Yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ya, ben de cazla kadını yan yana getirmek için düşünmeye başladım. Bir anda aklımda Türk caz severlerin yakından tanıdığı bir isim olan Nilüfer Verdi ile 'kadın ve caz' konusu çakışıverdi. Türkiye'nin ilk kadın caz piyanisti Nilüfer Verdi, 10 yıl arayla iki albüm hazırladı. Geçen yıl çıkardığı ve adını İzhar koyduğu albüm, üzerinde çok konuşulması gereken bir çalışma. Müziğin yanı sıra sanatçının toplumsal sorumluluğu ile ilgili önemli mesajlar veren bir albüm. Albümdeki bir parça Türk kadınının en büyük yarası olan namus cinayetlerine parmak basıyor. Bu nedenle Kadınlar Günü'nün anlam ve önemini dikkate alarak Nilüfer Verdi ile yaptığımız sohbetin müzikle ilgili kısımlarını daha başka bir yazıya bırakmaya karar verdim. İzhar'da büyük usta Kamil Özler'in gitarı ve düzenlemeleriyle Nilüfer Verdi'nin masum ama isyankâr piyanosunun tuşlarına serpilmiş besteleri, bas gitarda Kağan Yıldız'ın ve davulda Nedim Ruacan'ın sağlam işçiliği ile perçinlenmiş. Albümün Unutmayın adlı son parçası çok önemli. İşte Nilüfer Verdi ile konu döndü dolaştı bu parça üzerinde düğümlendi. Nilüfer Verdi bu albümü hazırlarken sadece müzikal kaygılardan hareket ederek yola çıkmamış. Albümüne neden İzhar adını koyduğunu eleştirel bir tavırla şöyle açıklıyor: "Köyde nasıl evlendiriyorlar insanları? Sormadan, etmeden... Benim çalışmalarımın içeriği ve ismi arasında böyle bir ilişki var; önce parçayı yapıp sonra ismini koyuyorum. Veya tersi oluyor. Köy düğünü gibi, birbirinden habersiz." "Bir gün bir radyo programı dinliyordum, çok üzüldüm," dedikten sonra başlıyor 'Açığa vurma' anlamına gelen İzhar'ı ve sözlerini şair Berrin Çağlar'ın yazdığı Unutmayın'ın öyküsünü anlatmaya: "Bir haber okudum gazetelerde. Antakya'da bir kız radyo programında istekte bulunuyor. Telefonu açıyor ve sevgilisi için şarkı istiyor. Babası da tesadüfen bu programı dinliyor. Ve 15-16 yaşındaki bu kızı şehir meydanında güpe gündüz öldürüyorlar. Aslında kızın sevgilisi de yokmuş, programa katılıp onun bir parçası olmak için atmış kafadan. Yaklaşık 100 yıldır iyiye doğru değişim geçiren bir toplumda 'töre'nin ardına sığınarak işlenen namus cinayetleri hiçbirimizin gözünü kapatacağı ve görmemezlikten geleceği şeyler değil." "Türkiye'de kadınların durumu çok vahim," diyen Nilüfer Verdi, bu bağlamda Kadınlar Günü'nü kutlamanın saçma olduğunu da düşünüyor: "Kadınlar Günü'nü kutlayarak erkek egemenliğini kabul etmiş oluyoruz. Kadınların kendi içlerinde ve hayattaki duruşlarını bir daha gözden geçirmeli. Ben herkesin eşit ve adil bir şekilde yaşamasını istiyorum. Ama ülkemizde durum farklı. Kırsal kökenli kadınlarımızın kendi kişiliklerini, şehiri kadınlara ulaşamayacak kadar uzak bulduğu için 'Ben zaten hiçbir zaman senin gibi olamam, al sana bende böyle olurum,' diyerek intikam alırcasına bir tavır sergilediğini düşünüyorum. Erkekler televizyon programlarına bile kumalarıyla çıkabiliyorlar. Bunu kadın yapsa, ortalık kan gölüne döner." New York'ta, sonra Boston'da Berklee College of Music'te önemli hocalardan piyano, armoni, düzenleme, kompozisyon dersleri alarak müzik eğitimini tamamlayan Verdi, "Aslında," diyerek son sözünü söylüyor: "Sorgulayan, araştıran, anlayan insandan ziyade, her önüne geleni ya da önüne konmuş olanı kabullenen bir Türk kadını profili hedefleniyor. Ben kadının ezilmişliğine ve aşağılanmasına karşıyım. Bence türban da kadını ezmenin ve aşağılamanın simgesidir. Buna isyan ediyorum."
Yayın tarihi: 18 Nisan 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/18/cm/haber,475030C8B8604D9A854AA1F9F86FCBA8.html
Tüm hakları saklıdır.