Genelkurmay Başkanı Org. ÖZKÖK'ün Yıllık Değerlendirme Konuşması (20 Nisan 2005)
BÖLÜM-3 : TÜRKİYE'NİN KÜRESEL AKTÖRLERLE İLİŞKİLERİ
Değerli Arkadaşlarım,
Etrafımızda neler olup bittiğine ana hatlarıyla bir göz attıktan sonra, şimdi de ülkemizin küresel aktörlerle olan ilişkisine değinmek istiyorum. Öncelikle, Türkiye'nin sahip olduğu coğrafya ve etrafındaki komşuları, politikaları üzerinde çok önemli bir etki oluşturmaktadır. Bu bağlamda Türkiye, bölgesel olduğu kadar küresel aktörlerle de bir etkileşim içinde bulunmak zorundadır. Günümüzde Türkiye'nin etkili bir şekilde etkileşim içinde olduğu belirli ölçekteki aktörler arasında; dünyada en güçlü süper güç olarak kalan ABD ile, ileride üyelerinden birisi olmayı arzu ettiğimiz AB ve eski süper güçlerden Rusya'yı sayabiliriz. Bu aktörlere ilave olarak, Çin, Brezilya ve Hindistan gibi gelecekte küresel aktörler olmaya ilerleyen ülkelerle de belirli düzeyde bir ilişki mevcuttur. Nitekim, 2003 yılında bana bir nezaket ziyaretinde bulunan bir Güney Amerika ülkesinin Savunma Bakanı;
- "Türkiye'den önce Çin'i ve Hindistan'ı ziyaret ettim. Siz dahil bu üç ülke gerek politik gerekse diğer alanlarda büyük bir potansiyel vaat etmektedir. Bu sebeple sizinle ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz" demiştir.
Diğer taraftan Türkiye'nin, sahip olduğu milli güçle orantılı olarak içinde yaşadığı coğrafyada bölgesel bir aktör olarak ortaya çıkması, aynı bölgede kendi ulusal menfaatleri peşinde koşan birçok diğer aktörle de çeşitli konularda karşı karşıya gelmesi sonucunu da doğurmaktadır.
Değerli Arkadaşlarım,
Türk Dış Politikasının batıyla ilişkilerinde iki temel eksen mevcuttur. Bunlardan biri Türkiye -ABD ilişkileri, diğeri ise Türkiye'nin Avrupa Birliği perspektifidir. Türkiye ile ABD arasındaki dostluk ve ortaklık, tarihin zor ve çetin dönemeçlerinden ve denemelerinden geçerek, güçlü bir zeminde, karşılıklı anlayış ve çıkarlar temelinde bugüne kadar gelişerek gelmiştir. İlişkilerimiz bugün, savunma, güvenlik, enerji, ekonomi, ticaret ve bölgesel işbirliği gibi çok çeşitli alanları kapsamaktadır.
Türk-ABD ilişkileri bugün gelinen noktada, pek çok bölgesel sorun karşısında ortak beklentileri ve kaygıları paylaşmaktadır. İki ülke, Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu ve Orta Asya'yı kapsayan geniş bir coğrafyada barış, istikrar ve güvenliğin sağlanması için birlikte çalışmaktadır. Bu sebeple bu geniş coğrafyada, Türkiye'nin ABD'ye, ABD'nin de Türkiye'ye ihtiyacı vardır.
Ayrıca, Türkiye'nin Avrasya ve Orta Doğu coğrafyalarının tam kesişme noktasında bulunması da, ABD'nin bölgesel faaliyetlerinde Türkiye'nin güçlü bir ortak olarak kabul edilmesine yol açmaktadır.
Diğer taraftan, Türkiye ve ABD bölgede demokrasinin gelişmesi konusunda da gayret göstermektedirler. Türkiye'nin, doğu ve güney doğu komşuları arasında tek demokratik ve laik ülke olması, bu alanda ABD ile işbirliği imkanlarını artırmaktadır. Bu işbirliğinin bir sonucu olarak Türkiye ile ABD, bugün çeşitli bölgelerde ortak politikalar izleyebilmektedirler. Çevre ülkelerin demokratikleşmesinin Türkiye'nin güvenliğini önemli ölçüde yükseltecek olması bu ortak politikalara verdiğimiz önemi artırmaktadır.
Bütün bu gelişmelerden sonra, Türk-Amerikan ilişkilerinin kötü bir dönemden geçtiği ve ilişkilerde bir kriz yaşandığı şeklindeki değerlendirme ve söylemler gerçekçi değildir. Yaklaşık 50 yıllık bir süreç içerisinde şekillenen Türkiye-ABD ilişkileri, öne sürülen iddialardan fazla etkilenemeyecek kadar güçlü ve dinamiktir. Nitekim, iki ülke ilişkilerinin, tarihi süreçte yaşanan çeşitli dalgalanmalara rağmen, dinamizminden bir şey kaybetmeden günümüze kadar gelmesi, bu ilişkilerin nasıl bir temel üzerine oturduğunu göstermektedir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Türkiye'nin ABD ile ilişkileri belirli bir konuya bağlanamayacak kadar geniş ve kapsamlıdır ve her iki ülkenin milli menfaatlerini dikkate alan bir denge içerisindedir.
İçinde olduğumuz süreçte Türkiye ve ABD'den beklenen, her iki ülkenin de ortak değerleri ve çıkarlarını gözeterek bu ilişkinin geliştirilmesidir. Biz bu gelişimin işbirliği ve diyalog kanallarının açık tutulmasıyla daha çabuk sağlanabileceğini düşünüyoruz. İlişkilerin saygın, iki taraflı, tutarlı ve karşılıklı hassasiyetleri dikkate alıcı şekilde ve egemenlik hukuku çerçevesinde olması çok önem verdiğimiz bir husustur.
Diğer taraftan, Türkiye'nin AB perspektifinin de gelecekte çağdaş ortak değerleri paylaşacak iki ülke arasındaki ilişkilere daha da nitelik kazandıracağını düşünüyoruz.
|