kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Ağustos 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Paula Patton'ın canlandırdığı Amy Carson, belli ki çok korkmuş.

Evdeki aynalara bakarken dikkat edin!

ATİLLA DORSAY
ATİLLA DORSAY
Bir yeniden çevrim olup çok da iyi bulmadığım Tepenin Gözleri'yle tanıdığımız Fransız yönetmeni Alexandre Aja, yine bir yeniden çevrime el atmış. Bu kez, görmediğimiz bir Kore filmi söz konusu. Aslında filmin nesne fetişizmini (bu kez aynalar var!) fark edince, bu olasılık aklımdan geçmedi değil. Şimdi sinema dergilerine göz atarken görüyorum ki, gerçekten de bu Uzakdoğu kökenli bir hikâyeymiş. Film temelde bir hayalet öyküsü. New Yorklu polis Ben, içki düşkünlüğü yüzünden işinden atılmış ve ailesiyle de bozuşmuştur. Yeniden mesleğe döneceği günleri beklerken, geçici olarak, beş yıl önce yanmış ve terk edilmiş kocaman bir binada, eski bir alışveriş merkezinde gece bekçiliği yapmaya başlar. Bu ıssız ve ürkünç yapı içinde özellikle dev aynalar dikkat çekmekte ve her şeyin pisliğine karşın, bunlar tertemiz gözükmektedir. Daha önceki bekçinin gizemli biçimde kaybolduğu bina, giderek Ben'i etkisi altına almaya başlar. Aynalar, içinde sakladıkları hayaletlerle birlikte sanki onu bir amaca yöneltmektedir. Ama Ben bunu nasıl keşfedecektir? Aja, hemen söylemeli, türün iyi bir uygulayıcısı. O kocaman yanık binayı New York'un göbeğine, bir büyük cadde üzerine yerleştirmesi kadar, içinde yarattığı dünya da son derece etkileyici. Sanatçı korku ve tedirginliği somutlaştırmayı, görselliğe yedirmeyi iyi biliyor. Bu açıdan belki tek sorun, sık sık karşımıza çıkan aşırı kanlı sahneler. Kendi adıma bakmamayı tercih ettiğim... Ama asıl sorun daha derinlerde yatıyor. Aja şöyle demiş: "Yeniden çevrim senaryosunu ilk okuduğumda, ne hikâye, ne de karakterler çekici geldi bana... Ancak bir-iki ayna sahnesi gerçekten etkiledi." Ayna sahneleri beni de etkiledi. Ama hikaye/senaryo aksayınca, tüm bunlar boşuna çaba değil mi? Hele ikinci yarıda ana hikâyenin nerdeyse bir yana itilip çok aşınmış 'kutsal aile tehlikede' temasına sığınılması, bağışlanır gibi değil. Film, bence bu tür filmlerin kimi zaman taşıdığı temel bir kusuru taşıyor. İki saate yakın bir seyir sonunda, sizi yeterince aydınlatmıyor, bir tatmin duygusu veremeden bitiyor. Onca zaman ayırdığınıza neredeyse pişman oluyorsunuz. Görsellik iyi bir şey, eşya fetişizmi kabul edilebilir, biraz tedirginlikse sağlığa iyi bile gelebilir... Ama böyle filmler birazcık mantığa (elbette Aristo mantığını değil, fantastiğin kendine özgü mantığını kastediyorum!) yaslanan bir finalle bitmedikçe, başarılı olamıyor. Aja da bu yüzden korku türünün zanaatkârlığından sanatçılığına terfi edemiyor. Bu film belki seyirci açısından şu sonucu getirecek: Evinizdeki aynalara bakarken, artık bir tedirginlik duyacaksınız. Nasıl yıllar önce Hitchcock'un Sapık filminden sonra birçok kişi duş alırken ürktüyse, bu film de aynalar için belki aynı sonucu verecek. Filmin yıldızı Kiefer Sutherland'ın bir yerde 'evinde hiç ayna bulundurmadığını' söylemesi buna ilk örneklerden biri olmasın?

AYNALAR * *
(Mirrors) Yönetmen: Alexandre Aja Senaryo: A. Aja, Gregory Levasseur Görüntü: Maxime Alexandre Müzik: Javier Navarrete Oyuncular: Kiefer Sutherland, Paula Patton, Cameron Boyce, Erica Gluck, Amy Smart, Mary Beth Peil/ Amerikan filmi.
Haberin fotoğrafları