|
|
|
|
Türkiye'nin ulusal kimlik meselesi
Bizde giderek etnik ve dini sadakat, aslında ortak yarardan başka bir şey olmayan yurttaşların devlete olan sadakatinin önüne geçti; gerçi, bu bütün dünyada böyledir, sadece Türkiye'de değil. Burada söz konusu olan sadakatler aslında bir tanışmadır, çatışmadır. Burada kesin olan devletin yurttaşından beklediği sadakatle, yurttaşın kendisine biçtiği anlam arasında bir sorunun varlığıdır. Peki anayasa geleneğimiz buna nasıl bakıyor? Lozan Antlaşması'nın etkisiyle 1924 Anayasası "Türkler'in hak ve ödevlerinden bahsediyor. Gayrimüslimlerin hak ve ödevleri genel olarak Lozan Antlaşması'nın içerisindedir, geriye kalanlar Türkler yani Müslümanlardır. Bu kavram bugün azınlık taleplerini öne çıkaranları kapsıyor. Bu doğrudur veya yanlıştır... 1961 ve 82 anayasalarında bu değişiyor ve daha bireyci bir bakış yerleşiyor. Artık temel hakların sahipliği "herkes" olarak gösteriliyor. Yerli yabancı herkes. Böylece, bireyle devlet arasında bütünüyle hukuki bir ilişki düzeni oluştuğu görülüyor, hissediliyor. Zaten yurttaşlıkla ilgili hüküm de öyle. Türkiye'de, "Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlanan herkes Türk'tür". Bu milletin, sosyolojik anlamına uygun bir ifadedir, dolayısıyla burada bir sorun yok. Türkiye'de sorun ne? Türkiye'de sorun şöyle bir şey: Anladığım kadarıyla giderek anayasanın, hukuk düzeninin di şında bir şey yaşanıyor. Etnik ya da mezhep içerikli talepler, acaba Lozan'da olduğu gibi bir azınlık statüsüne girmek mi istiyor? Bunun ideal olmadığını söyledik, zira azınlık statüsünde kalmak aslında bir dışlamadır. Kişiler dışlanmaya doğru kendileri mi gitmek istiyor? Yoksa aslında azınlıklar 21. yüzyılın yarattığı yanaşılmaz devlet karşısında, bireyin sığınmak istediği mekanlar mı, kategoriler mi yaratmak istiyorlar? Benim gördüğüm kadarıyla cemaatin içinde kaybolmak, bir etnik grubun, bir tarikatın içerisinde yok olmak istiyorlar. Oysa anayasa ve genel olarak hukuk sistemleri ve insan haklan hukuku, bireysel hakları öne çıkararak bireyi bütün bunların üzerine daha yüksek değer olarak koyarak korumak istiyor. Bunu gerçekleştirmemiş, o ayrı bir mesele. Ancak, devlet korumayı sağlayamadığı için bireyin de haklı olduğu noktalar var. Bireyler, tek tek haklarının sağlamadığını ve devletin bu konuda yeterince çaba göstermediğini, hatta zaman zaman iki yüzlü davrandığını görünce, tek tek mücadele yerine, benzerleriyle dayanışmak istiyorlar. Dolayısıyla burada topluluk biçiminde ortaya çıkan bir sürü şeye rastlanıyor.
|
|
|
|
|