kapat

03.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
İran, PKK terörüne nasıl bakıyor?
İran Dışişleri Bakanı Harazi, 1998 yılının 7-9 Ekim günleri Tahran-Şam-Ankara üçgeninde temaslarda bulundu. Teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarılacağı işareti Ankara'ya ilk defa ondan geldi. Cumhurbaşkanı Demirel tarafından da kabul edilen Harazi, bu konudaki arabuluculuğunu sürdüreceğini ifade ediyordu.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, İran Dışişleri Bakanı Harazi'yi kabülü sırasında şunları söyledi: "Öcalan Suriye'dedir. İstiyorlarsa şu anda nerede olduğunu size söylerim. Türkiye, kocaman bir Devlettir. Bir adamın nerede olduğunu bilebilecek bilgiye sahiptir. Dün akşam oradaydı. Bu sabah da orada mı bilmem."

İran Cumhurbaşkanı Seyyid Muhammed Hatemi, PKK terörü nedeniyle Türkiye-Suriye ilişkilerinin bir çatışma noktasına gelmesi üzerine Dışişleri Bakanı Harazi'yi alelacele bölgeye göndermiş, Şam'da görüşmelerde bulunan Bakan, daha sonra Ankara'ya gelip, 9 Ekim 1998 günü Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından Çankaya Köşkü'nde kabul edilmişti.

Harazi, Cumhurbaşkanı'na Şam izlenimlerini anlatırken, terör örgütünün başı Abdullah Öcalan'ın Suriye'de barındırılmayacağına dair ilk işareti veriyor, bu arada Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad'la görüşmesini ayrıntılı biçimde anlatıyordu.

Saat 11.30'de başlayıp, yaklaşık yarım saat süren görüşme sırasında Cumhurbaşkanı Demirel ile İran Dışişleri Bakanı Harazi arasındaki şu ilginç diyalog dikkati çekiyordu:

Demirel - Suriye ile olan sorunumuz, bizden kaynaklanan bir sorun değildir. Suriye'den kaynaklanan bir sorundur. Suriye'nin, kanlı terör örgütünü barındırması, uluslararası anlaşmaların tümüne, İslam Konferansı Örgütü'nün Tahran'da aldığı kararlara, Türkiye ile Suriye arasındaki anlaşmalara, insanlığa ve Müslümanlığa aykırıdır.

Biz, Suriye'den toprak veya birtakım haklar istemiyoruz. Bizim istediğimiz şey, bu kanlı terör hareketine destek vermekten ve terörist unsurları kendi ülkesinde barındırmaktan vazgeçmesi, bu hareketin başını Türkiye'ye teslim etmesidir.

Harazi - Suriye'nin bize söylediği, Öcalan'ın zaten bu ülkede olmadığı, bu nedenle gelecekte de Suriye'de olmasına izin verilmeyeceği idi.

Demirel - Öcalan Suriye'dedir. İstiyorlarsa şu anda nerede olduğunu size söylerim. Türkiye kocaman bir Devlettir. Bir adamın nerede olduğunu bilebilecek bilgiye sahiptir. Dün akşam oradaydı. Bu sabah orada mı bilmem.

Harazi - Bunun incelenme mekanizmasına bakmak gerekir.

Demirel - Biz "bıçak kemiğe dayandı" diyorsak, artık Suriyeli dostlarımız PKK'yı barındırmaktan vazgeçmelidir. Bize güvenin. Suriye'nin bu davranışı dürüst değildir. Size bile dürüst davranmamışlar. Bunları barındırmayacağız diyorlarsa, onun da adımını atmalılar. Kanlı teröre yardım etmiyoruz diyorlarsa, onun da adımını atmalılar. Ancak, o zaman çok şey değişir. 75 yıl barış içinde yaşayan Türkiye, hiç kimseyle sorununu barışçı bir yol dışında çözmek istemez. Kimse, bıçak kemiğe dayanmadan, zor kullanmak istemez. Biz, kimseyi tehdit de ediyor değiliz. Nihayet, buradaki acıyı, ızdırabı dünyaya, komşularımıza, kardeşlerimize söylüyoruz.

Harazi - Kaygı ve üzüntülerinizi anlıyoruz. Size inanıyoruz. Suriye'nin, sizin tarafınıza güven telkin etmesi için bazı somut adımlar atması gerektiğini anlıyoruz. PKK'nın liderinin ve üyelerinin orada barınmasına izin vermeyeceklerini söylemeleri önemli bir adım olacak. Bundan sonraki olaylar için bir denetim mekanızması da kurulmalı. Cumhurbaşkanım Hatemi, bazı prensiplerde anlaşma sağlanabilirse, Sayın Cem (Türkiye Dışişleri Bakanı) ile Sayın Şara'nın (Suriye Dışişleri Bakanı), Tahran'da biraraya geleceklerini düşündüğünü söylemiştir.

