|
|
|
|
Türkiye'nin ulusal kimlik meselesi
NİLÜFER NARLI Yalnız Hollandalılar değil Almanlar ve İngilizler de benzer söylemleri dile getiriyor. Yine İskoçya ve İngiltere modeline bakarsak İngiliz dil ve kültürünün İskoçyada hakim olduğunu görüyoruz... ADEM SÖZÜER İskoçların meselesi 1707'ye kadar gidiyor, lskoçya ayrı bir devlet aslında, bugün anlaşmayla İngiltere'de. İngiltere'yle olan 1707 Anlaşması'yla bugün bu yapıyı koruyor. Çıkarlar bunu gerektiriyor... NİLÜFER NARLI Dolayısıyla tek bir modele bakmamız çok yanlış. Her ülkenin çözüm modelleri o ülkenin tarihi şartları içinde oluştu. ADEM SÖZÜER Tarhanlı'dan devam edeceğim ama ilginç bir noktayı da vurgulayacağım: Türkiye'de hep Milli İstihbarat Teşkilatı içeriye yönelik irticai vs konularla ilgilenmesin, uluslararası konularla ilgilensin" denilmiştir. Ancak sizin verdiğiniz örnekten anladığımız, Fransız istihbarat teşkilatının özellikle Afrika kökenlileri takibe başlamış. Belki öbür ülkelerin teşkilatlarının da farklı kimliklerin tehdit oluşturabileceği gerekçesiyle sıkı takibi söz konusu. Bu başat bir çağrışım yaptı: Bizim Atatürk öncülüğünde bir ulus devlet kurmamız Avrupalılar tarafından çok büyük bir övgüyle karşılanmıştı. Şimdi ise "Bu iyi olmadı" diyorlar, "vazgeçin" diyorlar. Tam demokratikleşme hareketlerine başık derken, bir bakıyoruz ki onlar kendi ülkelerinde -Fransızlar Cezayir'e karşı, Hollandalılar kendi ülkelerindeki yabancılara karşı- kuşkucu bir tavırla yaklaşıyorlar. Belki onlar Müslümanlıkla bu şekilde karşılaşınca, Hıristiyan kimliklerine daha çok dönecekler. Yani zamana göre farklı değerlendirmeler, Türkiye'den farklı talepler oluyor. Bu bağlamda Tarhanlı'ya dönmek istiyorum: Bu örneklerden Türkiye ne kadar yararlanabilir? İsKoçya dedik, Bask dedik; bu örneklere bakarken acaba bunun dışında bir insan haklan standardından hareket edip -illa da bu Avrupa'daki örnekler yerine- bütün yurttaşlar için bu yolda çözümler bulabilir miyiz? TURGUT TARHANLI Gönül ister ki, bulalım tabii; o konuda aksini düşünmek mümkün değil. Şu söz konusu olmamalı demek, mutlak bir formül değil. Başka örnekler illa da Türkiye'de de uygulanmalıdır yaklaşımının da çok isabetli olmadığını düşünüyorum. Öte yandan, tabii ki sonuçta aynı devletler ailesi içinde olduğumuzu düşünüyorsak, bütün bu mutabakat formüllerinin göz önünde tutulmasının da anlamı var. Sorun nedir, ne olmuştur, nasıl çözülmüştür? Mesela Türkiye bu AB süreci içerisinde, müzakerelerin yürütülmesiyle ilgili tecrübeleri öğrenmek için, eski veya yeni, AB'ye katılmış bazı üye devletlerin baş müzakerecilerini ülkeye çağırıp onlarla görüşüyor. Örneğin tarım konusunda, Polonya'nın müzakereleri sürdürme tecrübesiyle daha yakından ilgileniyor Türkiye. Büyük bir tarım ülkesi olarak bu tecrübeden yararlanması elbette çok önemli. Buna benzer, bir anlamda aynı devletler ailesi içinde olduğumuzu düşünüyorsak, tabii ki bunlar da incelenir. Ancak belli yaftalar halinde, şu şuraya uygulanır, bu buraya uygulanır biçiminde değil.
|
|
|
|
|