Tiyatrodan sonra ekranların da aranılan yüzü olan Altan-Vahide Gördüm çifti şimdi bir sinema filminde birlikte kamera karşısına geçmeye hazırlanıyor. Çift 15 yıllık aşklarını ve hakkında bilinmeyenleri anlattı..
'Hayat Bilgisi' dizisi ile tiyatro sahnelerinden televizyona transfer olan Altan Gördüm'ün 14 Temmuz da çekimlerine başlanacak olan yeni sinema filminde kendisine eşi Vahide Gördüm de eşlik edecek. 15 yılı aşkın bir süredir birlikte olan çift, tiyatro uğruna yaşadıkları sıkıntıları anlatırken gözleri dolu dolu oluyor. Vahide Gördüm, "Annemi kaybettim ancak sahnelenen oyunum olduğu için izin verilmedi ve annemi gömemedim" itirafında bulunuyor...
*
Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde okuyup, ardından tiyatro ve sinemaya yönelmişsiniz..
Altan Gördüm: Ortaokul yıllarımdan beri amacım Ankara Siyasal Bilgiler'e gitmekti. Sonra İzmir'de lisede okurken tesadüf olarak tiyatroya başladım. Ancak rahmetli babam, "Tiyatro okuyup, aç kalırsın. İlk istediğin bölüme gir" dedi. Ben de Siyasal Bilgiler istiyordum ve ilk tercihim o oldu.
KAYMAKAM OLACAKTIM*
İlginç. Neden Siyasal Bilgiler okumayı istiyordunuz?
A.G: Yaşar Kemal'in romanlarından etkilendiğim için... Orada idealist kaymakam karakterleri vardır. Benim siyasala giriş amacım kaymakam olmaktı. Ancak son sınıfta okulun yapısı çok değişti ve benim iki dersimden biri, hiç anlaşamayacağım bir hocanın insiyatifindeydi. Ben de okulu bıraktım ama her şeye rağmen kendimi siyasallı hissediyorum.
*
12 Eylül dönemini hatırlıyor musunuz?
Vahide Gördüm: Keşke herkes 12 Eylül'ü Altanlar gibi yaşayabilseydi. Ayrıca 12 Eylül'ü unutan ve reddedenler var. Altan Erkekli gibi bu dönemleri unutmayan insanlar çok olsaydı daha mutlu ve güzel bir yere gidebilirdik. 12 Eylül dönemlerini ben de hatırlıyorum.
*
Sizi o döneme ait rahatsız eden olay nedir?
A.G: 12 Eylül'ü yaşayan insanların bir inancı vardı ve o inançla yola çıkmışlardı. Her yer İstanbul değil. O dönemde insanlar
Türkiye'nin yönetim yapısını yorumlayıp, o yorum üzerinden bir şeyler yapmayı hedefliyorlardı. Şimdi 'ben burada iyiyim' ve 'olanlardan bana ne' diyorlar. İzmirde 3-4 sene önce bir doktora girdik arabayı kapıya bıraktık. Herkes balkonlarında duruyor. 15 dakika doktorda kaldık ve dışarı çıktığımızda arabanın camı kırılmış içinden bir şeyler alınmıştı. 80'lerden sonra bizde böyle bir toplum yapısı oluşturuldu, 'benim gelirim düşükse solcu olacağım, biraz para kazanırsam artık solcu değilim' diyebiliyorlar.
*
Vahide Hanım ile tanışmanız nasıl gerçekleşti Altan Bey?
A.G: 1991 yılında İzmir'e geldim. İzmir'de ajans sahibi arkadaşlarım sunuculuk yapmamı ve oyunculuk bölümünden de birkaç kişi bulmamı istediler. O dönem öğrencimiz olan Özgür Ozan tanıştırdı bizi.
İLK GÖRÜŞTE AŞIK OLDUM*
İlk görüşte aşka inanıyor musunuz?
A.G: Evet inanıyorum. Ben o zaman 34 yaşındaydım. Bir ara karşı karşıya oturduk ve içimden, 'eğer evlenirsem böyle bir insanla evlenirim' dedim.
*
Vahide Hanım sizin için de böyle mi oldu?
V.G: Ben okulda çok iyi bir öğrenciydim ve çok popülerdim. Bu yüzden kimin bana nasıl yaklaştığını çok iyi anlıyordum. Altan ilekarşılaştığımızda bana çok güvenilir bir hava yarattı. Bana sunduğu işi kabul ettim. Altan benim için çok birikimli, adam gibi bir adamdı. Üç ay içinde de evlendik.
A.G: 1 Aralık benim doğum günümdü. Bir kutlama yapacaktım fakat kimse gelemedi, Vahide ile ikimiz baş başa kaldık. Pembe şarap içiyorduk ve o sırada İzmir'e kar yağdı. Düşündüm ve "Yoldaşım olur musun?" dedim.
ALTAN BEĞENİLEN BİRİYDİ*
Siz nasıl cevap verdiniz?
V.G: Aslında Altan'da çok evlenecek adam tipi yoktu. Kadınlar tarafından beğenilen bir erkektir. Hâlâ benim gözümde öyledir. Bunu kıskandığım için değil, değer verdiğim için söylüyorum. Bir de ben daha öğrenciyim. Ne olacağı belli olmayan bir oyuncudan evlenme teklif alıyordum. Bana çeyiz hazırlayan anneme "Ben evlenmeyeceğim" dedikten üç ay sonra evlendim.
CENAZEYE GİDEMEDİM*
Sonra Vahide Hanım ile zorunlu olarak ayrı kaldığınız bir dönem olmuş...
A.G: Biz Ankara'da yaşadıktan sonra İzmir'e gidip geldik. 1994 yılında kızımız Alize doğdu. Beş yıl İzmir'de kaldık. Sonra Vahide'yi Adana'ya yolladılar. Vahide'nin iki ay yanımıza hiç gelemediği oldu.
V.G: Ben Adana'da çalışırken Alize tırnaklarını yemeğe başlamıştı. 'Bu bir dönem ve geçecek' dedim kendi kendime ama yedi yaşında bir çocuğu o duruma getirmiş olmak beni çok üzdü. Bir anneyle çocuğu birbirinden uzaklaştırmak ne kadar mantıklı olabilir... İnsana dair bir şey yaparken, bir o kadar da insanlık dışı şeyler yapıyorlar. A.G: 2003 yılında annemizi kaybettik. Bir insanın annesinin cenazesine gitmesi en doğal hakkıdır. Annesi öldüğünde Vahide'ye izin verilmedi. "Programımız değişmeyecek!" denildi. Vahide tiyatroya olan saygısından sezonu bittirdi ve o zaman istifasını verdi. Genel müdür üç gün sonra arayıp, alay eder gibi "Sana izin verelim İzmir'e git" dedi. Sonra hakkında soruşturma açıldı. İnanıyorum ki kötülük kimsede kalmaz.
*
Ne hissettiniz?
V.G: Annem sabah öldü ve ben akşam oyuna çıktım. Ölenle ölünmüyor, ama gelin bir de o gün benim içime sorun. Onu gömememek gibi bir duygu çok kötü...