|
 |
 |
 |
2003 Deniz Kuvvetleri Kupası anıları 3
Ortalık aydınlanınca önümüzde ve arkamızda tekneler olduğunu farkedip şaşırıyoruz. Biz epeyce zaman kaybettiğimizi düşünmüştük. Hatta sonuncu gittiğimizi varsayıyorduk. Değilmiş demek ki. Daha bir morallenmekle beraber teknelerin kimler olduğunu çözmeye çalışıyoruz uzaktan.
Boğaz geçişinde enteresan rüzgarlar karşılıyor bizi. Pupa giderken bir süre sonra orsa yapar buluyoruz kendimizi. Rüzgar hafilemiş, dalga kalmamış, boğazın keskin virajlarında Ege ye doğru keyifli bir şekilde süzülüyor teknemiz. İş stresi, geçim kaygısı, trafik, kirlilik ve kaos İstanbul ile birlikte çok gerilerde kalmış. Uzaklardan o eşsiz laciverti ile beliren Ege heyecanımızı bir kat daha arttırıyor. "Bir daha uzun yarışa katılanın" şeklinde ettiğimiz yeminleri hemen oracıkta bozuveriyoruz. Anıtın önünden geçerken cennetine buyur ediyor Akdenizin bu en güzel suları. İşte yine geldik. Seniniz artık.
Köşeden sola dön. İşte Bozcaada Birine Bozcaadayı tarif ederken şöyle diyebilirsiniz "Köşeden sola dön, karşında". Boğaz çıkışının Güney tarafı tam bir köşedir çünkü. Aslında akıntıları düşünürseniz biraz daha kuzeyden çıkmak gerekir Ege ye. Bunu kuzeyimizde hızla giden tekneleri seyrederken öğreniyoruz. Bir dahaki sefere inşallah deyip dönüyoruz köşeyi. 165 millik boğuşmanın sona ereceği nokta karşımızda nihayet. Son düzlüğe çıkmış bir yarış atının jokeyi gibi asılıyoruz dizginlere. Rüzgar da biraz hızını arttırıyor. Bir an önce yorgun ekibi finiş hattına götürmek istiyor sanki.
Adaya yaklaştıkça kale ve önündeki mendirek belirginleşiyor. Finiş hattı mendireğin önünde. Birkaç kavançadan sonra finişe ulaşıyoruz. Fenerin yanındaki hakem 90 dakikayı, pardon, ilk etabı bitiren düdüğünü çalıyor. Buruk bir rahatlama. Buraya en az iki saat önce gelmeliydik. Canımız sağolsun.
Ada sahillerinde Geç gelmenin sıkıntısı yer bulmak. Yer yok tabiiki. İki tekne arasına sıkışıyoruz, tamam. En küçük teknenin bu kadarcık avantajı olsun yani. Sonradan gelenler arabalı vapur iskelesi tarafına yöneliyorlar. Elektriğimizi de bağladık, rahatız. Birden kıyıda tanıdık simalar. Eşler bizden önce gelmiş. Halbuki telefonda "Daha yolumuz var, öğleden sonra görüşürüz" falan diyorlardı. Kızım boynuma atlıyor ve o an bitiyor yorgunluk, uykusuzluk, geride kalmanın üzüntüsü. Ayak üstü başımızdan geçenleri anlatıyoruz. "Aman tanrım!" la karışık "İyiki burdasınız" tarzında yüz ifadeleri ile dinliyorlar bizi. Muhtemelen "Değer mi bunlara" diye geçiriyorlar içlerinden.
"Ömür uzatan ada" diye bilinir Bozcaada. Ömür uzatmaya vakit yok şimdilik ama Ayazmanın serin sularına kendimizi bıraktığımızda enerjimiz hızla geri geliyor. Meydandaki çay bahçesinde yenen çiğ börekler, akşamki rakı, balıkta cabası. Hele ertesi sabah iskelenin hemen arkasındaki sokakta ettiğimiz kahvaltı! Doping etkisi yapıyor. Gelen yiyeceklerin yarısını ancak yiyebildik diyeyim, siz anlayın nasıl zengin bir masaydı. Biz sadece kahvaltı istiyoruz demiştik halbuki.
