Çünkü yaklaşık tam bir yıl önce yine Batmaz'la birlikte gittiğim Ağrı'dan çok ilginç izlenimlerle dönmüştüm. Açıkçası "bir içinde neler olduğunu" merak ediyordum.
Evde çıkan küçük bir sağlık sorunu nedeniyle Cumartesi günü yerine pazar öğle üzeri vardığım Ağrı'da, bir yıl öncesine oranla yaşanan değişimi büyük sevinçle gördüm.
Örneğin, tam bir yıl önce Ağrı Valisi Lütfi Yiğenoğlu'nun temelini attığı Eleşkirt Deri Fabrikası tamamlanmış ve yurtdışı bağlantıları da yapılarak üretime geçmişti bile. Yine Diyadin'deki jeotermal tesisleri, Batı illerini kıskandıracak şekilde hizmete girmiş, ilçenin pekçok evi soğuktan kurtulduğu gibi, bu enerjiden sağlanan ekonomik katkı ile yararlı olmaya başlamıştı.
Ağrı stadı tamamlanmış, ilk Meclis'in bir kopyası olarak inşa edilen İlköğretim Okulu öğretime başlamış, Halkeğitim Merkezi tamamlanmıştı. Bunların hepsinde Ağrı'ya bir talih kuşu gibi konan Vali Lütfi Yiğenoğlu'nun damgasının olduğunu mutlaka söylemem gerek.
Pazar akşamı TRT'den de naklen yayınlanan Ağrı Dağı Efsanesi Operası'nın konserini izlemek için 300 yıllık tarihi olan İshak Paşa Sarayı'na gittik. Olağanüstü bir mekanda, Yaşar Kemal'in ölümsüz eserinin geçtiği yerde inanılmaz güzellikte bir konser dinledik.
Gürcistan Devlet Senfoni Orkestrası'nın çaldığı, Azerbaycan Devlet Filarmoni Korosu'nun eşlik ettiği Ağrı Dağı Efsanesi Operası'nda Bas Ayhan Baran, Azeri sanatçı soprano Gülşan Ezizova, Kazak Bariton Şahmardan Abilov, Tenor Hakan Aysev, Kırgız Bas Hüseyin Muhtarov, Kırgız Mezzo Soprano Esen Muhtarova, Bariton Arda Aktan, Tenor Atay Ergezen ve Bariton Hasan Çelik'in muhteşem seslerini ve yorumlarını izleme şansı bulduk.
Opera'nın bestecisi Çetin Işıközlü, konserin sonunda "Bu eserin benim olması hiç umrumda değil, bir Türk bestecinin eserinin doğal mekanında ve tüm dünya tarafından izlenmesi, bunun ülkeme sağladığı katkı beni asıl mutlu eden" derken, tarihi sarayın avlusu alkıştan çınlıyordu.
Gecenin geç bir saatinde Doğubeyazıt'tan, birkaç gün önce PKK'nın şiddet estirmeye çalıştığı Diyadin üzerinden Ağrı'ya dönerken, hiç kimsenin aklında "terör" gelmiyordu.
Türk, Azeri, Kırgız, Gürcü ve Kazak sanatçıların seslendirdiği Opera'nın nağmeleri Ağrı Dağı'nın eteklerini yalayarak yankılanırken "çağdaş Türkiye" coşkusunun Türkiye'nin en doğu noktasında ulaştığı duygu selini yaşamak çok hoş.
Elbette Doğubayazıt halkının hatta bu konseri izlemek için İstanbul'dan, Ankara'dan kalkıp gelen pekçok kişinin bu müzik türünden anladığını söylemek doğru değil. Ancak pazar gecesi İshak Paşa Sarayı'nda sadece bir klasik müzik konseri verilmedi, tüm dünyaya Türkiye'nin sesi duyuruldu.
TRT'nin Avrupa'nın en batısından, Asya'nın en doğusuna, Afrika'nın kuzeyinden Rusya'nın tepelerine kadar kapsayan geniş yayın ağı sayesinde, dünyanın yarısı Türkiye'nin çok farklı bir imajını izleme şansı yakaladı.
Yaşar Kemal'in eseri Ağrı'da geçiyor. Türk bestecinin yazdığı opera, öykünün gerçek tarihi mekanında seslendiriliyor. 5 ülkenin sanatçıları bu büyük organizasyonda görev alıyor.
Bundan daha güzel bir şey olabilir mi?
Söylentileri yayanlar bu isimleri açık açık belirtilmiyor ama siz kim olduklarını anlıyorsunuz.
Nitekim Yılmaz da dün çok sert bir konuşma yaparak hem bu söylentileri yalanlayarak dava açacağını söyledi. Bu konuda Yılmaz'a hak vermemek mümkün değil. Eski bir Başbakan olan, bugün de hükümetin ortağı olan Yılmaz'a yapılan bu suçlama en azından yakışıksız, üstelik çok da mantıksız. Yılmaz'ın böyle bir şey yapacağına inanmak mümkün değil.
Tabii daha önce bu tür söylentilerle siyasi rakiplerini yıpratmayı hesaplayan Yılmaz'ın başına aynı şeyin gelmesi de kara mizah örneği sayılabilir.