|
|
|
|
Türkiye'nin ulusal kimlik meselesi
Bana göre bizim esas sorunumuz, temel hak ve özgürlüklerin gerçekleşmesi önündeki engellerin en öncelikli sorun haline gelmemesi. Mesela Kürt azınlıkların kendi içlerinde yaşadıkları korkunç olayları düşünelim: Örneğin namus cinayetlerini, genç kadınların intiharlarını ele alalım. Bütün bunlar bizi rencide ediyor. Üstelik, dışarıdan bakıldığında bir bölgeyi değil bütün milleti ilgilendirdiği sanılıyor. Temel hak ve özgürlükleri kullanmanın önündeki engellen devlet ortadan kaldırsaydı ve az çok kendilerim ifade imkanı bulabilselerdi, bu kadınlar böyle muamele görmeyeceklerdi zaten. Temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi, aslında şimdilik rahatsız olsak da, ilerde çok fayda elde edilecek bir husustur. Bu aynı zamanda topluma sinmiş, toplum içinde gizlenerek varlığını idame ettirmek isteyen kötülüğün deşifresi meselesidir. Yine, devlet Türkiye'de son derece arkaik olan geleneksel aidiyetlerin içerdiği birçok hayati sorunu, temel hak ve özgürlükleri sağlayarak deşifre de edebilir. Bunun için bireyin konumunu güçlendiren, hukuken yere sağlam basma yol açan ana tedbirler alınması beklenir. Bireye bir sivil toplum örgütü gibi yaklaşıp ilk fırsatta varlığını yok etmeyi hedeflemeyen bir bakışa ihtiyaç var. Dolayısıyla 1982 Anayasası özelinde yapılması gereken, hak arama özgürlüğünün son derece yüksek güvencelere çıkarılması ve devletin buna güçlü biçimde sahip çıkmasıdır. Bizi Mardin Kızıltepe'deki olaydan daha çok demoralize eden, olayın soruşturulmasında gösterilen tereddüt oldu. Olaya en başından farklı bir bakış açısıyla yaklaşılmalıydı. Yine adli kolluk söz konusu olduğunda emniyetin açıklaması şu: "Bunlar savcıların çantasını taşıyacak adam arıyorlar..." Böyle bir açıklama yapılabiliyor. Adli kolluğun göreceği faydaya karşı, böylesine küçümseyici bir bakış. Üstelik "dünyada bütün ülkeler bu yöntemden vazgeçtiler" diye yalan bile söyleyebiliyor kamu kurumlarımız. Bu, yıllardır suçluyu kovalarken, onunla pazarlık yapma ve gerektiğinde onu kimsecikler görmeden salıverme olanağının elden çıkmasının yarattığı şaşkınlıktır. Bu yöneticiler yerlerim hep koruyacaklar. Çünkü devlet, temel hakların uygulanmasındaki temel kaygıların giderilmesini birincil sorun olarak görmüyor. Bugün, yeni anayasa düzenlemelerinin Avrupa Anayasasından daha geri bir düzenleme getirme şansı zayıftır. Bu bağlamda anayasa değişikliğinin, temel hak ve özgürlükleri korunmasında alınacak tedbirlerin artırılmasının önemine inanıyorum. Bu tür düzenlemelerin, bireyi değer olarak daha da güçlendireceğini ve toplumun her yerinde hakkını arayan bir noktaya getirebileceğini düşünüyorum. ADEM SÖZÜER Sayın Narlı, bir sonuç değerlendirmesi rica edebilir miyim? NİLÜFER NARLI Öncelikle kadın sorununa değinmek istiyorum: Töre cinayetleri sıklıkla Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde görülüyor. Bu bölgelerde yaşayan insanlara töre sorununu gündeme getirmek istemediler. 1995 yılında Çin'de toplanan Kadın Konferansı'ndan sonra birçok arkadaşım töre cinayetlerini çok daha ciddiye alacaklarını söylediler. Bu arkadaşlar 1996 ve 1997 yıllarında bölgeye giderek kadınları bilinç yükseltme çalışmalarına başladılar. Fakat oraya gittiklerinde şöyle bir söylem ve direnişle karşıştılar: "Bizim gündemimizde Kürt sorunu var, dolayısıyla bu töre sorununu gündeme getirmeyin." Bugün bir normalleşme süreci içinde töre cinayetleri yeniden gündemde ve tartışılıyor. Sivil toplum örgütlerin baskısıyla yeni Ceza Kanunu'nda düzenleme yapıldı ve töre cinayeti işleyen aile fertlerinin cezalandırılması mümkün olabilecek.
|
|
|
|
|