GEÇEN hafta Popstar Alaturka'ya "Kim sanatçı, kim değil?" tartışması damgasını vurmuştu. Armağan Çağlayan yüreklilik ile patavatsızlık arası bir çizgide görüşlerini dile getirirken Ebru Gündeş ve Bülent Ersoy'u "şarkıcı", Orhan Gencebay'ı ise "üretimi" nedeniyle "sanatçı" ilan etmişti. Belli bir yere kadar haklı olabilir. Ama "Dönülmez Akşamın Ufkundayım" şarkısını bir benim karga sesimden, bir de Bülent Ersoy'un billur gırtlağından dinleyin. "Sanat" işte o zaman ortaya çıkar. Bir insan eğer kitlelerin ruhunda güller açtırabiliyorsa, onların ayaklarını yerden kesebiliyorsa, hitap ettiği gözleri, kulakları ya da beyin hücrelerini usul usul okşayabiliyor, onları duygular ve düşünceler evreninde farklı yolculuklara çıkarabiliyorsa ona "sanatçı" denir. İster ürettiği, isterse "üretmeden sadece seslendirdiği" bir şarkıda... Bir de "sanatçı" unvanını ne tek tek kişiler, ne de kuruluşlar verebilir. Krallar, kraliçeler kılıçlarını omuzlarına değdirdikleri kişileri şövalye ilan edebilirler belki ama asla "sanatçı" ilan edemezler. "Devlet sanatçılığı" kavramının bu denli tartışma konusu olmasının nedeni işte bu "işlevsizlik" tir. Gerçek sanatçıyı bulunması gereken mevkiye sadece "halk" oturtur. Gerisi lâf-ı güzaftır. Umarım bu gece bu konu "gerektiği" şekilde tartışılır ve "doğru" bir sonuca ulaştırılır.
Yayın tarihi: 30 Aralık 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/30/gny/haber,3457EB8487054E1D8740E719CBC2E320.html
Tüm hakları saklıdır.