Sabah dokuzdaki start için hazırlıklarımız tamam. Sadece Nuran'ı bekliyoruz. Dehşetengiz kahvaltının doğal bir neticesi olarak belediye tuvaletine uzun bir ziyaret yapıyor. İskelenin ucunda göründüğünde biz de ona el kol hareketleri yapıyoruz. Start yerine geldiğimizde rüzgarın kuvvetinden Çeşmeye gün batmadan ulaşacağımızı tahmin ediyoruz. Birkaç navigasyon ayarından sonra geri sayım ve start. Manzara Boğazdakini aratmıyor. Balon startın güzelliği de bu işte. Fazla köşe kapmaca oynamadan balonlar basılır ve ortalık renk cümbüşü. İstikamet Midilli nin batı ucu. Rüzgar da rotaya uygun.
Uzaktan Baba Burnu seçiliyor hafiften. Rahmetli Eşber Abiyi hatırlıyoruz. İki sene önce tam bu noktada girdiğimiz iddiayı konuşuyoruz: - İşte şu görünen yer Midilli. - Yapma Eşber Abi yaa, Baba Burnu o. - Yok güzelim, çok geçtim buralardan, bilirim. - Chart Plotter öyle demiyor ama. - Varmısınız iddiaya ulan, Midilli o. - Tamam abi sen kaşındın, nesine? - Bi kasa rakısına. - Ohaa, tamam peki.
Rakıları alamadan aramızdan ayrıldı. Halbuki Marmariste yepyeni bir yaşam kuruyordu kendine. Denizle iç içe. Teknesinin tadını çıkarmaya başlayacaktı tam. İçkisinden bir yudum almadan önce Poseidonla paylaşacaktı birazını denize dökerek. Olmadı.
Midilliyi bordaladığımızda Sakız boğazına yönelmek için kavança atıyoruz. Bizim kavançamız biraz değişik. Ali guy ı gönderden çıkarıyor, gönderi direk dibinden çıkarıyor, bunları yapıcam derken omuzunu da çıkarıyor. Sonra omuzunu takıyor, guy ı ve gönderi takıyor, "göster" diyor iş bitiyor. Sert rüzgar ve dalgalı havada kavança atmak zor iş. Nitekim kavançanın ardından broş gecikmiyor. Tekne doğrulduğunda balonda bir yırtık gözümüze çarpıyor. Bir bu eksikti. Yırtık 1,5 metre kadar. Yahu bu sefer bir aksilik çıkmasında derece yapalım, ne güzel iyi gidiyoruz derken şimdi bütün gözler yırtıkta. Hemen balon mayna. Asimetrik bas. Basar basmaz CAAARRT! Asimetrik te gitti. Hemen hemen aynı yırtık. Kaldık gene cenoaya. Arabesk söylemenin tam zamanı.
O moral bozukluğuyla olsa gerek, balonu tamir edemeyeceğimiz gibi bir fikir oluşuyor baştan. Bir-iki saat kadar öylece gidiyoruz. Yahu bakalım şuna, belki tamir olur nidaları arasında Erkanla Ali girişiyor balona. Deniztutmaz Nuran da yanlarında. Tut abi, yapıştır abi derken yama malzemesi bitiyor. Buna rağmen her iki balonda tamir edilmiş durumda. Kamaraya bakıyorum, ameliyat izi gibi bir yama. Op. Dr. Erkan cerrahlığını konuşturmuş. Dayanırmı dayanmazmı şüpheleriyle basıyoruz balonu. Dayanıyor. Biraz façası bozuk ama olsun. Eee bizede yakışır hani Egede yara izi ile efelenmek. Sakız a doğru koşturuyoruz şimdi. Gene geri kaldık.
