|
|
|
|
Türkiye'nin ulusal kimlik meselesi
Bu mutlaka böyle olmak zorunda mıdır? Buna ihtiyaç duymayan ilişkiler içinde de olunabilir elbette. Bir olumsuzlamaya bağlı olarak genel geçer bir formül değil söylemek istediğim. Fakat hukuk sistemi içinde, bu sayısal azlık ve üstünlük ilişkisinin olası tehlikelerinin bertaraf edilebileceği bir düzen ve buna ilişkin hak koruma mekanizmalarının önemidir, asıl vurgulanması gereken. Bu çerçeveden bakılacak olursa, eğer güçlendirme motifi zaruret arz ediyorsa, yani haklarının korunması bakımından böyle bir ihtiyaç kendini göstermişse, o zaman hukuken bunun düşünülmesi, sadece gücün belirleyici olmasının önlenmesi gerekir. Hangi konularda böyle bir değerlendirme mümkündür? O azınlığa bu karakterini veren konular ön plandadır tabii ama dünyada bu konu, doğrusunu isterseniz biraz insanın sosyal hayata katılması, bunun uluslararası planda yarattığı ilgi, bu ilginin kapsamı bakımından ve başlangıçta sadece din temelinde özellikle ön plana çıkmıştır. Burada da şunu itiraf etmek lazım aslında: Zaten muhtemelen bildiğimiz bir konu ama bizim geçmişimiz, yani Osmanlı İmparatorluğu'nun bu noktada önemli yeri var dünya arenasında.
ADEM SÖZÜER Tam bu noktada deniyor ki, Lozan Anlaşması'nda azınlıklar sadece gayrimüslim azınlıklardır. Bunun dışında Türkiye'de azınlık yoktur. Dolayısıyla bunun dışında belki sosyolojik anlamda azınlık olsa bile, bu konu özel bir hukuki düzenleme yapılması gerekmez. Mesela Aleviler'le ilgili veya etnik gruplarla ilgili özel bir düzenlememiz yok. Genel olarak insan hakları bağlamında bir çözüm bulunamaz mı?
TURGUT TARHANLI Lozan Barış Antlaşması aslında işte tam da bu bağlamda, yani Osmanlı'dan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu yönünde, Türkiye devletinin kuruluş süreci içinde bir eklem noktası olarak da görülebilir. Aynı temelde, o başlangıçtaki ilginin özellikle Avrupa'da başlamış uluslararası ilginin, yani din temelinde başlamış azınlık-çoğunluk parametresinin Lozan'da da etkili olduğunu görüyoruz. Bu açıdan azınlık tanımı, Lozan Antlaşması'nda, "Türkiye'de yaşayan gayrimüslim azınlıklar" şeklinde tanımlanır. Antlaşmanın 37. maddesinden 45. maddesine kadar hükümlerin yer aldığı bölüm "Azınlıkların korunması" (ekalliyetlerin himayesi) başlığını taşır. Tabii bunun hemen akabinde 45. maddede Yunanistan'da yaşayan Müslüman azınlık bakımından da aynen "Müslüman azınlık" diye tanımlanan azınlık kavramı, Yunanistan'ın, bu antlaşmadan doğan yükümlüüğü olarak tanımlanır.
|
|
|
|
|