İLİŞKİLİ HABERLER
Babaları yoktu ama babalar gibi başardılar...
Babaları yoktu ama babalar gibi başardılar...
TULUHAN TEKELİOĞLU
14.06.2008
"Yetimler tanrının emanetidir," derler. Babalarını kaybetmiş ya da ilişkisi kopuk büyümüş üç erkek, sevgiyi, sevgisizliği, öfkeyi, hüznü ama en çok da yetim kalma psikolojisini sorgulamış. Çocuk akıllarıyla, zorluklarla mücadele ederken, zaman zaman sormuşlar: "Tanrı bana neden yardım etmiyor?" Çocuk Mümin kızmış ona. Hatta bir dönem kayıtsızlaşmış. Mehmet Ali ise hep kaçmış. Sevilmemekten, hüzünden, mesuliyetten, üvey babadan... Kaça kaça dünyada sadece 100 insanda görülen bir hastalığa, 'kaçış sendromu'na yakalanmış... Özkan ise bol bol ağlamış. Okulda adı, 'Ankaralı ağlayan çocuk' kalmış... Hayatlarının başında büyük imkânları yokmuş, ama içlerinde güçlü istekleri varmış. Ve büyüdükçe fark etmişler, aslında tanrı tarafından kayırıldıklarını, özel yeteneklerle donatıldıklarını... Mehmet Ali Erbil, şansın hep yanında olduğunu anlatıyor. Özkan Pektaş, "Darüşşafaka'da bu kadar kitap okumasaydım, asla psikiyatrist olamazdım," diyor. Babası, o bir buçuk yaşındayken intihar eden kişisel gelişim uzmanı Mümin Sekman ise; "Yıllar sonra anladım ki içimdeki büyük işleri başarma genlerini ben seçip almadım, tanrı içime koydu," diyor. Büyük işler başarma tutkusu, içimizde ya vardır ya yoktur. Dünyanın en şanslı insanları, içlerinde 'güçlü bir insan olma hissi' ile doğanlardır. Onlar başarmak için yaşarlar... Aynen Mehmet Ali Erbil, Mümin Sekman ve Özkan Pektaş gibi...
* Babamın beni kucağına alıp sevdiğini gösteren bir fotoğrafımız yoktur. İyi bir baba örneği yoktu benim için. Kendi kendime sözler verdim, "İleride kendi çocuklarıma asla böyle davranmayacağım," diye.
* Annem kendinden küçük biriyle evlendiği için ister istemez bizi ikinci plana attı.
* Fazla yemek yiyenden nefret ederim. Belki üvey baba biz küçükken yemek yedirmediği için.
* Baba bizi yanında istemedi. Tek çare yatılı okuldu.
MEHMET ALİ ERBİL:
Üvey babam kahvaltıda yediğimiz zeytinleri sayardı
- Baba sevgisi alamadan büyümek bir erkek çocuğunu nasıl etkiler?
- M.A.E: Çok hissettim diyemem, baba sevgisini. Çok resmiydi ilişkimiz. Babamın mesleğini devam ettirdim. Aslında onun için özel olmam gerekirdi ama öyle olmadı.
- Kaç kardeştiniz?
- M.A.E: Üç kardeştik ve babamın mesleğini yapan bir tek benim. Biraz sert mizaçlıydı. Yalanı yoktu, mesleğinde düzgündü, karakter olarak da bir duruşu vardı. Ama gel gör ki, bize olan sevgisini belki gösteremedi.
- Çocuklarının hiçbirine mi?
- M.A.E: Tabii tabii. Kendi kendime hep sözler verdim, "İleride kendi çocuklarıma asla böyle davranmayacağım," diye...
- Dört yaşındaymışsınız annenizle babanız ayrıldığında... Hafızanızda ne kaldı, ayrıldıkları güne dair?
- M.A.E: Ayrılış gününü çok iyi hatırlıyorum. Baba evinden taksiyle anneannenin evine gidiş. O fotoğraf çok net kafamda. Annem çok sevecendi. Çok sever, kollardı ama daha sonra kendinden küçük biriyle evlendiği için ister istemez bizi ikinci plana attı ya da biz öyle hissettik. Babamın ikinci bir hanımı oldu. Uzun bir süre annem, ben ve ağabeyim bir arada yaşadık. Sonra annem yeni biriyle evlenince, bu sefer anne tarafından da dışlanmış gibi olduk: Boşanmalarının ardından annemin yeni biriyle evlenmesi, ikinci bir travma oldu bende.
