Biraz Terim, biraz Parreira
Geçtiğimiz sezon düşme hattında aldığı Sivasspor'u bu sezon zirvede tutuyor. Takımı sadece topladığı puanlarla değil oynadığı futbolla da takdir topluyor. Ama o varlığını teknik direktörlükle sınırlandırmıyor.
Kazanılacak kupaların kendisini tatmin etmeye yetmeyeceğini söyleyerek arkasında kalıcı eserler bırakmak için çabalıyor. Teknik direktörlük mesleğini Türkiye'deki anlayışın aksine İngiliz tipi bir menajer gibi yürütürken, sosyal projelerle de hem Sivas şehrine hem de Türk futboluna katkı yapmaya çalışıyor. Sivasspor'un başarılı Teknik Direktörü Bülent Uygun, Tam Saha Dergisi'ne verdiği röportajda her soruya cevap verdi. İşte Bülent Uygun'un röportajının ayrıntıları;
Teknik direktörlüğe adım atma süreciniz ilginçti. Karol Pecze kötü sonuçların ardından ayrılmak zorunda kaldı ve siz bir anda teknik direktörlüğe getirildiniz. Başlangıçta "Ben bu işi götürebilir miyim?" gibi bir şüphe duydunuz mu?
Aslında bu işe yeni başlamadım. 4.5 yıldır Sivasspor'daydım. Yarım sezonluk futbolculuk ve ardından da menajerlik dönemim var. Zaten geçtiğimiz sezonun sonunda teknik direktörlüğe gelecektim. Ancak Pecze döneminde yaşananlardan dolayı bu göreve biraz daha erken başladım. Aslında futbolculuk döneminde profesyonelliğe adım attıktan itibaren çalıştığım teknik adamların iyi yönlerini hep not aldım. Güvenç Kurtar'dan Yılmaz Vural'a, Fatih Terim'den Parreira'ya, Osieck'e kadar hepsinin özelliklerini topladım. Takımın başına geçmem gerektiğinde, Fatih Terim Hocamla oturup mantalite, sistem, taktik ve metot üzerine saatlerce konuştum. Onun Milan ve Fiorentina'daki antrenman sistemlerini Sivasspor'da uyguladım.
Futbolcuların büyük bir bölümünün saha içinde bulundukları dönemde teknik direktör gibi düşündüğünü sanmıyorum. Sizi böyle düşünmeye yönelten neydi?
Böyle düşünmeyenler yıldız oyunculardır. Yıldızlığın getirdiği bir ukalalık olur içlerinde. Zico'nun teknik adamlıkta bu kadar geç kalması da belki böyle açıklanabilir. Yıldız oyuncu kendisini "Bir gün teknik direktör olacağım" diye yetiştirmiyor. "Nasıl olsa benim bildiklerim bana yeter" diye düşünüyor.
BABAMIN ÖĞÜDÜNÜ TUTTUM
Ancak siz de oynadığınız dönemde yıldızdınız. Diğerlerinden farkınız neydi?
Benim babam Güreş Milli Takımları'nın antrenörüydü. Futbola başladığım andan itibaren "Oğlum, futbolu bıraktıktan sonra da işi antrenör olarak sürdüreceksin. Dolayısıyla şu andan itibaren antrenörlüğün gerekleri nelerse al, sindir ve zamanı geldiğinde tecrübelerini de katarak uygula" demişti. Benim farkım bu olsa gerek.
Fatih Terim'den nasıl yararlandığınızı anlattınız, onunu dışında başka kimlerden hangi özellikleri aldınız?
Mesela Güvenç Hocam, oyuncularını sabah erkenden kaldırmazdı. Futbolcusunun uyumasına müsaade ederdi. Bunu mutlaka uygularım. Yılmaz Hocamın oynamayan futbolcularla diyaloğu çok iyiydi, ona da çok dikkat ederim. Parreira üst seviyede bir taktisyen, Osieck de üst seviyede bir kondisyonerdi.
