|
|
|
|
Türkiye'nin ulusal kimlik meselesi
Dolayısıyla, antlaşmanın, hakkın öznesini herkes' olarak belirttiği hükümlerinde dahi, o hükmün amacı, kendi bağlamı içinde, diğer bir deyişle 'gayrimüslim azınlıklar' bakımından hır vurguya sahip olduğu düşünülerek yorumlanmak zorundadır. Öte yandan, bir insan hakları söylemini veya azınlık haklarını, sadece Lozan Antlaşması çerçevesinde tartışmaya zorlamanın da çok gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Antlaşmanın azınlıklara ilişkin hükümlerinin yorumlanmasını, bugün nasıl tanımlamak zorundayız? Azınlıkların korunması meselesi bugün genel olarak insan hakları başlığı altında yer alan bir konudur ama bu 1923'te böyle değildi elbette. İnsan hakları kavramı, özellikle uluslararası ilişkiler zemininde ele alınması veya korunması gereken bir konu olarak zaten belirmemişti. Bu söz konusu bile değildi. Evet, bu ulusal düzeyde vardı; Frasız ve Amerikan devrimleri gibi gelişmelerde bu vurgu yapılmıştı. Ancak bu, uluslararası planda, bir antlaşma konusu olarak genel anlamıyla insan haklarının korunması bağlamında değildi. Dolayısıyla bir hukukçu olarak, bugün yine yorum teknikleri açısından yaklaşımı önemsiyorum. Şöyle ki: Bir uluslararası antlaşmanın akdedildiği tarihle yorumlanıp uygulandığı tarih arasında çok uzun bir süre varsa, aradan çok uzun bir süre geçmişse, bu antlaşmanın hükümlerini, o süre zarfında uluslararası hukukta meydana gelen gelişmeler ışığında yorumlamak gerekir. O tarihten bugüne ortaya çıkan hukuki gelişmeler dikkate alınmak zorundadır. Azınlık hakları konusunda böyle bir gelişme söz konusudur. Bu konu, 1920'lerın başlangıcına oranla, bugün artık tamamen insan hakları hukuku içinde değerlendirilebilecek bir konudur. 0 zaman, bugün Türkiye'nin Lozan Barış Antlaşması'ndan kaynaklanan azınlıklar konusundaki yükümlüklerini, insan hakları hukuku içinde tanımlayıp yorumlamak gerekir. Ancak, dini azınlıklar çerçevesi içinde kalmak üzere. Buradan dönüp Kürt sorunu diye adlandırılan veya genelde Kürt kimliği veyahut Kürt sorunuyla azınlık haklarının veya azınlık statüsünün oluşturulması ilişkisini tartışmak gerekirse, tabii biraz talihsiz bir dönemin ardından aslında bu konuyu tartışmış olduğumuz için konu çok farklı hassasiyetler ışığında ele alınıyor. Bu da malum PKK'nın 1984 yılında başlattığı ve 15 yıl süren silahlı çatışma dönemidir. Öyle zannediyorum ki bu toplumun, bunun etkisinden kurtularak bu sorunu ele alması sorumluluğu büyük önem taşıyor. Hem devlet aygıtları bakımından hem de toplumun değişik katmanları açısından, böyle bir yaklaşımın da önemli olduğunu düşünüyorum.
|
|
|
|
|