kapat

28.05.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
I H Y
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
99 'lu yıllar, ya çok iyi ya da çok kötü geçti
Komşu ülkelerdeki gerginliğe, olağanüstü istikrarsız siyasi ortama rağmen ekonominin 10 yıllık karnesi vasatın üzerinde. Üvey evlat gibi itilip kakılan ekonominin performansı gelecek 10 yıl için beslenen umutları güçlendiriyor

Türkiye için 1999, yalnız 20. yüzyılın değil ikinci 1000 yılın da kritik dönemlerinden biri durumunda. Miladi takvimde sonu 99'la biten yıllar, Türkiye'nin hep yol ayrımına geldiği yıllar olmuş:

* 1199'da İkinci Kılıç Arslan, Anadolu'yu hem Haçlılar'a, hem de Doğu'daki Eyyübi'ye karşı başarı ile savundu.

* 1299'un Osmanlı'nın kuruluş yılı.

* 1399'da Yıldırım Beyazıt'ın en büyük sorunu, Anadolu'ya sefer hazırlıklarını başlatan Timur'du.

* 1499'da II. Beyazıt döneminde İmparatorluk, parlak bir dönem yaşıyordu.

* 1599'da enflasyon yüksekti. 14 yılda altının akçe değeri yüzde 100 artmıştı.

* 1699'da imzalanan Karlofça Antlaşması ile gerileme dönemi başladı.

* 1799'da III. Selim mali ve askeri reformları uygulatmaya çabalıyordu.

* 1899'da başlıca sorun dış borçlanma ve demokrasinin engellenmesiydi.

* 1999'da Türkiye son üç yüzyılın sonunda olduğu gibi, yine bir yol ayrımında. 300 yıllık başağrıları, yüksek borç, enflasyon ve bütçe açıkları yine gündemde. Gelir dağılımı son 12 yılın dokuzunda bozulmasını sürdürdü. Balkanlar ve Ortadoğu 100 yıl öncesindeki gibi karışık. Demokrasi ve insan hakları konusunda eksiklerimiz yine var.

Aydınlarımızın büyük bölümü, geçen yüzyılın sonunda olduğu gibi umutsuz, moralsiz. Son zamanlarda sorunları olduğundan daha ağır göstermek, "in".

Oysa olağanüstü ağır sorunlara rağmen son 10 yılda ekonomide önemli aşamalar kaydedildi. İstikrarsızlığın dozu azaltıldığı, reformlar yapıldığı taktirde Türkiye, önümüzdeki 10 yıl sonunda bugüne göre çok daha iyi bir yere ulaşabilir.

Üç gün sürecek bu yazı dizisinde biz, pek de moda sayılmayan bir yaklaşımla, bir umudun bulunduğunu göstergelere dayanarak anlatabilmeyi deneyeceğiz...

Ekonomik sarsıntılar
Son 10 yılın dördünde kriz veya durgunluk vardı. Ekonomi 1989 ve 1991'den sonra 1994'te 50 yılın en ağır kriziyle karşı karşıya kaldı. 1998'de ise durgunluk tekrar kapıyı çaldı.

Dünya ekonomisi de bu dönemde globalizasyonun doğum sancılarını çekiyordu. 1991-92'de sanayileşmiş ülkeler, ağır bir resesyona yakalandı. 1995'te Meksika, 1997-98'de Güney Asya, 1998'de Rusya ekonomileri kriz geçirince Türkiye'de bu depremlerin yarattığı fay hatlarından nasibini aldı. Brezilya'daki sorunlardan bile nem kaptığımız oldu.

10 yıllık toplam enflasyon yüzde 22 bin 834'i buldu. Fiyatlar bu süre içinde 228 kat artmıştı. Ortalama yıllık enflasyon yüzde 72.3'tü. İsrail Merkez Bankası başkanlarından ve 1985 istikrar paketinin mimarı Michael Bruno'nun yaptığı bir hesaba göre, bu denli yüksek bir enflasyon ortamında ekonominin her yıl yüzde 4 oranında küçülmesi gerekiyordu.

İç borcun dolar olarak değeri, 1989'dan bu yana yüzde 100'ün üstünde artış gösterdi. Tüm bu olaylara rağmen, ekonomi yıkılmadı, biraz tökezlese de ayakta kaldı. 10 yıllık dönem içinde ihracatımız toplam yüzde 131, yıllık ortalama olarak ise yüzde 8.7 arttı. Cari işlemler dengesinde önemli bir sorun yaşamadık. 1989 Konvertibilite ve 1996 Gümrük Birliği şokları da büyük bir sıkıntıya girmeden atlatıldı.