Siz göreve başladıktan sonra, küme düşme hattındaki Sivasspor müthiş bir ivme kazandı ve geçen sezonki başarı çıtasını bu sezon çok daha yukarılara taşıdı.
Bu sezona daha sonra geleceğiz ama başlangıçta neleri değiştirdiniz?
Belki de Türkiye Ligi'nin 50 yıllık tarihinde hiçbir hocanın başaramadığını başardım. 17. sıradan aldığım takımı 5.'liğe kadar yükselttim. Buradaki avantajım şuydu. Uzun zamandır kulübün içindeydim ve takımın oluşumunu, transferlerini, oyuncuların yapısını, karakterlerini çok iyi biliyordum. Hepsinin sorunlarıyla ilgileniyordum. Babasının başı dertte, ben koşturmuştum. Yatırım yapacak, ben ilgilenmiştim. Çocuğunun sağlık problemi var, ben kan bulmuştum. Yani takımın başına bir teknik direktörden öte, Bülent ağabeyleri gelmişti. İlk gün onlara "Burada bulunduğum süre içinde hepinize hizmet ettim. Şimdi de siz bana hizmet edeceksiniz. Sonuçta benimle birlikte hepimiz başarıyı yakalayacağız. Bu işin sistemini, analizini, programlarını, bilimini herkes kadar ben de biliyorum. Ama benim yüreğimdeki sevgiyi hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz. Yeri geldiğinde hepinizin önünde paspas olabilecek bir insanım. Benim felsefem bu. Mecnun Odyakmaz'ın beni yetiştirdiği bir ortamda benim tarzım bu" dedim.
"Mecnun Odyakmaz beni yetiştirdi" derken, Sivasspor'a gitmeden önce mi tanışıyordunuz Başkanla?
Mecnun ağabeyle 15-16 sene öncesinden tanışıyoruz. Bu kardeşlik bağı ise 1999 depreminde birçok yakınımı ve tüm malvarlığımı kaybetmemden sonra kuruldu. O dönemde bana maddi-manevi destek olan, kendimi futboldan soyutladığım anlarda bana ağabeylik yapan bir insan Mecnun Odyakmaz.
TÜM BÜTÇEMİZ 13 TRİLYON
Asıl çıkışı bu sezon yaptınız. Sezon başında transferde nasıl bir planlamanız vardı, hedeflerinizin ne kadarına ulaşabildiniz?
Ulaşamıyorsunuz. Çünkü size verilen yıllık bütçe, transfer de dâhil 13 trilyon lira. Bu parayla, birinci, ikinci, üçüncü tercihlerinizi değil, 300 bin dolarla alabileceğiniz en iyi oyuncuyu transfer etmeye çalışıyorsunuz. Ama başlangıçta beğenilmeyen, eleştirilen, hep bir kulp bulunmaya çalışılan bu oyuncuların oluşturduğu takım bugün herkese kök söktürüyor.
Sezon başında kâğıt üzerinde bakıldığında bu kadronun bu noktaya gelebileceğini kimse tahmin edemezdi. "Futbolda her şey para veya isim değil" gerçeğinin önemli bir örneği olarak gösterilebilirsiniz herhalde.
Aslında bir şeyleri anlatmamız lazım. Başarı gelip geçici bir durumdur. Bu sezon başarılı olduk. Ertesi sezon kan uyuşmazlığı olabilir. Tüm doğruları yapsanız, daha yüksek bedellerle transfer yapsanız bile istediğiniz sonuca ulaşamayabilirsiniz. Peki, ben ne yaptım? Karakterine, futbolculuğuna inandığım insanları topladım ve onlara biraz önce söylediklerimi anlattım. Onlara "Önce kendinizi seveceksiniz. Her idmana çıkacağınız gün de yeni bir sevgiliyle buluşuyormuş gibi buraya geleceksiniz. Formayı giymeyi hak ettiğinize beni inandıracaksınız. Maçta ise öyle bir mücadele edin, bireysel yeteneklerinizi öyle güzel sergileyin ki, yenilseniz bile rakip taraftarlar sizi alkışlasın" dedim. Nitekim bunun örneklerini de çok defa yaşadık.
Bugün herkes Mehmet Yıldız'dan, Mohammed Ali'den, Musa'dan, Hayrettin'den, Sedat'tan, Abdurrahman'dan bahsediyor. Bir sezon önce esamisi okunmayan oyuncuların bir kısmı şimdi Milli Takım'a çağrılıyor. Adeta sınıf atladılar. Oyuncularınızın kişisel gelişimine nasıl katkılarınız var?
Bizim bir kendi tarzımız var. Doğru olduğuna inandığım antrenman metotlarım ve iyi bir analiz programım var. Futbolculuk yıllarımdan bu yana iyi bir analizci olduğumu düşünüyorum. Türkiye'de 3-4 senedir analizler devreye girdi ama ben 20 senedir bu analizleri yapıyorum.
Nedir bu analizlerin inceliği?
Bir futbolcunun neler istediği, neler yapması, nelere odaklanması gerektiği, maç içinde neler yaparsa daha faydalı olabileceğiBunların hepsi birer analizdir. Aslında her takımın 8-10 tane 'scout'u olması lazım ama Türkiye'de öyle bir şey yok. Ben bir futbolcu alırken önce 'scout'larım izliyor, sonra ben en az iki defa izliyorum. Beğenirsem onunla yemeğe çıkıyorum. Sonra iki gün antrenmanlarını izliyorum, arkadaşlarıyla ilişkilerini gözlemliyorum, gece hayatı ya da içki problemi var mı diye araştırıyorum, ondan sonra transferini yapıyorum. Yani oyuncuyu alayım, burada düzelteyim gibi bir düşüncem yok. Bu arabanın kaportası veya motoru değil ki, düzeltebilesin.
BENİM HEDEFLERİM ÇOK FARKLI
Aslında sizinki sıkıntılı bir iş. Avrupalı teknik adamlar bu tip sorunlarla ilgilenmezler, çünkü onlara gelene kadar bu sorunları çözecek ekipler vardır. Onlar saha içine yoğunlaşır.
Sıkıntılı gibi durduğu doğru. Mesela Kore'den futbolcu satmak için menajerler geliyor, ben Kore'deki işadamlarını Sivas'ta 100 milyon dolarlık yatırım yapmaya ikna ediyorum. İş merkezi kurmaya karar veren bir arkadaşımı aldım getirdim, Sivas'ta 50 trilyonluk iş merkezi kurduruyorum. Dönüyorum, Dikimevi'nin Sivas'ta kalması için uğraşıyorum. Evet, normalde hiç bir teknik direktör bu işlerle uğraşmak istemez. Ama bunlar beni mutlu ediyor. Çünkü benim yaşam felsefem farklı. Hayattayken hiç kimseden dua beklemiyorum. Ama öyle güzel şeyler yapayım ki, öldükten sonra insanlar arkamdan Fatiha okusun istiyorum. Benim tarzım bu. Eğer bunlarla uğraşmazsam kendimi bir hiç yerine koyarım. Futbolda başarılı olunur, tamam. Ama ben hep bireysel anlamda başarıyı düşünen bir adam değilim ki. Şampiyonluk kupasını Sivas'a götürmeyi, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu elde etmeyi tabii ki istiyorum. Bunları antrenörlük kariyerimdeki başarı olarak istiyorum. Ama benim esas isteklerim farklı.
Neler mesela?
