|
|
|
|
Türkiye'nin ulusal kimlik meselesi
Bu yaklaşımdan siyasi bir sonuç çıkar veya çıkmaz, o başka bir şey. Siyasi olarak değil öncelikle insan olarak gerçekliğinin görülebilmesidir önemli olan. İnsan hakları mücadelesinin tarih boyunca temeli ve amacı da hep bu oldu zaten. Çünkü -başlangıçta belirtmiştim- insan hakları söylemiyle insan gerçekliğinin birbirinden ayrılması işten bile değildir. İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki haklar mücadelesi dönemine kadar böyle bir söylemin hakim olduğunu söylemek mümkün. Sömürge yönetimi altındaki ülkelerde yaşayan insanların hakları, bu dönemde haklar söylemi içinde tanımlanmaya başlandı. Daha 20. yüzyıın ortasına kadar Avrupa'daki panayır alanlarında, Avrupalı'dan farklı ten rengine sahip insanların getirilip bir hayvanat bahçesindeki gibi teşhir edilmesi, bu hak ve insan arasındaki bağın mutlak olarak kabul edilmediği dönemlerin örnekleridir. O insan, aslında "insan" değildir, yani beyaz insan değildir. H. NURİ YAŞAR Ahmet Mithat, Paris'teki büyük fuara ilişkin hatıralarını anlatırken, fuarda Mısırlılar ve Afrika'dan getirilenlere bir gösteri malzemesi olarak bakıldığını ayrıntılı biçimde tasvir eder. TURGUT TARHANLI O Avrupalı gibi olmayan insanın kendini insan olarak görme hissiyatını anlamaya çalışmak, bugünün tüm insan haklarına ilişkin sorunları bakımından da geçerlidir. Herkes, haklarıyla ilgili bir mücadele veya sorun bağlamında, bu değişik biçimlerde olsa da, kendisinin insan ve gerçek olarak tanınmasını bekAslında insan haklan hukuku da bunu koruma altına alır; bunu tanımaya, korumaya ve geliştirmeye yönelik mekanizmaları kurar. Bu noktada yakın tarihimizden birkaç örnek vereyim: Biliyorsunuz, 1991 yılında, Süleyman Demirel ve Erdal İnönü'nün öncülüğünde DYP-SHP koalisyonu kurulmuştu. Büyük iddialarla kurulan ANAP iktidarlarından sonra hükümet programında, Kürt sorunu diye adlandırılan soruna da dolaylı bir ifadeyle temas ederek, şu görüşe yer vermişlerdi: "Yurttaşlarımız arasında kültür, düşünce, inanç, dil ve köken farkları olması doğaldır. (...) Böyle bir çeşitlilik demokratik ve üniter devlet için bir zaaf değildir. Bu üniter yapı içinde çeşitli etnik, kültürel ve dile ilişkin kimlik özellikleri özgürce ifade edilecek, özenle korunabilecek ve rahatça geliştirilebilecektir. (...)" "Ülkemizde uluslararası anlaşmalarla kabul edilen azınlıklar dışında hiçbir yurttaşımız azınlık değildir. Türkiye'de herkes eşittir ve birinci sınıf yurttaştır. Herkesin kendi ana dilini, kültürünü, tarihini, folklorunu, dini inançlarını araştırması, koruması ve geliştirmesi temel insan hak ve özürlüğü kapsamı içindedir. Bu haklar yasalar çerçevesinde sağlanacaktır." 1993 yılında kurulan Tansu Çiller kabinesinin hükümet programında da, aktardığım ilk paragrafın giriş cümlelerine aynen yer verildiğini görürü:. Ancak paragrafın son cümlesi bazı kısaltmalar yapılarak değiştirilmiştir. Bu cümlede daha önce yer verilmiş olan, "özenle korunabilecek ve rahatça geliştirilebilecektir" fiilleri, yeni hükümetin programında yer almamıştır Aynı değişiklik, aktardığım ikinci paragrafla da belirgindir. Bu paragrafın ikinci cümlesinde yer alan "araştırma" ve "geliştirme" sözcüklerine yer verilmeyip sadece "koruma" sözcüğüyle yetinmek tercih edilmiştir.
|
|
|
|
|