- Kaç sene oldu babanızı kaybedeli?
- M.A.E: Yaklaşık 10 sene oldu. Bunları onunla konuşamadım. Kötü bir adam asla değildi ama çocukları ile olan ilişkisi hep resmiydi. Belki aldığı Osmanlı terbiyesinden. Babama 40 yaşına kadar 'baba' dediğimi hatırlamam. Hep 'babacığım'. Babamın yanında ayak ayak üstüne atmadım hayatta. Diğer kardeşimden farklıydım biraz. Hem kişiliğim hem dünya görüşümden kaynaklanan asi bir tarafım vardır. 21 yaşında devlet memurluğundan istifa ettim mesela. Çok radikal bir karardı, o yaşta birinin devlet memurluğundan istifa etmesi. Babama rağmen üstelik. Tiyatrodan kopmama asla razı olmadı. Televizyona geçmemi, sinemalarda oynamamı hiç istemedi babam...
- Babanıza rağmen mi televizyona geçtiniz?
- M.A.E: Evet, o hiçbir zaman istemedi bunu.
- Annenizin ikinci eşiyle aranız nasıldı?
- M.A.E: O günkü şartlarda düşünüyorum. Çok gençti bir kere. Annemden küçüktü. Yetişkin bir kadınla evlilik yapmak, onun çocuklarına babalık yapmak zor. Benim de başıma geldi bu, ilerleyen yaşlarımda. Çok olgunluk gerektiren bir şey. Üvey babam o olgunlukta değildi. Aslında annemle birbirlerini çok seviyorlardı. Yani annemle birbirlerinden kaynaklanan hiçbir sorunları yoktu. Sorunlar hep bizden çıkardı. Askeri doktordu. Babası da albaydı. Oradan aldığı eğitimi bize de uygulamaya kalkıştı.
- Dayak var mıydı?
- M.A.E: Dayak gibi şeyler yani, ama tam dayak yoktu da.
- Şu an hâlâ yaşıyor mu?
- M.A.E: Yaşıyor, yaşıyor...
Damadım kızımı çok sevsin
- Nasıl bir damat istersiniz?
- M.A.E: Kızımı çok sevsin. Baştan beklentilerimiz vardı... Yani istemezdim fantezi müzik yapan biriyle birlikte olmasını. Neyse bu konuları konuşmayalım...
- Sezin E: Babam şöyledir: Doğum günü düzenlenir mesela, 15 dakikadan fazla kalmaz.
- M.A.E: Yani o kendimden kaynaklanan bir şey. Kaçıyorum... Sıkılıyorum mesuliyetlerden.
- Nelerden hoşlanmazsınız?
- M.A.E: Fazla yemek yiyenden nefret ederim. Belki üvey baba biz küçükken yemek yedirmediği için. Hem talebeydi, hem annemle evlenmişti. Makarna yiyerek geçiniyorlardı. Öyle olduğu için, kahvaltıda yediğimiz zeytinleri sayardı mesela.
- Şimdi nasıl hayat?
- M.A.E: Şans çok önemli. Ben şanslıymışım. İşimi çok sevdim. Zaten, küçümsediğimden değil, ama çöpçü bile olsaydım o yörenin en iyi çöpçüsü olurdum. 12 yaşımdaydım, kıt İngilizcemle turist gezdiriyordum İstanbul'da.
- Çocuklarınıza nelerden kaçınmalarını söylüyorsunuz?
- M.A.E: Bir tek uyuşturucu konusunda hassasım. Zaten o konuda da diğer konularda da yüzümü hiç kara çıkarmadılar. Ben çok şanslı bir babayım. O konularda kendilerini çok uyardım, anneleri de öyle. İster istemez tehlikeli bir ortamda yaşıyorlar: O yüzden de ayaklarının yere sağlam basması çok önemli. Kültürü bir tek okuldan almaları da doğru değil. Özel yaşamlarında da kendilerini geliştirmeleri önemli.
- Birlikte ne yaparsınız?
- M.A.E: Tiyatroydu, sinemaydı, çok gideriz. Müzelere gideriz. Konserler... En son Kenan Doğulu'ya gittik. Birlikte dans ettik. Kenan Doğulu'nun sahneden attığı atkıyı üçümüz paylaşamayınca epey bir kavga ettik.
İLİŞKİLİ HABERLER
Babaları yoktu ama babalar gibi başardılar...
Yayın tarihi: 21 Haziran 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/21/ct/haber,28F7A0A235BC4B87B0F1643FCCA4559A.html
Tüm hakları saklıdır.