kapat

28.05.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
I H Y
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Umutsuz stepler
Öcalan, Rusya'ya giderken, bolşevik kalıntılarının kendisine kucak açacağını düşünü-yordu. Ama artık ne Rus stepleri eskisi gibi bolşevikti ne de Öcalan!..

Küçük jetin motoru, 22 bin feet irtifada, hazin bir ezgiyi mırıldanırken, koltuğa sırtını dayamış olan Öcalan, camdan dışarıya baktı...

Gökte asılı duran bulutlar, cevapsız bilmeceler taşıyor gibiydi.

Şam'da gittikçe daralan çemberin korkusu dağılıyor, yerini ikircikli hesaplara bırakıyordu...

Uçağın rotası Rusya'ya çevrilmişti.

Oradaki bağlantılar, Rus yönetiminin "Türkiye'ye karşı elinde büyük bir koz elde etmeye" ikna edilebileceğini, sağlanacak bir "sığınma hakkı" ile önemli bir pozisyon elde edilebileceğini öngörüyorlardı...

Acaba Rusya bu sığınma hakkını tanıyacak mıydı?..

Rusya, Türkiye ile çatışmayı göze alabilirse bunu pekala yapabilirdi. Türkiye de koca Rusya ile savaşa kalkışacak değildi ya...

Öcalan, yıllardır sürdürdüğü "sosyalizm" söyleminin kendisine büyük avantaj sağlayacağını hesap ediyor, Rusya'daki bolşevik kalıntılarının kendisine kalkan olacağını tasarlıyordu...

Türkiye'de olsun, Avrupa'da olsun, PKK örgütüne örtülü ve açık biçimde destek veren örgütler, hep eski sol örgütler değil miydi?

Ona göre, "yoldaşları" onu Rusya'da heyecanla bekliyorlardı.

Ama aslında, gözünü cinayetlerin kararttığı, beynini ise yalnızlığın kuruttuğu bu adamı, Rusya'da hiç hesap etmediği bir gerçek bekliyordu:

O topraklarda artık ne bolşevizm kalmıştı, ne de kendisi bir bolşevik olarak kabul edilebilirdi.

Türkiye'ye karşı koz
O çok uzun zamandan beri, sadece, "Türkiye'ye karşı bir koz"du... Hem Suriye'nin, hem İran'ın, hem Yunanistan'ın ve hem de bazı Avrupa ülkelerinin gözünde... Rusya'nın nezdinde de bundan farklı değerlendirilmesi imkansızdı.

Gelişmeleri tayin edecek olan tek realite, Türkiye'nin uluslararası ağırlıklar dengesiydi...

Türkiye hafif basarsa, Apo yükselecek; ağır basarsa alçalacaktı... Elbette ki Öcalan gibi, yaşam çizgisini "kurnazlığa" oturtmuş biri, değişik ihtimal hesapları da yapacaktı.

Eğer Rusya'da ilk tasarladığı sempatiyi elde edemezse, bu kez elindeki "serveti" devreye sokacaktı.

PKK'nın yeraltı faaliyetlerinden gelen milyonlarca dolar, "Moskova mafyası"nın iştahını kabartabilirdi. 20-25 milyon dolar peşin ve sürekli bir avanta anlaşmasıyla, Rus yönetimine baskı yapılarak bir sığınma hakkı sağlanabilirdi.

Ama orada da bir başka denge ortaya çıkıyordu.

Acaba Rus yönetimi üzerinde, Moskova Mafyası mı daha ağır basacaktı, yoksa Türkiye'nin tarihi ve ticari ağırlığı mı?

Bu hesaba bir de, Kremlin'in sürekli ihtiyaç duyduğu Amerikan mali desteği eklendiğinde, Apo'nun hesapları burada da çetrefilleşiyordu.

Öcalan ile yanındakileri taşıyan Mercedes, Moskova'nın gri binalarının arasında şehri terk etti ve Odintsovo'ya yöneldi.

Burası, Moskova'nın bir banliyösüydü, yeşillikler içinde bahçeli bir eve yerleştiğinde Öcalan'ın umutları da, nispeten yeşerecekti.

Kısa sürede ilişki çarkları dönmeye başladı.

Rus parlamentosundan özellikle sol eğilimli ve paraya düşkün temsilciler ayarlandı.

Öcalan adamlarına bastırıyordu, "bitirin şu işi" diye... Tezgâhın uzaması, Türkiye'nin Rusya üzerindeki baskısını arttırabilirdi.

Nitekim, karşısında yer alan devasa istihbarat gücü, devreye girmişti bile...

Türk, Amerikan ve İsrail istihbaratının en seçkin unsurları, Apo'nun Odintsovo'da olduğunu bir hafta içinde tespit ettiler.

Atmosferdeki Amerikan teknolojisi, pencereden dışarı kafasını uzatan Öcalan'ın neredeyse bıyıklarındaki beyazları bile fark edecek kapasitedeydi.

Şifreler ve kuryeler yoğun bir trafik içinde, altın değerindeki bilgiyi Ankara'ya ulaştırdı:

Öcalan Odintsovo'da!

Ankara, derhal girişimde bulundu, Rusya'dan Öcalan'ı iade etmesini istedi.

Apo, savaş sebebidir
Zaten Apo'nun Suriye'den ayrılmasıyla birlikte top Türk Dışişleri'ne geçmişti.