Bizim ekip derece almaya alışık. O yüzden sıkılıyor biraz tabii. Fakat içinde bulunduğumuz ortam o kadar muhteşemki daha ne isteriz. Ege de gün batımı. Karşıda dimdik yükselen dağlarıyla Sakız adası. Anadoluya doğru sanki aralarında geçit yokmuş gibi duran adacıklar. Varsın birkaç puan havaya gitsin. Buna değer.
Sakız boğazına doğru hava kalıyor. Bizde hemen Tophane külhanbeyi edasıyla bizi buraya kadar getiren balonu indirip light balonu basıyoruz. Cefakar balonu Ali öpüyor ve torbasına yerleştiriyor. Sağol balon.
Önümüzde Sakız boğazına girmekte olan tekneler bir garip. Yürüyemiyorlar sanki. Bizim tekne tam havasını bulduğu için yavaşça boğaza yaklaşıyoruz. Boğazı geçerken sabahtan beri bizi sallayıp bütün denge sistemlerimizi altüst eden kaba dalganın biteceğini düşünüp seviniyoruz. "Finişe girmeden sevinme" diye bir atasözü yoktur herhalde ama yakın birşey vardır mutlaka. Atasözleri tabiiki doğru söyler. Bir defa daha ispat etmenin tam sırası diye düşünüyor rüzgar ve bindiriyor. Abartmadan otuz. Biz ise light balonda yakalandık. Yırtılma sırası ona mı geldi ne? Dayanırmı diye soruyorum Uğura, "Aslında 25'e kadar dayanır da, bir de kavança atmazssak". Kavança atmazsak diyor çünkü kavança sırasında eğer balon söner ve takrar şişmeye kalkarsa bu havada pek yumuşak olmaz. Bir patlama sesini takip eden parçalanma seslerini duymamız kuvvetle muhtemel. Kavança atmazsakta Kuşadasına doğru hızla gideriz. Finiş Çeşmedeydi yanlış hatırlamıyorsam. Öyleyse ne yapmak lazım? Bildiniz, balon mayna.
Yaralı yüz tekrar sahnede. Allahtan dalga az, tekne daha stabil. Finişe doğru uçuyoruz sanki. Ortalık alacakaranlık. Çağrışım yapmayalım hemen lütfen "Alacakaranlık Kuşağı" falan diye. İşte ne güzel az bir yolumuz kaldı. Bir sakatlık çıkmasın şimdi.
Finiş karanlıkta olacağı için yarış talimatına bir daha bakıp emin olmak istiyorum. Kamaraya inip talimatı ararken yukarda kıyamet kopuyor birden. Bağrış çağrış arasında tekne yatıveriyor. İçerdeki şangırtı büyük depremi hatırlattı birden. Aynen bu ses gelmişti evin heryerinden. Yarım aydınlıkta lumbozlardan denizin altını seyretmek ürkütücü bir şeymiş. Hani bir balık falan geçse şimdi tam olacak yani. Bu gürültüye balık mı kalır allahaşkına.
Teknenin yattığı taraftan bunun Marmaradaki olayla akraba olduğunu farkediyorum. Hatta ikiz kardeş gibiler. Yine knock-down olduk anlayacağınız. Fakat ekip tecübeli bu sefer. Hemen doğruluyor tekne. Dışarı fırladığımda eksik olmadığını farkediyorum. Yalnız Uğur biraz ıslak. Tekne hakemi aldatmaya çalışan futbolcu gibi kendini yere attığında Uğur bulunduğu yerden havalanıp Nuranın üzerinden süzülerek geçmiş, suya doğru bir plonjon yapmış, tam tekneyle vadalaşmak üzereyken ayağı puntele takılmış ve geri gelmiş. Şimdi Nuran a çıkışıyor "Neden tutmadın lan beni".
Bu kadar çabuk doğrulmamızın sebebi Selçuğun anında guy ı boşlaması. Meğer Marmaradan beri guy vincini kestirmiş gözüne. Ne olur ne olmaz diye. Tahmin edebileceğiniz gibi cenoa ile devam. Zaten az bir yolumuz kalmış, daha fazla dayak yemiyelim şimdi.
