Ne garip bir kısır döngü... En sevdiğimiz dizileri, filmleri bölen, dakikalarca sürüp, hepimizi usandıran reklam kuşaklarına sinir oluyoruz. Ama reklam gelirleri olmasa bunca film, dizi ve programın yayınlanma şansı olmadığını da biliyoruz. Kanal yönetimleri ve reklamverenler de RTÜK'ün tüm düzenleme çabalarına rağmen, "sinir katsayımızı" test etmeye devam ediyorlar. Kuşakları, izleyicinin dayanma sınırına kadar uzatıp, sonra azaltır gibi yapıyorlar. Bir süre sonra bir bakmışsınız ki RTÜK'ün tüm düzenleyici kurallarının orta yerinde kara delikler açılmış ve reklam kuşakları neredeyse 10 dakikaya uzamış...
TAZMİNAT KAZANDILAR
İsveç'te iki yönetmenin, filmlerini reklamla bölen televizyon kanalı TV4'e açtığı dava, geçen hafta karara bağlandı. Mahkeme, reklam aralarının "seyir zevkini bozduğuna" hükmedip, kanalın 50 bin dolar tazminat ödemesini kararlaştırdı. Benzer bir olay yıllar önce İtalyan televizyonu RAI'de yaşanmıştı. Bir film yönetmeni, eserinin en can alıcı sahnesini reklam kuşağıyla bölen televizyon kanalını dava etmiş ve hatırı sayılır bir tazminat kazanmıştı. Gerçekten de bir yönetmenin yıllarca üzerinde kafa patlattığı dramatik örgünün, güttüğü tüm kreatif ve sanatsal kaygıların hiçe sayılarak, eserinin "parça parça" edilmesi kabul edilebilir gibi değil. Bizde şimdilik bu duruma itiraz eden yönetmen çıkmadı. Belki de tüm fikri hakların ve telifle ilgili müeyyidelerin önemsiz sayıldığı bir coğrafyada yaşadıklarına hükmediyor ve kapıldıkları bu umutsuzluk, harekete geçmelerini engelliyordur. Hatta belki de yaşadıkları ekonomik zorluklar nedeniyle, "Bir televizyon kanalı filmimi/dizimi yayınlasın da isterse, 100 parçaya bölsün" diye düşünüyorlardır. Bu arada bazı kanallarda reklamsız filmler yayınlanıyor. Sponsor firma, filmin ya da dizinin gösterimi sırasında ekrana gelmesi gereken tüm reklam kuşaklarını "indirimli tarifeyle" satın alıyor. Sonra da film öncesinde kocaman harflerle ekrana şunu yazdırıyor: "Bu filmi filanca kuruluşun katkılarıyla reklamsız izleyeceksiniz!" Hep söylerim, "reklamın kötüsü de olur" diye... Dizinin en kritik yerinde izleyicinin heyecanını, coşkusunu, keyfini bölen sponsor kuyumcunun logosu, seyircinin şuur altına mutlaka "olumsuz" bir imaj kazıyacaktır. Seyirci, keyfini kaçıran o logoyu ve ismi gördüğü yerlerden "uzak durma" eğilimine girecektir. Oysa kendisine "reklamsız film ya da dizi izleten" marka ile arasında gizli ya da açık bir "gönül bağı" oluşacaktır. Reklamların izlenme oranlarının giderek düştüğü şu günlerde, sektörün ileri gelenlerinin "seyirci bıkkınlığı" na ve izlenmeyen reklamlar için sokağa atılan onca paraya çare bulma konusunda daha fazla proje üretmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Bugünkü Tüm Yazıları
Televizyonda "reklamın iyisi" nasıl olur?
Yayın tarihi: 22 Mart 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/22/gny/haber,061FB9712FCF46F2A0D6C1B74B2874ED.html
Tüm hakları saklıdır.