Demirel - Çok önemli bir görev ifa ediyorsunuz. Size teşekkür ederiz. Getirdiğiniz mesajlar içinde üzerinde önemle durulması gereken hususlar vardır. Bunların nasıl derinleştirilip icra edileceği hususunda bir metod bulunması lazımdır.

Yarın: Apo kaçıyor...

İşte Hatemi'nin, Demirel'e mektubu
İran İslâm Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hatemi, 1998 yılı ekim ayında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e ilginç bir mektup gönderdi. Hatemi mektubunda terörist eylemleri eleştiriyor, ülkelerin bu grupları barındırmaması gerektiğini vurguluyordu. Hatemi mektubunda "Kendi devleti ile silahlı mücadelede bulunan gruplara, başka bir ülke tarafından, siyas”, mal” ve lojistik olarak yardımların yapılmaması" gerektiğini de vurguluyordu.

İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Seyyid Muhammed Hatemi, PKK terör örgütü nedeniyle Türkiye ve Suriye arasındaki anlaşmazlığı çözmek üzere arabuluculuğa soyunmuştu. Bu konudaki ilk teşebbüs daha önce Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'ten gelmişti. Nitekim Mübarek, 6 Ekim'de Ankara'ya ulaşıyor, aynı gün tekrar Şam'a gidiyordu.

Doğu'daki komşumuz İran'ın Cumhurbaşkanı Hatemi ise, bu arabuluculuğu Dışişleri Bakanı Harazi ile yürüttü. Harazi, 7Ekim'de Şam'a gitti ve Suriye'den ilk olumlu haberin sinyalini Ankara'ya taşıdı. Bu gelişmelerden sonra Cumhurbaşkanı Hatemi, Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e çok anlamlı bir mektup yolladı. "Kendi devleti ile silahlı mücadelede bulunan gruplara, başka bir ülke tarafından siyasi, mali ve lojistik olarak yardımların yapılmaması" gereğini vurgulayan Hatemi, tarihi mektubunda şunları söylüyordu:

ooo

Ekselansları Sayın

Süleyman DEMİREL

Türkiye Cumhuriyeti

Cumhurbaşkanı

Selamunaleyküm,

Allah'ın Rahmeti ve

Bereketi üzerinize olsun;

En iyi dileklerimi sunarak, bölgede son gelişmeler hakkında aşağıdaki konulara işaret etmek istiyorum.

İki dost ve kardeş ülke, Türkiye Cumhuriyeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti'nin, ilişkilerindeki son gerginlik, komşu ülkelerin yanı sıra, bölge ve İslam ülkelerini de derin endişe duymalarına sebebiyet vermiştir. Bizim en büyük arzumuz, bu gerginliğin, mümkün olan en kısa zamanda giderilmesidir. Belki de, iki ülke sakin ve gerginlikten uzak bir ortamda, kendi problemlerini hallederek, iki ülke arasında, dostane ilişkiler yeniden canlandırılabilir. Tabii ki, mevcut olan hassas durumu anlayarak, problemin çözümü iki ülkenin güçlü iradesine bağlı olduğu inancındayım. Fakat iki ülkenin ilişkilerinde yeni bir başlangıç için ilk adımların atılması önem taşımaktadır.

İki komşu, büyük ve eski medeniyete, Müslüman ve kültürlü ulusa sahip olan, Türkiye ve Suriye doğal olarak meydana gelen problemlerini çözmek için, her zaman kendi aralarında, barışı ve birlikte yaşamayı muhafaza etmişlerdir. Şimdi bütün bu zorluklara rağmen, yine de, halen var olan durumdan uygun olan yolları kullanarak çıkacaklarından eminim. Bu durum karşısında açık olan şudur ki; tutumlar, tehditler, askeri ve düşmanca tavırlar iki ülkenin yararına olmadığı gibi, İslam Dünyasının da zararına olup ve bu durumdan yalnız, İslam ve bölgenin istikrarına karşı olan düşmanlar yararlanacaktır. Binaenaleyh, barışçı yollarla problemin çözümü için tüm mümkün olan çabaları sarf etmekten başka çare bulunmamaktadır.

Bu zarureti göz önünde tutarak, yaptığımız telefon konuşmalarından sonra, İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Dr.Harazi'yi, Şam ve Ankara'da ziyaretlerde bulunmak, Zat-ı Aliniz ve meslektaşları ile görüşmelerde bulunmak, bir çözüm yolu bulmak ve detaylı bilgileri almak üzere görevlendirdim. Hamdolsun bu görüşmeler çok yararlı olmuş ve durumu açık ve bütün yönleri ile ortaya çıkarmıştır. Binaenaleyh bu konuda samimi işbirliğinizden dolayı Zat-ı Alilerinize en içten teşekkürlerimi sunuyorum.

