|
|
|
|
Genelkurmay Başkanı Org. ÖZKÖK'ün Yıllık Değerlendirme Konuşması (20 Nisan 2005)
NATO'da müttefik olduğumuz komşumuz Yunanistan ile ilişkilerimize gelince;
- Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde geçmiş yıllara nazaran daha farklı ve olumlu bir döneme girilmiştir. Bu yönde Türkiye'nin girişimleri ile 2000 yılından itibaren başlatılan Güven Artırıcı Önlemler (GAÖ) görüşmeleri kapsamında her iki ülke tarafından bazı önlemler kabul edilmiş ve kamuoyuna açıklanmıştır. Ancak Güven Artırıcı Önlemler kapsamında, Kara Harp Okulu öğrencilerimizin Yunanistan'a yaptıkları ziyaret esnasında meydana gelen olaya ilişkin Yunanistan'ın resmi özür dilemesini ve olayın sorumlularının açığa çıkarılmasını bekliyoruz. Aksi takdirde, bu faaliyetlerin yeniden gözden geçirilmesi durumu ortaya çıkabilir.
Ege konusu ise her zaman gündemimizdedir. İki ülkenin Dışişleri Bakanlıkları konu üzerinde çalışıyorlar. Burada özellikle, Ege coğrafyasının sadece iki ülkeyi ilgilendirmediğini, başta Karadeniz'e kıyısı olan ülkeler olmak üzere, bir çok diğer ülke için de uluslararası bir nitelik taşıdığını ifade etmek isterim.
Yunanistan'da her yılın Mart ayının ilk haftasında yapılan ve ülke savunma politikasını tespit eden "Hükümet Dışişleri ve Savunma Konseyi" toplantısı sonrasında Türkiye ile ilgili olarak; iki ülke arasında olumlu yönde gelişmeler olmasına rağmen Yunanistan'ın egemenlik hakları üzerinde Türkiye'nin siyasi taleplerinin değişmediği ve bu nedenle de Yunanistan'ın yeterli, caydırıcı ve güvenilir bir kuvveti elde bulundurmak mecburiyetinde olduğu ifade edilmiştir.
Ayrıca, Yunanistan Silahlı Kuvvetlerinin (Genelkurmay Başkanı) devir-teslim töreninde Türkiye tehdit olarak nitelenmiş ve "Uluslararası adalete, uluslararası anlaşmaların temeline aykırı olarak, doğu komşumuzdan bize yönelik tehdit ve hukuk dışı istekler, yasa dışı temel karakteristikleri oluşturmaktadır" ifadesi kullanılmıştır.
Diğer yandan, son yıllarda Yunanistan'ın savunma harcamalarındaki artış dikkati çekmektedir. Vereceğim rakamlar bu durumu, daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. 1997-2003 yılları arasında Yunanistan'ın silahlanma ve modernizasyon harcamaları, yaklaşık 16 milyar dolar olarak ifade edilmektedir. Ayrıca Yunanistan, savunma harcamalarının gayri safi milli hasılaya oranı yönünden AB ülkeleri arasında birinci durumdadır. NATO üyesi ülkelere bakıldığında ise, Türkiye ve Yunanistan'ın GSMH oranlarına göre savunma harcamalarının birbirine çok yakın olduğu görülmektedir. Kişi başına düşen savunma harcaması ise Türkiye'de 164 dolar iken, Yunanistan'da 709 dolardır.
Bütün bu bilgiler değerlendirildiğinde; Yunanistan'ın Milli Savunma Politikasını, tehdidin doğudan (Türkiye'den) geldiği varsayımına dayandırmaya devam ettiğini göstermektedir. Böylece, adaları silahlandırmakta ve 6 millik kara suları üzerindeki hava sahasının 10 mil olduğu iddiasında bulunarak Ege uluslararası hava sahasını daraltmakta ve özellikle de Ege Denizinin bir Yunan denizi olduğunu çağrıştıracak şekilde ülkemizden FIR'ı geçerek uluslararası hava sahasına giren her askeri uçağımızı silah yüklü uçaklarla önlemektedir. Uluslararası toplum bu haksızlığı er geç anlayacaktır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Ege'de gerginliğin düşürülmesi ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki dostluğun geliştirilmesine, Ege'de uluslararası anlaşmalarla tespit edilmiş statükoyu korumaya büyük önem vermektedir. Biz daha önce de ifade ettiğim gibi, Ege'yi herkesin denizi olarak görmekteyiz. Bu denizden Yunanistan ve Türkiye'nin yanında, başta Karadeniz'e kıyısı olan devletler olmak üzere daha birçok ülke faydalanmaktadır. Bu sebeple, kalıcı bir huzur ve istikrarın sağlanması, Türkiye ile Yunanistan arasında Ege'ye ilişkin tüm sorunların adil ve her iki ülke tarafından kabul edilebilir şekilde çözülmesine bağlıdır.
Kıbrıs konusuna gelince;
- Kıbrıs, Türkiye'nin milli menfaatleri ve uluslararası antlaşmaların kendisine yüklediği sorumluluklar açısından hiçbir zaman ilgisinin azalmaması gereken konuların başındadır. Güvenlik açısından Kıbrıs'ın önemi iki temel esasa dayanmaktadır:
* Bunlardan birincisi; Türkiye Cumhuriyeti'ne ve TSK'ne Garanti Antlaşması ile yüklenen Kıbrıslı soydaşlarımıza sağlamak zorunda olduğumuz güvenlik sorumluluğudur.
* İkincisi ise, Garanti ve İttifak Antlaşmalarında açıkça ifade edildiği üzere, Kıbrıs'ın, Türkiye'nin güvenliği açısından taşıdığı stratejik rolün önemidir. Bu iki temel esas süreklilik arz etmektedir. Çünkü Kıbrıs'ta ve Doğu Akdeniz'deki istikrar ve denge ancak bu sayede sağlanmaktadır. Kıbrıs'a ilişkin bütün çözüm önerilerinde bu husus önemle dikkate alınmıştır.
Bazı kesimlerce bu esasların artık önem taşımadığı iddia edilmektedir. Öte yandan bazı ülkeler de 1960 Antlaşmalarının değiştirilmesini istemektedirler. Ancak biz bu Antlaşmaların varlığını sürdürmesinin gerekliliğini ve bizlere yüklediği görev ve sorumlulukların ihtiyaç olarak devam ettiğini biliyoruz ve savunuyoruz. Kıbrıs'ın stratejik önemi olmadığını iddia edenlere ise, İngiltere'nin Ada'daki egemen üslerini korumaya neden bu denli özen gösterdiğini ve Avrupa'dan çok uzaktaki problemli bir adanın apar topar Avrupa Birliği'ne neden alındığını hatırlatmak isterim.
Türk Silahlı Kuvvetleri Kıbrıs sorununa kalıcı ve adil bir çözüm bulunmasını her zaman desteklemektedir.
Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve özellikle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kendisine düşen hususları yerine getirmiştir. 24 Nisan'daki referandumlarda çıkan iki sonuç şudur; artık kimse Kıbrıs sorununda çözümsüzlüğün nedeni olarak, ne Türkiye'yi ne de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni gösterebilir. Adada birbirini temsil etmeyen ve siyaseten eşit iki halk vardır.
|
|
|
|
|