|
|
|
|
Genelkurmay Başkanı Org. ÖZKÖK'ün Yıllık Değerlendirme Konuşması (20 Nisan 2005)
Değerli Arkadaşlarım,
Türk Dış Politikasının batıyla ilişkilerinde temel olarak aldığı ve TSK ile ülke ve bölge güvenliğini yakından ilgilendiren bir diğer eksen de AB perspektifidir. AB üyeliği, ülke gündeminin ilk sırasında yer almakta ve bu konuyla ilgili faaliyetler ilgili birimler tarafından sürdürülmektedir. Ancak burada dikkati çeken bir konu, 17 Aralık'tan sonra bazı Avrupa ülkelerinde Türkiye'nin AB üyeliği aleyhtarı bir havanın oluştuğudur. Özellikle, Türkiye'nin üyeliğinin referanduma götürülmesiyle ilgili bazı ülkelerin ulusal meclislerinde kararlar alınmıştır. Yine bazı ülkelerde, Türkiye'nin üyeliğine muhalif gruplar "imtiyazlı ortaklığı " öngören bir karar tasarısı üzerinde çalışmaktadırlar. Diğer taraftan bazı kesimler de, Türkiye'nin Birliğe yapacağı katkılarla ilgili olarak menfi ve ön yargılı değerlendirmelerde bulunulmaktadırlar.
Güvenlik ve istikrar açısından şunu ifade etmek isterim ki, AB gelecekte; Rusya Federasyonu, Çin ve Güneydoğu Asya ülkeleri ile politik ve ekonomik yönden zorlu bir rekabet içersinde olacaktır. Bu rekabette Türkiye, AB'ne büyük topraklar, genç nüfus ve büyük politik güç sağlayacaktır. Türkiye, denizlere dayanarak kendini sınırlamış AB'ye Kafkaslar, Orta Doğu ve İç Asya'ya açılım sağlayacaktır. AB açısından bunun gelecekteki değerini Avrupalılar henüz tam olarak algılayamamaktadırlar. Eğer bu saydığım bölgelerde yaşayanlar, bizim de arzu ettiğimiz üzere, mevcut siyasi haklarla yetinmeyerek daha fazla haklar istemeye başlarlarsa ve özellikle de petrol üretimi ile zenginleşir ve bu bölgedeki insanların refah seviyelerinde bir artış olursa, bölge halkının ticari talep seviyesinde de önemli bir artış olacaktır. Burada soru, bu talebi kimin karşılayacağıdır? Şüphesiz ki AB, bu pazarda aktif olarak rol oynamalıdır. Ancak bu rolün Türkiye üzerinden çok daha kolay ve ekonomik olarak oynanabileceği açıktır. İşte bütün bu hususlar, Türkiye'nin AB'ne sağlayacağı olumlu katkılardan bazılarıdır. İnanıyorum ki Avrupalı dostlarımız bunları değerlendiriyordur.
Türkiye'nin AB üyeliği konusunda tereddüt yaşayanlar, gerekçe olarak Türkiye'nin kriz bölgelerine yakın olduğunu, AB'ye girerse AB'nin de bu bölgelere komşu olacağını ileri sürmekteydiler. Ancak şimdilerde bütün bu düşünceler değişmiştir. Şimdi herkes kriz bölgesine yakın olmanın kötü değil iyi olduğunun farkındadır. İşte bu nedenle; NATO, ABD veya Müttefikler Irak'talar, Afganistan'dalar.
Diğer taraftan, 28-29 Haziran 2004 İstanbul Zirvesinde alınan karar ile NATO'nun, önümüzdeki dönemde ortaklık ilişkileri kapsamında stratejik öneme sahip Kafkasya ve Orta Asya bölgelerine ağırlık vermesi öngörülmektedir. Ayrıca, Avrupa Birliği de "Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası" adı altında geliştirdiği müşterek güvenlik sistemi vasıtasıyla etki alanını Akdeniz ve Karadeniz Havzaları ile Kafkasya, Orta Doğu ve Orta Asya'ya doğru genişletmeyi düşünebileceğinin işaretlerini vermektedir.
|
|
|
|
|