Hava iyice kararıyor ve finişi tespit edebilmek için buruna gidiyorum. Çeşmenin ışıkları arasında bir fener arıyoruz, hah işte orda. Şimdi onun önünde bir Sahil Güvenlik botu ve çakarlı şamandıra olması lazım. Evet, bu taraftan. Bi dakka o ışıklar yürüyor. Finiş alan tekneler olsa gerek. Nerde bu bot yaa. Bir yandan da sancak tarafımızdaki kayalıkları kolluyoruz. Epey yaklaşık ama ya biz körleştik yada bir sorun var. Derken tam sancağımızda flaşı çakan şamandırayı görüyorum. SG botu da işte orda. Biz körmüşüz demekki. Sancağa kırıp 200 metre kadar gittikten sonra finiş alıyoruz. Herkese geçmiş olsun. Çeşmeye hoşgeldiniz. Deniz Kuvvetleri Kupası burada bitti. Lütfen dağılmayın, devamı var.
Çeşmedeyiz Ponton'a bağlanıp diğer ekiplerle sohbete başlıyoruz. Çeşme boğazından sonra çoğu ekip benzer durumlar yaşamış. Hemen herkes finişin yerinden şikayetçi. Bu arada Uğur ikinci telefonu da hallediyor. En son "tak! tuk! cupp!" şeklinde bir ses duyduktan sonra anlıyoruzki Selçuğun "doktordur, arayanı olur" diye Uğura verdiği telefonda denizin dibini boylamış. Bu sefer sim kartlarda gidiyor.
Yarış-gezi sınıfından birkaç kişi şakalaşıyor. Goblin'nin sahibi Aydın Yurdum sürekli birinci olan Narinden yana dertli. Diğer tekne sahiplerine bir teklifi var: "Arkadaşlar hepimiz para toplayıp şu Narin'i alalım, yoksa geçemiyeceğiz", "Alıp naapıcaksın abi?", "Şu meydanda yakarız". Kahkahalar yükseliyor. Levent Karabeyoğlu herzamanki kibarlığıyla cevaplıyor: "Bende daha tekne var. Boşuna heveslenmeyin".
Bir arabaya altı kişi sığışıp karnımızı doyurmaya gidiyoruz. Geceyi geçirmek için Ali'nin Annesi davet ediyor yazlığına. Normal bir yatağa kavuşmak ne güzelmiş. Horultularımız arşa yüseliyor.
Ertesi gün yelkenlerimizi tamir ettirip eksiklerimizi tamamlıyoruz. Üçer beşer kumru yiyoruz. Çeşmenin cennet koylarından birinde denize giriyoruz. Bu da işin tatil yönü. Hep sürünecek değiliz ya. Akşama Altın Yunusta ödül töreni var.
Ödüllük ödül töreni Ben böyle ödül töreni ne duydum, nede yaşadım. Altın Yunusun havuzbaşında mükemmel bir organizasyon. Grammy törenine yaraşır bir sahne. Yiyecek, içeceğin sonu yok. Kuş sütü eksikmiydi tesbit edemedim. O kadar yani. Bravo organize edenlere. Bravo Sabah'a , Altın Yunus'a TAYK'a. Ne tarafa dönseniz medyadan bir ünlü. Hıncal Uluç ta tam yanımızda. Yaşlıca bir beyle şakalaşıyor. Yok, galiba şakalaşmıyor. Biraz itiş kakış. Hemen müdahale ediyoruz. Ben Hıncalı, Selçuk ta diğerini tutup ayırıyoruz. Hıncal Uluç un sivri dilli yazılarından kaynaklanan bir husumet olsa gerek. Neyse, fazla büyümüyor. Ertesi gün Hıncal yazısında bizden bahsediyor, "İki genç beni kurtardı" diye. Kırkımda genç diye nitelenmek hoşuma gidiyor.