Birincisi, Türkiye'de tam teşekküllü sporcu sağlığı hastanesi ve rehabilitasyon merkezi, aynı yerde huzurevi gibi de kullanılabilecek bir tatil köyü. Zaten bunun için 100 dönüm arsayı Futbol Federasyonu'na bağışlattırdım. Antalya'da Kadriye Belediye Başkanı Sayın Hüseyin Kantoz, bu iş için arsayı bağışladı. Bunun dışında futbolcuların alacaklarından yüzde beşinin kesilerek bir emeklilik fonu oluşturulmasını istiyorum. Futbolcular için bir vakıf, bin sendika kurmak istiyorum. Aynı şeylerin hakemler için de hayata geçirilmesini istiyorum. Bunları yaptığım zaman kendimi başarılı olarak addedeceğim. Eğer teknik direktör olduğum dönemde yapamazsam, Futbol Federasyonu Başkanı olarak yapacağım. O da olmazsa Spordan Sorumlu Devlet Bakanı olarak yapacağım. Bu konuda son derecede kararlıyım.
Tekrar sahanın içine dönersek, "Keşke kadromda olsaydı" dediğiniz oyuncular var mı?
Olmaz mı? Servet, Gökdeniz, Hakan Şükür ve Mehmet Topuz'un kadromda olmasını çok isterdim. Bu dört oyuncu kadromda bulunsa, bu ligin şampiyonuyum diyebilirdim.
Yabancı oyuncularınızın tümünden aynı verimi alamıyorsunuz. İnsanın aklına ister istemez, "Bu takımın elinde 6 iyi yabancı olsa acaba nerede olur?" sorusu geliyor.
Cvetkov gibi çok kaliteli bir oyuncum var ama Balili ve Mehmet'i yedek bırakamıyorum. Üç forvetli oynadığımız 5 maçta Cvetkov da sahadaydı ve biz bu 5 maçı da kazandık. Ancak rakibin durumuna göre her zaman üç forvetle oynayamıyorsunuz. Unutmayın, Türkiye'de tek forvetle oynayan büyük takımlar var. Gine Milli Takımı'nın 21 yaşındaki stoperi Diallo'yu bonservisi dâhil 300 bin YTL'ye aldım ancak sakatlandı. Çok iyi bir oyuncu olduğunu sezonun ikinci yarısında göreceksiniz. Sylla takıma geç katıldığı için idmansızdı. Ama genel anlamda ben yabancılarımdan memnunum.
Bugün iki tür anlayış var futbolda. Birisi "Önce sonuç" diyor, diğeri "Ben iyi futbol oynayayım, sonuç zaten gelir" düşüncesinde. Siz galiba ikinci görüşe yakınsınız.
Ben ikisine de yakınım. Eğer rakip bana üç puanı veriyorsa ben almaya hazırım. (Gülüyor) Bir kere futbolda olmazsa olmazlarım var. Ben maçı kazanacağım diye futbolu çirkinleştirme veya entrika yapma taraftarı değilim. Ama tabii ki rakibimin eksik yönlerini analiz edip kendi takımımın iyi yönlerini öne çıkartarak kazanmak isterim. 37 maçta 24 galibiyetim var ve bu büyük bir başarı. Bugün Türkiye Ligi'nde en fazla galip gelen takımız. Sivasspor en çok gol atıp en az yiyen takımlardan birisi.
Evet, o da ilginç aslında. Sivasspor'u çift santrforla, orta sahadan hücuma dönük iki veya üç oyuncuyla ve beklerini de yine hücuma katarken görüyoruz. Doğal olarak çok gol atıyorsunuz ama en az gol yiyen takımlardan da birisiniz. En iyi savunma hücumdur diye mi düşünüyorsunuz?
Evet, aslında doğru. Ben oyuncularımdan, dinlenmeye karar verdiklerinde pas yapmalarını istiyorum. 15-20 pas yapın, dinlenin, sonrasında hücum edin diyorum. Ama eğer rakibi eksik yakaladıysak yorgunken bile saldırmalarını istiyorum.
HER OYUNCUNUN ALTERNATİFİ HAZIR
Geçmişte şampiyonluğa yaklaşan Anadolu takımları oldu ancak hiçbirinin sonu gelmedi. Siz Sivasspor'un bu noktadaki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Geçmiş örneklere bakıyor musunuz?
