- Evde yoğun bakım ortamını, günlük hayat şartlarına uydurmayı nasıl başardınız?
- Ş.B: Sedat'ın solunumu yetmiyor. Onun için iki solunum cihazımız var, biri banyoda, biri yatak odasında. Üç kişi olunca hareket ettirmek çok daha kolay oluyor. Uykusu için ilaç kullanıyoruz. Çünkü hiç dönemiyorsunuz yatakta. Gece beyni daha hareketli oluyor. "Gündüzü dinlenerek geçirirsem akşamları çok daha dinç olurum," diyor. Akşamları çok yazdırmak istiyor. Bana, yengesine, abisine, ablasına yazdırıyor. Sağ gözüyle daha fazla yazdırıyor. Sol gözü yorulmaya başladı. Mehmet Ali (Erbil) gibi renkli renkli gözlükleri var. Ona bayılıyor. Eskiden güldürmeyi çok severdi bizi. Şimdi insanlar gelsin, mutlu oluyor. Başta korkuları vardı. 'Grip döneminde hastalık kaparım,' diye. Günde iki kez balgamını alıyoruz. Eğer almazsanız cihaz solunumu desteklemiyor, beyne oksijen gitmiyor. Moral önemli. Biz Sedat'ı hasta görmüyoruz. Çünkü beyni çok güzel çalışıyor. Sedat'a da sorulmadan hiçbir şey yapılmaz bu evde.
- Sedat hastalandığında kaç yaşındaydınız?
- Ş.B: Ben 29, Sedat 31'di. Çocuklarımız dört ve altı yaşındaydı. Şimdi üniversiteye hazırlanıyorlar... Allah böyle bir hastalık verdi. Olgunlaşıyorsunuz. İlk sırada kocam, çocuklarım, ailem var. Ondan sonra kapının dışındakiler. Eşimin ailesi, benim kendi ailemdir. Arkadaşlar, dışarıdakilerdir. Onlar sadece laylaylom.
Yayın tarihi: 7 Haziran 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/07/ct/haber,3DFAE87469FD4EAEA92C519FB06C41F7.html
Tüm hakları saklıdır.