Ödüller alınıyor, fotoğraflar çekiliyor, iyice bir yenip içiliyor mu? Hayır. Gündüzden ikişer üçer götürdüğümüz kumrular bizi biraz frenliyor. Saatler ilerliyor, uyumaya gidiliyor. Horultular 25 bin feet civarında kayboluyor. Rüyada Samos kabusları görülüyor. Tecrübeliler uyarmış çünkü. "Aman Samos a yakın geçmeyin, rüzgar aniden bindiriverir". Bizde üçüncü yumruğu yiyip bu sefer knock-out olmaktan korkuyoruz haliyle. Hadi hayırlısı.
Bizi iki gece konuk eden ve mükemmel bir kahvaltıyı önümüze seren Ali nin annesine teşekkür edip vedalaşıyoruz. "Seneye gene geliriz haa" diye şakalaşıyoruz. "Gelmezseniz darılırım, dikkat edin yolda". Sağolsun varolsun.
NAVİGA Tekne, Yelken ve Deniz Kültürü Dergisi'nden alınmıştır. www.navigamagazin.com
| DERLENEN HABERLER |  | |
|  | Tanrım daha hafif bir ceza verebilirdin Yerinde duran bir tekne, 39 derecelik bir hava ve rüzgar bekleyen beş şaşkın... "Üç aylık oğlumun askerdeki yemin törenine yetişebilir miyim?" diye endişelendim. Hep böyle olur zaten.devamı |  | |
|  | Fırtınalı havada kıyasıya final SABAH Doğu Ege Yelken Haftası yarışları dün 'D Marin Kupası' ile sona erdi. 26 teknenin katıldığı yarışta tekneler 4 metreyi bulan dalgalar arasında mücadele etti. SABAH...devamı |  | |
|  | Rüzgâr bir türlü esmedi SABAH Doğu Ege Yelken Haftası kapsamındaki ilk yarış olan SABAH Çakabey 923 için önceki gün Çeşme'den start verildi. Rüzgâr istikrarsız olduğu için zor anlar geçiren 53 yelkenli, Bodrum...devamı |  | |
|  | Bodrum'a doğru yelken açtılar SABAH gazetesi sponsorluğunda gerçekleştirilen SABAH Doğu Ege Yelken Haftası'ndaki yarış olan SABAH Çakabey 923 dün Çeşme'den start aldı. 53 yelkenli sabah saat 10.00'da başlayan yarışta...devamı |  | |
|  | İşte 2004 yılının en başarılı yatçıları SABAH Deniz Kuvvetleri Kupası 2004'te dereceye girenler, ödüllerini Çeşme Sheraton Otel'de düzenlenen ödül töreninde aldılar. Kupada birbirleriyle kıyasıya mücedele eden yelkenciler,...devamı |  | |
|  | Sancar Paşa'ya Teşekkür Plaketi Çeşme'deki törende SABAH Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ergun Babahan, Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Lütfü Sancar'a ve TAYK Komodoru Ergin İmre'ye katkılarından dolayı birer teşekkür...devamı |  | |
|  | Büyük yarışın galipleri mutlu İstanbul Beylerbeyi'den geçen cuma start alan SABAH Deniz Kuvvetleri Kupası 2004 yarışları dün Bozcaada Çeşme etabının tamamlanmasıyla sona erdi. 270 millik gerçek bir açık deniz...devamı |  | |
|  | Diğer Kategorilerde Yarış Sonuçları IRC Yarış Sınıfı 1) Ergin İmre'ye ait Provezza adlı tekne 2) Nazlı İmre'ye ait Idefix adlı tekne 3) Bülent Ertuyun'a ait...devamı |  | |
|  | Yeni heyecan başlıyor SABAH Doğu Ege Yelken Haftası kapsamındaki ilk yarış ise bugün saat 10.00'da Çeşme'den start alacak. SABAH Çakabey 923 Yat Yarışı adı altında düzenlenen yarış, akşam saatlerinde...devamı |  |
|
|
|
 |
|