Bir de istikrar sağlansaydı...
YerleŞİk kanının aksine Türkiye'nin geleceğinden biraz olsun umutlu olanların, en önemli kanıtını son 10 yıl oluşturuyor. 1989'dan bugüne 10 yıllık süre, istikrarsızlık dozunun çok yüksek olduğu bir dönemdi. Görüş mesafesinin bir haftaya kadar inmesine ve belirsizliğin kural haline gelmesine rağmen, ekonomi vasatın üstünde bir performans gösterdi. Bir de istikrar sağlanabilseydi, Türkiye çok başarılı bir dönemi geride bırakmış olacaktı.

Şimdi son 10 yılın olgu ve olaylarını bir bir hatırlayalım:

Çizelgede görüldüğü ve Cumhurbaşkanı Demirel'in de sık sık hatırlattığı gibi, bu süre içinde 10 ayrı hükümet görev yaptı. Bir hükümetin ortalama görev süresi 380 gün ediyor. Ancak bu süre brüt, diğer bir ifadeyle "kemikli." Anayasal güvenoyu alma süreçlerini, azınlık hükümetlerini, seçim kararı aldıktan sonra seçime kadar geçen süreleri dikkate aldığımızda, ortalama "net" iktidar süresinin 250 günün de altına düştüğünü herkes hesaplayabilir.

10 yılık dönem içinde, beş seçim yapıldı. Bu dönemde ara yerel seçimler bile bir parti hesaplaşmasına dönüştürüldü. Bu süre içinde Çankaya'daki koltuk iki kez el değiştirdi. Hükümetlerin büyük bölümü, iş başındayken bile her an düşecek gibi eğreti duruyorlardı. Bütün bu siyasi istikarsızlığa rağmen Türkiye ekonomisi, 1989-1999 döneminde toplam yüzde 58.9 oranında büyüdü. Yıllık ortalama büyüme oranı ise yüzde 4.7'yi buldu. Aynı dönemde zengin ülkelerin ortalama yıllık büyüme oranları yüzde 2.5'i aşmıyordu.

Dolar bazında kişi başına milli gelirdeki ortalama yıllık artış oranı ise daha yüksek ve yüzde 6.7'ydi. Bir de istikrar olsaydı, Türkiye ekonomisinin performansı kim bilir ne kadar yüksek olacaktı?

Şeytan üçgeninin ortası
Türkİye Balkanlar-Kafkasya-Ortadoğu şeytan üçgeninin tam ortasında bulunuyor. 1990'da İran-Irak savaşı, 1994'te Bosna, 1995'te Çeçenya ve son olarak Kosova krizi. Yalnız Irak sorunu, Türkiye'ye 10 yılda 35 milyar dolar kaybettirdi.

1989'dan sonra terör olayları bütçeye yılda ortalama 5 milyar dolar ek yük getirdi. Turizm, her ilkbaharda yeni bir rezervasyon iptali sendromunu yaşadı. Tüm bunlara rağmen, turizm gelirimiz 10 yılda yüzde 258, yılda ortalama olarak ise yüzde 13.6 arttı.

Enerjiye yeterince kaynak ayıramadığımız halde, elektrik üretimi 10 yılda 48 milyardan 114 milyar kilovata çıkarıldı. Fakülte ve yüksek okul sayısı da 368'den 1.000'in üzerine yükseldi.

Siyasi konumu birbirine yakın partilerin liderleri arasındaki en uzlaşmaz çelişkiler de yine geçmiş 10 yıl içinde yaşandı. 1980-88 arasında bozulan gelir dağılımı, 1989-93 arasında biraz düzeldi ama 1993-94'te başlayan kötüleşme bugüne kadar devam etti.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen uluslararası sosyal refah göstergelerinin başında gelen otomobil sayısı bu dönemde yüzde 205, telefon hattı sayısı ise yüzde 256 gibi yüksek oranlarda arttı.

Sanayi üretimi 10 yılda toplam yüzde 73.6, yıllık ortalama olarak yüzde 5.7 arttı. Son 10 yılın tüm badirelerine rağmen ekonominin performansı gelecekten umutlu olmamıza imkan veriyor. Reformlar zamanında yapılsaydı, reel faiz çok önceden düşebilirdi. Enflasyon daha hızlı bir şekilde geriler, gelir dağılımı düzelme yoluna girebilirdi. Siyasi uzlaşma ortamı daha önce kurulabilseydi, ekonomi her yıl yüzde 8 büyüme imkânını bulur, gelir artışı tüm sorunların çözümünü kolaylaştırırdı...

Faruk TÜRKOĞLU

Yarın: Biraz cesaret...


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır