymadan, hatta kimin haklı kimin haksız olduğuna aldırış etmeden insan yaşamlarını söndürmesine alıştık artık.

Bugün Türkiye, sorumluluk taşımayan bazı medya organları tarafından haksız yere rezil edilmiş, insan içine çıkamaz hale getirilmiş, toplu linçe uğramış insanlarla dolu.

Bu insanlardan bazıları intihar ediyor, bazıları bir köşeye çekilip kendisini unutturmaya çalışıyor.

Türkiye'de yurttaşı, medya karşısında koruyacak hiç bir mekanizma yok.

İnsanların kaderi, medyanın insafına kalmış.

İyi ama medya burada sadece bir aracılık görevi yapıyor.

Bir olayı, ya da senaryoyu aktarıyor.

Peki bizlere ne demeli?

Biz neden her duyduğumuza inanıyoruz?

Niçin, "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz!" diye korkunç bir sözün arkasına takılıyoruz?

Neden, başka insanların hayatlarının paramparça edilmesini, ekranlara yapışarak seyretmekten zevk alıyoruz?

İnsanların aslanlara atılışını ya da gladyatörlerin birbirini boğazlayışını isterik biçimde "Öldür, öldür, parçala!" çığlıkları atarak izleyen Romalılardan ne farkımız var?

Bu açıdan bakınca, Pınar Selek gibi trajedi kahramanlarının, esas katili medya değil biziz.

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır