Belli ki adamcağızı fena bunaltmışlar.
"Bir yazar arkadaşına hakaret etmek onu alaya almak zorundaydı." diye yazıyor ve sonra devam ediyor. "Böyle bir şeyin olabileceğini düşünmemiştim şimdiye kadar. Ne yönden saldırıya uğrayacağını bilemiyor insan."
Yazdığı köşeye yapılan saldırıların artmasından yakınıyor.
Şöyle bir derdi var: Kime cevap vermeli, kime vermemeli?
"İnsanın düşmanı da zeki olmalı." diye düşünüyor.
"Hiç olmazsa bir aptalla uğraşarak vakit tüketmemiş olursun."
Bu konuda ilginç bir masal anlatıyor:
"Günlerden bir gün domuzla aslan arasında bir tartışma geçmiş. Domuz, düelloya çağırmış aslanı.
Eve dönünce aklı başına gelmiş domuzun, korkudan tirtir titremeye başlamış.
Domuzlar toplanıp kafa kafaya vermişler, bir karara varmışlar sonunda.
'Bak domuz kardeş,' demişler. 'Şu ilerde bir çukur var; at kendini bu çukura, içinde yat yuvarlan, sonra da öyle düello yerine git. Ne olacağını görürsün.'
Söyleneni yapmış domuz.
Aslan gelmiş, şöyle bir koklamış havayı, dönüp gitmiş.
Domuz sonradan 'Aslan benden korktu, düello yerinden kaçtı' diye uzun süre övünmüş durmuş."
Bizim yazarın canı öyle sıkılmış ki rakiplerini pislik çukurunda yuvarlanan domuza, kendisini de midesi bulandığı için dönüp giden aslana benzeterek rahatlamaya çalışıyor.
Bazı mide bulandıran saldırılara neden cevap vermediğini açıklıyor.
Bu yazarı merak ettinizse, adı Fyodor Dostoyevski.
Evet! Büyük romancı Dostoyevski.
Yurttaş dergisinde yazarken başına gelenleri güncesine yazmış ben de oradan aktarıyorum.