|
|
|
|
Türkiye'nin ulusal kimlik meselesi
Leyla Zana'ların Avrupa'daki bazı ülkelerdeki gazetelere verdiği ilanlara bakalım: "İskoçlar gibi olalım, Bosnalılar gibi olalım, Kıbrıs'ın istediğini biz de istiyoruz" gibi istekler var. Farklı kültürel kimlikte olmak, dilini konuşabilmek, dilinde yayın yapabilmek ülkenin bütünlüğü açısından bir endişe de doğuruyor. Bir müddet sonra "kendi geleceğimizi tayin etme hakkımız var" talebi olacak. Kuzey Irak'taki gibi imza toplayacaklar, BM'ye başvuracaklar. Aslında bütün bunların amacı Türkiye üzerinden ayrı bir devlet kurmaktır, deniyor. Acaba uluslararası hukuk açısından farklı kimliğin tanınması, kültürel hakların kullanılması kendi kaderini tayin hakkına dönüşür mü? Dönüşmek zorunda mı gerçekten? Türkiye bu etnik kimlik meselesinde İskoçya, İrlanda, Bask modelleriyle karşılaştırılabilir mi? Bu konularda diğer modeller ne ölçüde örnek alınabilir? Her model o ülkedeki toplumsal, siyasal ve tarihsel ilişkilerin bir sonucudur diyoruz hep.
Diğer bir husus da, bu taleplerin bir ayrılmaya yol açacağı. Ayrılmadan kast edilen, ülkesel olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin dışında bir başka devletin oluşumuna yol açacağı endişesidir.
TURGUT TARHANLI Bu tartışma, bugün uluslararası hukukta bir devletin, belki anayasa ve idare hukukundan biraz daha soyut ya da daha makro düzeyde ele alınmasını gerektirebilir. Uluslararası hukukta birey-idare veyahut toplum-devlet ilişkisi nedir diye baktığınız zaman, iki temel ölçütün dikkate alındığı tartışmayla karşılaşıyoruz: Bu tartışmanın dayandığı bir ölçüt meşruiyet ise diğeri de etkililiktir. Özellikle bir devletin sürekli ve etkili bir denetimi icra etme kabiliyeti bakımından, uluslararası hukukta bugün bunların her ikisinin birlikte mütalaa edilmesi beklenir. Devlet, diğer devletolan ilişkileri çerçevesinde, 17. yüzyılın ortalarından itibaren güçlenen bir biçimde, kendi yetki alanını diğer devletlerin kendi yetki alanlarından ayırmak ve bunu korumak üzere bir teşkilatlanmayı esas alır. Fakat bu, büyük ölçüde temel parametreleri devletler arasındaki ilişki güç ve çıkar merkezinde tasarlanmış bir ilişki biçimidir. Bir devlet düzeninin iç işleyişi bakımından, az önce andığım meşruiyet ya da etkililik ölçütlerinden birinin ya da ötekinin daha ön plana çıktığı bir düzen anlayışı, her zaman kendini gösterebilir. Etkililik ölçütü, devletin kendi yetki alanı üzerindeki 'etkili' bir denetim ve teşkilatlanma anlayışını ifade eder. Ülkede yaşayan insanı olduğu kadar orada gerçekleştirilen tüm ilişkiler üzerinde de etkili olmayı önemseyen bir tasarım olarak belirginleşir. Bu, devletin temel işlevleri bakımından değerlendirildiğinde, aslında olması gereken etkili ve sürekli bir denetim işlevidir. Meşruiyet ölçütünün ayırt edici karakteri ise ülkede yaşayan insanların siyasi iktidarın beve işleyişinde, ülkedeki insan unsuru iradesinin etkisiyle değerlendirilebilir. Siyasal seçimlerin özgür bir biçimde yapılması bunun üzerinde etkiliyse de, bu konuda başlı başına yeterli faktör değildir. O ülkedeki insan topluluğunun, kendi konumunu haklarıyla tanımlayarak belirlemesi sürecinde, buna elverişli olacak tüm kanalların etkili bir biçimde kullanılması asıl dikkate alınacak konudur. Kısaca halkın, o ülkedeki insan topluluğunun kendi geleceğini belirleyebilme olanağı önemli bir ölçüttür.
|
|
|
|
|