Gözünüz aydın ulusalcı yoldaşlar, Küba'da halkın cep telefonu, bilgisayar ve hatta DVD oynatıcı alabilmesine izin verilmiş! Mikrodalga fırın bile serbest.
Çünkü daha önce yasakmış.
Ayrıca isteyen artık araba da kiralayabilecekmiş...
Haberi aldığımda ben de tam da Cumhuriyet gazetesinde
"Fidel Castro'da Atatürk sevgisi ve hayranlığı" gibilerden bir şeyler okuyordum. Makale miydi reklam mı, hatırlamıyorum.
Bu olup bitenlerin bir
"halk devrimi" olduğu söyleniyor (Castro'nun yaptığı halk devrimi değil, bürokrat devrimiymiş.)
Halk devriminden önce Küba'da bilgisayar kullanımı serbest, fakat satışı yasakmış.
Devrim bunlarla da kalmıyor: Küba'da artık isteyen uluslararası otellerde de kalabilecekmiş. Eskiden bu da yasakmış. (Rusya'da da yasaktı, bize bir
"otel pasaportu" vermişlerdi, onu kapıda oturan KGB yetkililerine göstermeyen -ya da on dolar rüşvet vermeyen-giremiyordu.)
Fidel'in kardeşi Raul reform yapıyor, umarım Küba Yargıtayı Başsavcısı Alfredo Rodriguez onu mahkemeye vermez. (Böyle bir adam yok, ben uydurdum.)
Küba'da ortalama ücret on yedi dolarmış.
Bu gelirle cep telefonu, bilgisayar ve fırın alınamayacağına göre, yeni özgürlük, aslında
"turistlerle iş tutan" hanımları ilgilendiriyor.
Bu hanımlar ve de yolcu pisliğinden çöplenen bütün hancılar, Küba'nın yeni burjuva sınıfını oluşturacaklar. (Rusya'da da öyle oldu.)
Fakat
"orospu" yazıp yeşilleri üstüne dökünce,
"haminnenin mesleği" ortaya çıkmayacak ilerleyen yıllarda... Rusya'da da öyle olmakta.
Küba deyince akla şekerkamışı tarlaları, köpekbalıkları ve sakallı devrim muhafızları, Havana deyince de kıyıya vuran sert dalgalar, kaldırım kenarlarında çürümeye terk edilmiş en yenisi 1958 modeli Amerikan arabaları, yarı çıplak esmer kızlar ve yalın ayak başı kabak çocuklar gelir... Türk komünistleri de Küba'nın
"çocuk doktorluğu" alanında kaydettiği gelişmeleri anlatmayı çok severler. Ferhan Şensoy, ilkokul öğrencilerine bedava defter kalem dağıtılmasından çok etkilenmişti. Öte yandan,
"tüketim sorunu yok çünkü tüketecek hiçbir şey yok" diyordu.
Türkiye'de
"Kübacılar" vardı, şimdi de var, Castro öldükten, Küba kapitalizme döndükten sonra da olacaklar.
Eskiden bizde
"Arnavutçular" da vardı... Eski ve en küçük eyaletimizi, imparatorluğun kurucu, yönetici ve merkez ülkesine örnek gösteriyorlardı (Hıncal, sen bu satırı okuma.)
12 Eylül öncesi, bizim Arnavutçular'ın en hızlı günlerinde, İstanbul'a bir Arnavut sinema bürokratı gelmişti... Herif ne dedi, bilir misiniz?
"İlk renkli filmimizi yapmayı başardık" dedi!
Küba deyince akla elbette Robert Redford, Lena Olin, Andy Garcia, Dustin Hoffman falan da gelir. 1959 yılbaşı... Diktatör Fulgencio Batisa'nın
"Amerikan kerhanesinde" işbirlikçiler viski içiyorlar, kumar oynuyorlar, çiftleşiyorlar ve çılgınca eğleniyorlar... Perez Prado orkestrası ünlü
"Kiraz Pembesi ve Elma Çiçeği Beyazı" mambosunu çalıyor (Hıncal, sen bu satırı oku.)... Devrime kadar sakalını kesmemeye yemin etmiş Fidel, Ernesto ve adamları da adım adım başkente doğru ilerliyorlar... 31 Aralık 1958 gecesi...
Şimdi öğrendim ki, diktatör Batista döneminde Küba'da iki yüz kırk bin otomobil varmış, aynı günlerde, Menderes Türkiyesi'nde yüz bin. Onların nüfusu yedi milyon, bizimki o zaman otuz beş milyon.
Batista Kübası, Latin Amerika'nın en zengin ve okuma yazma oranı en yüksek ikinci ülkesiymiş (birincisi Arjantin)... Gayrı safi milli hasılası Portekiz'den ileriymiş!
Castro Atatürk'ten etkilenmiş, ha?
Emperyalistleri kovalamak açısından mı söylüyorsunuz, yoksa parti kapatma, militarist oligarşi, tüketim yokluğu, kapalı ekonomi, sıfır muhalefet açısından falan mı söylüyorsunuz?
Yayın tarihi: 2 Nisan 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/02//haber,74FE7F3967554748A939B0280E37BAFB.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.