Bazen bu işleri yaparken stratejik oyunlar oynuyorum. Futbol aslında satranç gibi. Büyük takımlar yıllar boyunca Anadolu takımlarıyla oynadı. İyi oynayan futbolcuyla temasa geçtiler, 500 milyara oynarken 1.5 trilyon verdiler ve takımların dengelerini bozdular. Şimdi Anadolu takımı olarak ben oyun oynuyorum. Diyorum ki, "Şampiyon ol-ma-ya-ca-ğızNiye futbolcumu strese sokayım? Ben Kocaelispor'da oynarken bunları yaşadım. Bu nedenle "Şampiyon olmak istemiyorum" diyorum. Benim isteğim, futbol adına bireysel yeteneklerini sergileyen, sahada mücadelesi yapan, iyi şeyler sunan ve bunun karşılığını alabilirse almaya çalışan bir takım olmak. Diyorum ki, "Futbolcu satarım ama adam satmam." Bizde satılamayacaklar başkan, taraftar ve formadır. Bunun dışında ben dâhil herkes satılabilir. Diğer hocalardan farkım, onlar Avrupa'da 10 maç izlerken ben 100 maç izledim. Menajer olduğum dönemde her hafta Avrupa statlarındaydım. Dolayısıyla transfer için elimde çok geniş bir oyuncu portföyü var. Niye "Futbolcumu satarım" diyorum, çünkü alternatifleri hazır.
Anadolu'da çıkış yapan teknik adamlar İstanbul takımlarından teklif aldıklarında buradaki hedeflerini bir yana koyup, tabiri caizse bu tekliflerin üzerine atlıyor. Gerçi baştan beri anlattıklarınızdan böyle bir tavır içinde olmayacağınız belli ama yine de sormam lazım; siz böyle bir teklif karşısında nasıl davranacaksınız?
Bana teklif gelmedi mi, çok geldi. Ama ben yapmam gerekenleri tamamlamadan başka yere gitmeyi düşünen bir adam değilim. Burada aldığım paranın üç katı teklif edildi ama dedim ya ben adam satmam. Burada gerçekleştirmek istediğimiz hayallerimiz var. Sivasspor'u şampiyon yapmak, kalıcı başarılar elde etmek istiyoruz. Şu takımdan birkaç milyar fazla para alayım ya da dört büyüklere gideyim gibi hayallerim yok mu? Var tabii. Ama oralara gidene kadar kendimi her açıdan geliştirmek istiyorum. Gideceğim takıma Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu kazandıracak potansiyele ulaştığım zaman bu kararımı uygulayacağım. Henüz kendimi bir şeyi başarmış olarak görmüyorum.
ZICO'NUN AVRUPA PERFORMANSINI BEĞENİYORUM
Süper Lig'de beğendiğiniz teknik adamlar var mı?
Zico'yu Avrupa kupası maçlarında beğeniyorum. Zico da geldiğinde benim gibi bir stajyerdi aslında. Geçmişinde Japonya dışında bir deneyimi yoktu. Ama Fenerbahçe gibi dünya çapında bir takımının başına geçti. Bunu küçümsemek için söylemiyorum çünkü çok büyük bir futbolcuydu ve bana da küçükken "Zico" derlerdi. Onun hayranı olarak büyüdüm. Ancak Türkiye'yi henüz analiz edemedi. Çünkü yardımcıları Türkiye'yi iyi tanımıyor. Bence bizim ligimizi tanıdıkça başarısı da artacaktır.
Ülkemizde inanılmaz bir teknik adam sirkülasyonu yaşanıyor. Aykut Kocaman, Nurullah Sağlam, Ziya Doğan, Rıza Çalımbay, Mesut Bakkal gibi düne kadar umutla bakılan genç teknik direktörler bugün işsiz. Bu konuda neler söyleyeceksiniz? Kötü gidişin baş sorumlusu teknik direktörler mi sizce?
