İLİŞKİLİ HABERLER
Gazetelerde bir çalışanlar vardır bir de eli kıçında dolaşanlar!
Gazetelerde bir çalışanlar vardır bir de eli kıçında dolaşanlar!
Tam 31 yıldır köşe yazarlığı yapıyor. Eylül ayında stent takılana kadar günde 16 saat çalıştığını söylüyor. Hatta, gece yarılarına kadar gazetede çalıştığı için 'Vakit'in gizli yayın yönetmeni' diye adı çıktı. "Her zaman işim önce gelirdi, eşim de bunu bilirdi," diyor. İşte son günlerin en çok tartışılan yazarı Hasan Karakaya'nın SABAH Pazar'a anlattıkları......
Herkes merak ediyordu onu; kimdir bu adam? Eline düşeni hırpalıyor, küfrediyor, hedef gösteriyor, hop oturup hop kaldırıyor. Boynuna haç takan Müslüman kızlara çatıyor... Bale kursu açanları 'Müslüman mahallesinde salyangoz satıyor' diye yerden yere vuruyor... Sırf Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Beşiktaşlı diye, ilkokul üçten beri tuttuğu takımıyla ilişkilerini bir süreliğine 'dondurabiliyor...' Orhan Pamuk için "Yemek yediği kabın içine pislemedi mi?" diye yazılar yazıyor... Fazıl Say'a "Ulan sen hiç Türkiyeli olmadın ki; arkanı dön ve çık git" diyerek ayar çekiyor... Ahmet Hakan'a 'yatağına işeyen yazar' diye takılıyor... Vitali Hakko'nun ölümünü birinci sayfasından veren İslamcı gazetelere itinayla teessüflerini iletiyor, Yahudilik üzerine uzun uzun yazılar döşeniyor... Kimine göre haddini aşıyor, kimine göre 'süper' yazıyor... Sert üslubu, fanatikliği, küfürleri ve tabii Ahmet Hakan'la girdiği polemikler yüzünden son yılların en tartışmalı isimlerinden... Türkiye'nin en fanatik dinci, radikal gazetesi Vakit'te yazıyor. Ama artık Vakit okumayanlar bile onun adını biliyor... Bu röportajı okumanız için gerekenleri sıraladım. Buyurun tanışın kendisiyle lütfen...
- İslamcı basının, hatta Türk basınının en sivri, en sert, en küfürbaz yazarı olduğunuzu kabul ediyor musunuz?
- Yani... İlla böyle yazılar yazayım amacım ya da düşüncem yok! Bu tamamen doğaçlama gelişiyor. Birçok yakınım, tanıdığım da aynı şeyi söyler; duygusal yönü ağır basan bir insanım. 'Manyaklık derecesinde duygusal' derler bana. Dolayısıyla olaylar olması gerekenin dışında geliştiğinde, biraz sert tepki veriyorum. Küfürbaz meselesine gelince, bunu reddediyorum!
- Karısına bile küfrettiğiniz köşe yazarları var, yapmayın!
- Başörtülü oldukları için okuyamayan kızlara '200 milyonu bastır soyunsunlar, 300 milyonu ver başka şey yapsınlar' diyen Fatih Altaylı'ya yazılmıştı o yazı. Çok ağır bir saldırı vardı. Ben de 'Bu parayla oluyorsa, sizin yakınlarınız da bunu yapar mı?' manasında söyledim. Evet, sertti ama onun ifadeleri de çok sertti.
- Böyle davrandığınız için mutlu oluyor musunuz peki?
- Hayır, aslında çok rahatsız oluyorum. Bir söz var ya; adı çıkmış dokuza inmez sekize diye... Küfürbaz kelimesi yapıştı bana ve bir türlü atamıyorum. Ama şunu da söyleyeyim; artık aldırmıyorum. Herhalde kanıksadım!
- Sonra pişman oluyor musunuz böyle yazılar yazdığınız için?
- Hayır, kesinlikle! Hiçbir yazımdan pişman değilim, ben kesinlikle düşünerek, hesap ederek falan yazı yazan biri değilim. Belki, mahkemeleri düşünerek dozajı biraz düşürüyorum ama çok fazla düşünerek yazmıyorum.
- Peki gazeteye dönelim... Yine tartışma yarattınız yeni yılın ilk günlerinde; 'Yılbaşı Rezilliği' diye manşet attınız. Yılbaşının kutlanması sizi neden rahatsız ediyor gazete olarak?
- "Biz aslında Noel'i değil, yılbaşını, yeni bir yıla girişi kutluyoruz" diye savunma yapıyor herkes ama bütün doneler sizi Hıristiyanlığa götürüyor! Mesela bir çam ağacı var, ona asılan çoraplar, çanlar var. Bunların hepsi Hıristiyanlığın simgesi, bunların bizi asıl benliğimizden uzaklaştırdığını düşünüyoruz. Karşı olmamızın nedeni bu...
- Yani yılbaşının kutlanmasına değil Noel simgelerine karşısınız, öyle mi?
- Adam kutlayacaksa kutlasın, zaten kutluyor, evinde eşiyle dostuyla içki içmesine bir şey dediğim yok ama bu topluma yerleşiyor, kanıksanıyor artık! Noel Baba'ydı, çamdı falan derken, ister istemez ben soruyorum, biz kimiz?
- İnsanlar çam ağacıyla kendini mutlu hissediyorsa kime ne bundan?
- Ertesi günkü taciz fotoğraflarını gördünüz! Taksim yılbaşının simgesi bir yer, herkes orada, turistler de yılbaşına girmek için Taksim'e gelmiş. Bu insanlar kolay kolay bir kadına tacizde bulunmazlar, mutlaka içki içtiler. İçen insan ne yaptığını bilemez, beyinle bağlantısı kesilir. Hemen her yıl oluyor bunlar, biz bunu gündeme getirmeye, buna vurgu yapmaya çalıştık. Yoksa evinde kutlasın!
'YILBAŞI REZİLLİĞİ' BAŞLIĞI
- Türkiye'de sadece yılbaşı diye taciz olmuyor ki, ne yazık ki her zaman, her yerde taciz var!
- Çok iyi bir noktaya temas ettiniz, biz de asıl kimliğimizden uzaklaştıkça bunların olabileceğini söylüyoruz. Mesela sigaraya yasak geliyor ama içkiye gelmiyor, 'mahalle baskısı' deniliyor.
- İçkiye de mi yasak gelsin?
- Zararlıysa o da zararlı! Duyarlılık gösterilmeli...
- Ertuğrul Özkök de yazmış bugün (perşembe)... Dubai'de, Katar'da, Suudi Arabistan gibi Müslüman ülkelerde yılbaşı âdetleri değişiyor, kutlamalar yapılıyor. Bizde ise tersine... Bu, 'zındıklık' olarak yorumlanıyor. Hedef gösterme değil mi bu?
- Hayır, kesinlikle! Kartel gazeteleri olarak tabir ettiğimiz gazetelerin, türban ya da başörtülü bir kadın resmini gösterip 'Bu nasıl bir görüntüdür' diye sorması hedef göstermeye girer ama 'yılbaşı rezilliği' manşetinde sadece eleştiri vardı. Sokakların kusmuklarla dolmaması, tacizlerin olmaması için bunu söylüyoruz. Yani olaya dini açıdan, İslami açıdan bakıyoruz. İslam'ın içkiyi, sigarayı, bütün kötü alışkanlıkları yasaklamasından hareket ediyoruz. Cenab-ı Allah bir şeye yasak koyduysa bunda bir hikmet olduğuna inanıyoruz. Bu görüşü ifade etmek için de yılbaşı bir vesile belki...
İLİŞKİLİ HABERLER
Gazetelerde bir çalışanlar vardır bir de eli kıçında dolaşanlar!
Yayın tarihi: 3 Şubat 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/03/pz/haber,449B4D45C35A48E5BCDB364DBA0FC2F9.html
Tüm hakları saklıdır.