Tuvalden podyuma

"Kendimizi George Michael'ın Freedom klibinde gibi hissettik". Louis Vuitton defilesinin ardından böyle diyecekti Marc Jacobs. Klipteki gibi Linda Evangelista, Cindy Crawford yürümüyordu podyumda belki ama, günümüzün bütün ünlü modelleri ardı ardına sıralanıyordu. Carmen Kaas, Natalia Vodianova, Angela Lindvall ve hatta Stephanie Seymour ile Naomi Campbell'ın bile aralarında bulunduğu tam 12 manken, hemşire kıyafetleri içinde, Daft Punk'ın bu defile için özel olarak hazırladığı müzikler eşliğinde yürüyordu. Ağızlarını, peçe gibi siyah dantel maskeler gizliyor; başlarını ise hemşire kepleri süslüyordu. Her kepin üzerinde bir harf vardı. Büyük resim, hemşireler yan yana dizildiğinde ortaya çıktı: Kepleri Louis Vuitton yazısını oluşturuyordu. Ama 'süper hemşireler' değildi bu sıra dışı defilenin baş aktörleri. Ellerinde taşıdıkları ve beyaz ağırlıklı formaları sayesinde daha da dikkat çeken çantalardı spotların altındakiler. İzleyiciler, Marc Jacobs'ın Amerikalı ünlü sanatçı Richard Prince ile birlikte tasarladığı yeni çantaları görmek için oradaydı. Defilenin sonunda, çağdaş sanatın en bilinen ve eserleri milyon dolarlara satılan Prince ile modanın küçük prensi Jacobs'ın işbirliği hedefine ulaşmıştı. Modaseverlerin şaşkınlık, beğeni ve kiminin de eleştirisine rağmen koleksiyon, daha satışa sunulmadan Wallpaper dergisinin tasarım ödülünü almayı başardı.

MODA MI, SANAT MI?
Richard Prince imzalı Louis Vuitton 2008 koleksiyonunda, sanatçının 'Nurses' (hemşireler) resimlerinin etkisi aşikâr. Prince'in 1950'lerden kalma, aynı adlı ucuz roman serisinin kapaklarından esinlenerek yaptığı resimler, öncelikle podyumda hayat buldu. Çantaların bazılarının üzerinde yazılar dikkat çekiyor. Ancak sanatseverler, bunların Prince'ın Jokes adlı çalışmalarından esinlenilerek yapılan tasarımlar olduğunu hemen anlayabilirler. Tablolarındakilere benzer fıkra ve espriler, Louis Vuitton'ların dış yüzeylerini süslüyor. Check Prints çalışmalarından ilham alarak yaptığı çantalar ise, önümüzdeki sezon tekrar tekrar karşımıza çıkacak 'Moda mı, sanat eseri mi?' tartışmasına erken giriş yapmamıza neden oluyor. Prince, aslında Marc Jacobs'ın Louis Vuitton için işbirliği yaptığı üçüncü sanaçı. Jacobs marka için 2001 yılında Stephen Sprouse, 2003'te de Takahashi Murakami ile çalışmıştı. Murakami imzalı çantalar, Louis Vuitton'un en başarılı koleksiyonlarından biri olarak görülüyor ve hâlâ çok satılıyor. LVMH'nin başkanı Bernard Arnault'un sık sık kendisine gelip "Ne zaman yeni bir sanatçıyla çalışacaksın?" diye sorduğunu anlatan Jacobs, uzun süre boyunca "Zamanı gelince," diye cevap verdikten sonra bir gün aniden Richard Prince gelir aklına. O aralar Prince, Guggenheim'daki retrospektifine hazırlanıyordur. Diğer sanatçıların aksine Louis Vuitton'un getireceği şöhrete pek de ihtiyacı olmayan Prince, arkadaşı ve hayranı Jacobs'ı kıramaz. Ve eline tutuşturulan ipek baskılar üzerine farklı desenler çalışır.

ÖVEN DE VAR, YEREN DE
Şubat ayında satışa çıkacak koleksiyon, erken ödülünün yanı sıra farklı tepkiler de aldı. Kimileri, Prince'in parlak renklerini, sprey ve suluboya efektleri ile hatalıymış gibi duran baskılarını beğenmiyor; 'ucuz' buluyor. Çantaları Louis Vuitton'un 'kimliğine yakıştıramayan' da var. Nispeten ileri görüşlü moda eleştirmenleri ise bu derece avangard bir koleksiyonun, çok satılmasa bile markanın değerini artıracağı görüşünde. Şöyle diyorlar: "Çantaları zaten çok satan bir markanın herkesten yaratıcı ve ilerici olması şart. Eğer değişmezse, güç kaybeder. Jacobs da bunu iyi biliyor. Zaten bu nedenle Richard Prince'le çalışmış. Böylece Louis Vuitton'u enerjik ve gündemde tutmaya çalışıyor". Jacobs ise eleştirilere şöyle yanıt veriyor: "Bu tarz klişe ve bayağı gibi duran şeyler, aslında Louis Vuitton'a uyuyor. Çünkü eskiden Fransız modası da böyleydi. Fransızlar öyle kitch şeyler yaparlardı ki, nefret etseniz bile bir parçası olmak isterdiniz." Bakalım bu işbirliği en çok kime yarayacak? Marc Jacobs ve Prince'in ününe mi, Louis Vuitton markasına mı, yoksa Çin'deki sahte çanta üreticilerine mi?