Bu konuda Futbol Federasyonu'na önemli bir görev düşüyor. Federasyon her sezon benim kulübüme 3 trilyon lira lige başlama parası veriyor. 3 değil 2.9 trilyon lira ver; kalan 100 milyar lira ile altyapı hocalarımın birine 5, diğerine 3 milyar lira maaş bağla. Ufku geniş, A takıma çıktığında şut çekmesini, pas atmasını, ters kademeye girmesini bilen futbolcular yetiştiren bir teknik direktör ordusu kurulmasını sağla. O zaman A takımların başındaki genç ve idealist teknik adamların da işi kolaylaşacak ve başarıyı mutlaka yakalayacaklar.
Peki, neden kulüpler o paranın 100 milyarını ayırıp da altyapı antrenörlerine sözünü ettiğiniz maaşları kendileri vermiyor?
O mümkün değil. Ben Türkiye'deki en güçlü teknik direktörüm. Bu güç, yönetim kurulunun bana inancından kaynaklanıyor. Parayı bana verirler, ben istediğim oyuncuya, istediğim şekilde dağıtırım. Ama ben, "Altyapı antrenörüme 5 milyar lira maaş vereceğim" desem, oradaki 20 yönetici beni döver. Başkandan başkası da kurtaramaz (Gülüyor). Anadolu'daki imkânları geniş takımlara bakıyorsunuz, çoğu daha yeni yeni tesis sahibi oluyor. Üstelik trilyonlarca borçları var.
Siz Sivasspor'da tesisleşme anlamında neler yaptınız?
Ben şampiyonluğu tesisler anlamında kazanmaya çalışıyorum. Eski Başbakan Yardımcımız Sayın Abdüllatif Şener'in başlattığı ve valiler boyunca silsile yoluyla gelen çabayla inşa edilen en güzel tesise sahip olmak üzereyiz. Yine Sayın Şener'in sayesinde, tesislerin yanındaki 100 dönümlük arazi bize tahsis edildiğinde oraya dev bir alışveriş merkezi, otomobil satış plazası, düğün salonu, tenis kortları, basketbol sahaları, yüzme havuzları, kulüp idari binası, futbolcular için villaların bulunduğu bir tesis yapacağız. Bugün ise 1000 tane altyapı oyuncusunun yetiştirilebileceği tesisimiz bitmek üzere. A takımın kalacağı beş yıldızlı tesisler, PAF ve Süper Lig takımlarımızın kalabileceği mekânlar, ayrıca iki tane çim saha, iki tane de suni çim sahamız var. Üçüncü çim sahamız da hazırlanıyor. Geri kalanlar tamamlandığında ben şampiyonluk turu atabilecek seviyeye gelmiş olacağım. Teknik adamlar, başarısızlıkta en kolay pay çıkarılacak insanlar oluyor. 24 oyuncuyu gönderemeyeceğine göre teknik adamı gönderiyorsun. Bence teknik direktörlerin yapması gereken, sadece takımla ilgilenmek değil, bu işlerle de uğraşmak. Ben yeri geliyor inşaata çıkıp amelelik yapıyorum, yeri geliyor çimleri kesiyorum, yeri geliyor futbolcunun odasını dizayn ediyorum. Üstelik bunlardan da mutluluk duyuyorum.
EKİBİM BENİ ARATMIYOR
Bu kadar bölünme zaman içinde size zarar vermez mi?
Benim avantajım ekibimi çok iyi kurmuş olmam. Ben bu işlerle uğraşırken takım içindeki görevlerim aksamıyor. Antrenmana çıkmasam bile, programlarım bellidir ve yardımcılarım bunu en iyi şekilde uygular. Takımın işleri zaten ilerliyor. Ben diğer işlere ağırlık vererek şehri de bir şekilde havaya sokuyorum. Ama şehrinizdeki art niyetli insanlar "Bu adam bu işleri milletvekili olmak için yapıyor" demeye başladığında şevkiniz kırılabiliyor. Bakın, ben Trabzonspor'u bırakıp Zonguldakspor'a gittim. Bunun nedeni, depremde Adapazarı'ndaki hemşerilerimi, akrabalarımı göçük altından çıkaran maden işçilerine destek vermekti. "Kulüp kapanacak" dediler, ben 3.Lig'deki takıma gittim. Başkan iflas etti, onun yerine geçtim. Mecnun ağabeyin gönderdiği paraları o kulüp için harcadım. Onlarla birlikte Amele Birliği'nde kaldım. Takımı şampiyonluğa kadar getirdim ama averajla kaybettik. Ama tüm bunlara karşılık bazı art niyetli insanların davranışları nedeniyle bırakıp döndüm. Benim yapım bu.
Peki, biraz önce saydığım teknik adamların bir anda konumlarını kaybetmesi sizde de bir endişe oluşturuyor mu? Yarın ayağınız tökezlediğinde "Bir gün benim de başıma böyle şeyler gelebilir" diye düşünüyor musunuz?
Antrenörlükte her sezon başarılı olacaksın diye bir kaide yok. Eğer böyle bir başarısızlık yaşanırsa, gider sözünü ettiğim diğer işleri organize ederim. Sonuçta antrenörlük bilgimi kaybetmeyeceğim için bir sezon sonra yeniden teknik adamlığa dönebilirim. İnsanlar istiyor ki "Sana 10 trilyon verdim, takımı şampiyon yap." Hadi canım sen deBaşkaları 100 trilyonluk takımları şampiyon yapamazken ben 10 trilyonluk takımı nasıl şampiyon yapacağım? Fularını bağlamış birisi, "Bülent şampiyon olamayacağını biliyor da onun için böyle söylüyor" diyor. Tamam kardeşim, ben zaten 10 trilyonluk takımı şampiyon yaparsam senin orada ne işin var? Bu arada "50 trilyonluk takımı şampiyon yaparım" iddiasında da değilim. Çünkü futbol enteresan bir oyun. Zaten sonucu kestirilemediği için insanlara güzel geliyor.
Sivasspor şampiyonluğu istiyor ama bu hedefe ulaşmak için şehirden gereken desteği alabiliyor mu?
Destek?.. Şampiyonluk?.. Taraftar?.. Futbolculara maç başı ödemelerimizi yapamadık. Şimdi soruyorum, destek veriyorlar mı? Vermiyorlar. Kazandığımız puanların karşılığında Federasyondan aldığımız paranın dışında Başkanın ve yönetim kurulunun sırtına yüklenmiş bir kulübüz. Şimdi herkes başarının bir kenarından pay istiyor. Burada bir paylaşım yapılacaksa en başta Başkan, sonra da yönetim kurulu gelir. Bununla birlikte biz de ekip olarak mutfakta iyi bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
Sakaryaspor'da sizi ve birçok ünlü oyuncuyu yetiştiren Ekrem Karaberberoğlu ile görüştüğümde kendisini ziyaret eden birkaç talebesinden birinin de Bülent Uygun olduğunu söylemişti. Ekrem Hoca'nın oğlu Esat Karaberberoğlu de sizin teknik ekibinizde. Bir dönem vefasızlığa uğramış bir oyuncu olarak vefa sizin için önemli bir erdem galiba.
Aslında ben vefasızlığa uğramadım. Türk futbolu zaten vefasız. Ben bugün bir noktaya geldiysem Ekrem Karaberberoğlu sayesinde geldim. Sakaryaspor'da ilk başladığımız gün Ekrem Hoca bize oturmayı, kalkmayı, çatal-bıçak tutmayı, örfümüzü, âdetimizi öğretti. Hepsinden önemlisi vefayı öğretti. Sonra da futbol topuna vurmayıDolayısıyla bize böylesine emek vermiş bir insanı unutmamız mümkün değil. Ben anamın, babamın elini öpmeden önce gidip onun elini öperim. Ama Sakaryaspor'un, gol kralları, milli oyuncular yetiştirmiş böyle önemli bir insanın kıymetini bilmemesi beni de kırıyor ve üzüyor.
Yayın tarihi: 2 Ocak 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/02//haber,932D35BFB98348EFA1E661C0ED0DAECA.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.