Sayın Dr.Harazi'den aldığım rapor doğrultusunda, rejim karşıtı gruplar ve onların yaptıkları silahlı eylemler iki ülke arasındaki konuların en hassas konusudur. Dolayısıyla, bu konunun üzerinde durmamız ve geleceğe yönelik yeni yollar aramamız uygun olacaktır.

İki başkentte gündeme getirilen konuları dikkatle inceledikten sonra, kanaatimizce, her iki ülkenin ilişkilerinde yeni bir dönemin başlanması ve bu doğrultuda doğruluk ve dürüstlükle, gereken adımların açıkça atılması istenilmektedir. Birbiri ile ilişkin üç konuda bazı adımların atılması tarafları nihai çözüme doğru sevkedeceği sanılmaktadır.

1. Uluslararası arenada kabul edilmiş kurallara bağlı kalmak ve fiili adımların atılması bu konuda en önemlilerinden birisidir. Bu taahhütler, toprak bütünlüğü ve egemenliğine saygı duymak, şiddete başvurmamak, problemleri barışçıl yollardan çözmek, içişlerine karışmamak ve iki ülkenin terörizme karşı kararlı bir şekilde mücadele vermesinden ibarettir. Bu taahhütler aşağıdaki hususları içermektedir.

*Mevcut gerginliğin giderilmesi yönünde gerekli adımların atılması ve gereken işlemlerin yapılması ve bu doğrultuda, doğal olarak, askeri konumun değişmemesi, sınırdaki birliklerin sayısının artırılmaması, tehdit edici ve düşmanca beyanatlardan kaçınılması gerekmektedir.

*İki ülkenin rejim karşıtı silahlı grupların liderleri ve üyelerinin öbür ülkeye giriş ve o ülkeyi kendileri için emin, güvenli bir yer görerek yararlanmasının önlenmesi.

* Kendi devleti ile silahlı mücadelede bulunan grupların başka bir ülke tarafından, siyasi, mali ve lojistik olarak yardımların yapılmaması.

2. İki ülke arasında güven ortamının yaratılması: Uzun zamandan beri kuşkulu ortamın hakim olduğu gerçeğini gözönünde bulundurarak, atılan adımların devamlılığın gerekliliğinin yanısıra, güven artırıcı adımların atılması zaman alacaktır. Aynı zamanda, güven ortamının yaratılması için yukarıda belirtilen taahhütler doğrultusunda her türlü adımların atılması yararlı olacaktır. Ayrıca, güvensizlik yaratan unsurların karşısında bilgi teatisinde bulunmaları ve hiçbir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde işbirliği yapmaları için Ortak Güvenlik Komitesi'nin yeniden canlandırılması, her iki ülke için yararlı olabilecektir. İki ülke arasında şüphe içeren konular ve ithamların değerlendirilmesi için uygun mekanizmaların oluşturulması, bu Komite'nin görevi olacaktır.

3. Pratik olarak atılan bu adımlar sayesinde iki ülke arasında problemlerin, örneğin sınır anlaşmazlığı, su paylaşımı konusu ve ayrıca ekonomik, ticari, teknik, kültürel ve medya alanlarında işbirliği için uygun bir zemin hazırlanacaktır.

Açık olan şudur ki; yukarıda vurgulanan konuların başarılı olması için iki ülkenin doğruluk ve dürüstlükle işbirliği gerekmektedir ve iki ülkenin güvenlikle ilgili kaygılarının giderilmesi için, her iki ülke de, diğer bir ülkeye karşı üçüncü bir tarafla işbirliği yapmaktan kaçınması gerekmektedir.

Bu adımların atılmasının sağlanması için daha fazla görüşme ve müzakerelere ihtiyaç duyulmaktadır. Binaenaleyh konunun önemi ve her iki başkentin iyi niyetini müşahade ederek, konuyu önemle takip etmeye kararlıyım ve Sayın Dr.Harazi, Allah'ın yardımıyla barışçıl bir çözüme ulaşıncaya kadar görüşmelere devam edecektir.

Bu görüş doğrultusunda, iki ülke arasında en kısa zamanda yapıcı ve direkt müzakerelerin sağlanacağını ümit etmekteyim. Bu konuda kolaylıkların

sağlanması için elimden geleni yapmakta kararlıyım. Bu hassas zamanda iki ülkenin sabırlı davranmalarını ve kriz ortamının gerginleşmesinden kaçınmalarını ve dolayısıyla yukarıda belirtilen adımların atılmasını ümit etmekteyim.

Allah-u Teala'dan, Zat-ı Alinize sağlık ve başarı, kardeş ve dost Türkiye Milletine mutluluk, dünya ve özellikle bölgemiz için barış ve istikrar niyaz ederim.

Vesselamun Aleyküm ve Rahmatullah ve Berakatu

Seyyid Muhammed Hatemi

İran İslam Cumhuriyeti

Cumhurbaşkanı


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır