|
|
|
|
Genelkurmay Başkanı Org. ÖZKÖK'ün Yıllık Değerlendirme Konuşması (20 Nisan 2005)
Öte yandan, küresel boyutta çok sık telaffuz ettiğimiz, küresel aktör ve bölgesel aktör gibi kavramların, ülkelerin sahip oldukları ekonomik güçle yakından ilgili olduğunu görüyoruz. Aslında bir ülkenin dünya üzerindeki gücü, o ülkenin milli güç unsurları ve coğrafyasıyla yakından ilgilidir. Milli güç unsurlarıyla beraber, bir ülkenin dünya üzerinde işgal ettiği konum ise , onun jeostratejik değerini ve politikalarını belirlemektedir. Burada, ülkelerin sahip oldukları güçlü coğrafyalarını izledikleri politikaların bir boyutu haline getirmeleri, o devletlerin dünya üzerindeki konumlarına ilave bir güç kazandırmaktadır. Bu durum ise, ülkelerin kendi jeostratejik değerlerini milli menfaatlerine katkı sağlayacak şekilde kullanma becerileriyle doğru orantılıdır.
Ekonomik güç son dönemde milli güç unsurları içinde en fazla öne çıkan unsur haline gelmiştir. Daha da önemlisi, günümüzde artık "güvenlik" ve "ekonomik gelişmişlik" birbiriyle çok yakından ilişkili iki kavram olarak kabul edilmektedir. Günümüzde küresel aktör adayı olarak ön plana çıkan ülkeleri incelediğimizde, bu ülkelerin genelde kalabalık bir nüfus yapısıyla birlikte, güçlü bir ekonomiye veya gelecekte parlak bir ekonomik potansiyele sahip olduklarını görüyoruz. Çin'in, Hindistan'ın ve Brezilya'nın yeni küresel aktörler olarak takdim edilmesinde bu ülkelerin kalabalık nüfuslarının yanında, parlak bir ekonomik geleceğe sahip olmalarının da rolü büyüktür.
Diğer taraftan, özellikle zengin doğal kaynaklara sahip olmak da ülkeler açısından bir avantaj oluşturmaktadır. Örneğin Rusya'nın zengin petrol kaynakları, Sovyetler birliğinin dağılmasından sonra Rus ekonomisinin içine düştüğü kötü durumdan sıyrılmasına yardımcı olmuştur.
Ekonomik gelişmişlikle beraber, küresel aktörler arasında küresel karar verme Mekanizmasına yeni bir şekil verme konusunda bir tartışma başlamıştır. 11 Eylül sonrası oluşan güvenlik ortamında BM'in bazı sorunlarda devre dışı kalması ve yoğun güvenlik endişelerinin ABD'ni bağımsız bir karar alma mekanizması oluşturmaya zorlaması, dünya üzerinde genel bir rahatsızlık yaratmıştır. Sosyal ve ekonomik alanlarda belirli bir gelişmişlik seviyesine ulaşıp da karar mekanizması içinde yeterince söz sahibi olamayan bazı ülkeler, seslerini daha fazla yükseltmeye başlamışlardır. Güvenlik Politikaları üzerine Şubat ayında Münih'te yapılan konferansta, BM Güvenlik Konseyinin daimi üyelerinin sayısının artırılması konusu Almanya ve Japonya tarafından yüksek sesle dile getirilmiştir. Bu sayının artmasıyla birlikte gelecekte, bu karar mekanizması içerisinde yer alacak ülkelerin kendi aralarında yaratacakları sinerjinin yoğunluğunda da daha büyük bir artış oluşabilecektir. Ancak bunun tersini de düşünmek mümkündür. Karar mekanizmasındaki ülkelerin sayısının artmasıyla, belirli konularda uzlaşma eskiye göre daha da zorlaşabilecektir. Nitekim, ortak değerleri paylaşmalarına rağmen küresel aktörler arasında zaman zaman özellikle güvenlikle ilgili konularda farklı yaklaşımlar görülebilmektedir. ABD ile AB arasında Irak savaşı öncesi ve sonrası oluşan görüş farklılıkları bunun en canlı örneğidir. BM'in reform ihtiyacı Genel Sekreter tarafından da ifade edilmiş ve BM'in yeniden yapılandırılması için bir dizi çalışma başlatılmıştır. Bu çalışmalar sonunda BM'in daha demokratik bir çalışma tarzına sahip olacağı beklenmelidir.
|
|
|
|
|