|
|
|
|
Türkiye'nin ulusal kimlik meselesi
Bugünün uluslararası hukuku bağlamında, bunun iki farklı açıdan tanımlanması söz konusudur: İçsel ve dışsal bakımdan halkın geleceğinin belirlenmesi hakkı. Hakkın dışsal cephesi, bugün çok sınırlı bir zümrenin kullanabileceği olanakları içerir. Sömürge altındaki halklar, yabancı nüfuz veya işgali altındaki halklar, bu hakkın öznesini oluşturur ve nihai olarak farklı biçimlerde bir siyası yapının oluşturulmasını ifade eder. Bu bağlamda örneğin Sovyetler Birliği'nin çözülmesi, hakkın dışsal bir uygulama biçimiydi. İki Almanya'nın birleştirilmesi ise farklı bir yönde ama aynı şekilde tanımlanabilecek bir gelişmeydi. Ancak önemli olan -ki Soğuk Savaş döneminin yumuşamaya döndüğü süreçte gelişen bir anlayışla- Helsinki süreci içerisinde gelişmiştir. Bu defa, bir ülke halkının ekonomik, sosyal, siyası ve kültürel anlamda kendi geleceğini belirlemeye elverişli hukuki ve siyasi araçlara sahip olması ve bu araçların sürekliliği ön plandadır. Bu devlet yapısının tasarımıyla ilgili değil fakat işleyiş biçimi ve tarzıyla ilgili içsel bir karakter taşır. Ne demektir bu? Her şeyden önce tabii ki seçimlerdir; özgür seçimlerdir ama sadece bununla sınırlı da değildir. İşte burada hak ve özgürlükler alanına giriyoruz. Belki kimlik sorunu ve tartışması da o bağlamda ortaya çıkabilir. Böyle bakıldığı zaman bunun kanallarının ortaya konulmaının, aslında devlet ve toplum ilişkilerinin kurgulanması bakımından çok önemli olduğunu düşünmemiz lazım. Bu uluslararası hukuk terminolojisinde de, BM uygulamalarında da temsiliyet diye adlandırılır, yani ülkede etkili bir biçimde kurulmuş temsili bir yönetimin var olması. Ancak temsiliyetten kasıt, mutlaka belli sayıda seçmeni temsil eden, belli sayıda milletvekilinin olması değil, fakat öncelikle temsil kanallarının açıklığıdır. Bu nitelikte bir düzenin, sosyal, ekonomik, siyasi ve külturel bakımdan böyle bir temsili yönetimin varlığıdır. Bu çerçevede "nedir?" sorusu, sanıyorum üzerinde düşünülmesi gereken bir soru. Bu şayet önceki anlamda, yani farklı bir siyası yapının ülkenin belli bir bölgesinde ve o devlet otodışında oluşumuna yönelmesi ve bunun, üstelik kuvvet kullanma yoluyla gerçekleştirilbiçiminde savunuluyorsa, uluslararası hubunun önlenme olanağını zaten ilgili devlete tanır. Örneğin ülkesel bütünlük ve siyasi bağımsızlık ilkeleri BM Kurucu Antlaşması'nın 2. maddesinde özellikle vurgulanmasının böyle bir anlamı da var. Türkiye'ye dönecek olursak, toplumsal düzeyde bir ortam, sanırım bu konuya ilişkin tartışmalaın zeminini oluşturmalı.
|
|
|
|
|