Türkiye'nin diğer organlarına kıyasla her zaman daha sağlıklı çalışan Dışişleri, inanılmaz bir tempo koydu ve Apo'yu, uluslararası planda sıkıştırmaya başladı.

Hem Avrupa'ya "sığınma vermeyi aklınızdan bile geçirmeyin" mesajları veriliyor hem de Rusya'dan iadesi isteniyordu.

Aradan 22 gün geçmişti.
Apo, ilkel dürtüleriyle, bu gecikmelerin hayra alamet olmadığını hisediyor ama elinden de bir şey gelmiyordu. Rus Parlamentosu'nun alt kanadı Duma'ya yazdığı sığınma talep eden mektubuna gelecek cevabı beklerken...

Rusya'nın kendisine Suriye'den daha tehlikeli bir "kapan" haline geldiğini anlaması için, üç hızlı gün yetti.

Tarihler 4 Kasım 1998'i gösterirken, Duma, "sığınma talebinin kabul edilmesi için Boris Yeltsin'e çağrı yapılmasına karar" verdi...

Ama bu karar, Türk Dışişleri'ni havaya zıplattı.

Rus büyükelçisi derhal Dışişleri'ne çağrılıp, anlatıldı: "Eğer bu teröriste sığınma verilecek olursa, Rusya ile bütün diplomatik bağlarımızı dondururuz. Öcalan, Türkiye için bir savaş sebebidir. Ülkemiz bu konudaki politikasını bütün dünyaya duyurmuştur. Karşımızda dost ülke Rusya'nın bulunması dahi bu politikamızı değiştirmemize sebep olamaz!"

Bu kararlılık üzerine, Türkiye ve Rusya, "Öcalan'a sığınma hakkı verilmeyecektir" açıklamasını yaparken, terör patronu, çok güvendiği bu büyük ülkeye dair beslediği bütün umutları terk etmek zorunda kalıyordu.

Yunanistan devrede
İşte tam bu sırada, Yunanistan devreye girecekti. Tam zamanıydı...

Türkiye'ye karşı her türlü uluslararası sorunda pusuda bekleyen Atina'da çoğu PASOK üyesi 109 parlamenter, ortak bir toplantı yaparak Öcalan'ı Yunanistan'a davet etti...

Sinirler gerildi ve bu defa Ege'deki hararet yükselmeye başladı.

Diplomasisini, beynindeki "Türk fobya"sına oturtmuş olan Atina, bir defa daha aynı strateji ile sahneye çıkıyor ve Apo kozunu ele geçirip, Türkiye'yi uygar dünya nezdinde köşeye sıkıştırmayı tasarlıyordu.

Ama Atina bir hesabı yanlış yapıyordu.

1- Yunanistan, Türkiye'nin, Apo sebebiyle en kolay savaş başlatacağı ülkelerin başında geliyordu.

2- Amerika'nın bir terörist yüzünden iki NATO ülkesinin boğaz boğaza gelmesine gözyumması imkansız görünüyordu.

Bu sebeplerledir ki...
Gerek Ankara'nın kararlılığını bir kez daha açıklaması, gerekse de Washington'dan gelen uyarı telefonları, Smitis'i aşağıdaki açıklamayı yapmaya mecbur bırakıyordu: "Yunan hükümetinin Abdullah Öcalan'ı kabul etmek gibi bir planı ve düşüncesi yoktur. Bu açıklama birkaç parlamenterin kişisel çıkışından başka bir şey ifade etmez"

Kalleş bir iklim arayışı
Öcalan derhal Avrupa'da bir "kalleş iklim" arayışına geçti. Çünkü o neredeyse 20 yıldır kalleş bir hava soluyordu. Suriye'nin kendisine kucak açmış olmasının başka hiçbir mantıklı açıklaması yoktu.

Ortadoğu topraklarında, 3000 yıl önce Hititliler'le Mısırlılar arasına nifak sokanların da, Suriyeli ajanlar oluşu, tarihin basit bir tesadüfü müydü yoksa?..

Öcalan, aradığı iklimi bulmakta gecikmedi.

Moskova'nın, güngörmüş, ihtilaller yaşamış, edebiyatın ve müziğin harikalarına tanıklık etmiş heybetli sokaklarına puslu bir akşamın alaca karanlığı çökerken, küçük bir uçak, dünyanın en tehlikeli kargosuyla göğe doğru yükseliyordu.

Rota, İtalya'ya çevrilmişti.
Ve sadece birkaç saat içinde dünya ajansları ayağa kalkacaktı.

Uluslararası terörist Abdullah Öcalan, İtalya'nın Fuimiciano Havaalanı'nda, Abdullah Sarıkurt adına düzenlenmiş sahte bir pasaportla ele geçiriliyordu.

Yarın: Apo'nun İtalya macerası

APO'NUN YOLCULUĞUNU ÖNCE SABAH DUYURDU
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ateş'in Samandağ'da yaptığı konuşmanın etkisiyle Suriye'yi terk etmek zorunda kalan Öcalan'ın nerede olduğu konusu uzun süre gündemde yer etmişti. Apo'nun yerleştiği Moskova'ya 30 kilometre uzaktaki Odintsovo kasabasını Türk ve dünya kamuoyu ilk kez SABAH'tan öğrenmişti.


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır