kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 26 Kasım 2007, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Günaydın 
AYŞE ÖZYILMAZEL

Sadece Ayşe'yiz!

Bizde yalan yok! Çok şaşırdım... Röportaja giderken beklediğim Ayşe Arman bu değildi. Ha; "Ne bekliyordun?" diye sorarsanız; tek kişilik bir fener alayı, hafif bir köpek balığı edası, "Bak şimdi ben sana neler soracağım, sen de nasıl döküleceksin" tavrı, baskın, yırtık bir kadın! Ama tam tersi çıktı 'Büyük Ayşe'. Konuşurken çok sakin. Geride duruyor. İşine gelince kaplan kesiliyor tabii. Heyecandan ölüyor da belli etmiyor. Saçları yakından şahane gözüküyor. Yüzü benim küçücük elimin içine sığacak kadar minicik.

OYUNSUZ VE MUTLU

Her haliyle size değer verdiğini belli ediyor. Hiç tartışmasız çok seksi ve bu durumdan da pek memnun. Dış görünüşe önem veriyor. Aynı anda kırk tane işi bir arada yapabilecek kadınlardan. Ailesiyle ilgili yazdığı yazılar doğru. Hani insanın özel hayatı saçına, bakışına, konuşmasına yansır ya... O çok mutlu! Fakat en büyük numarası; çaktırmaması. Hem oyunsuz bir kadın, hem de kafasının bir yerinde her zaman 'B planı' olanlardan. Benim gibi içinden geçeni yüzüne naklen yayın yapanlardan ve 'neyse halimiz görelim' tadında yaşayanlardan değil! Röportaja başlamadan soru başlıklarını bana söylemek istiyor. Tam benim tersim yani. Babam olsa sorularımı çıtlatmam! Diyorum ki; "Ben istemem, siz sorun, nasılsa ben bas-konuş insanlardanım." Ama o size öyle hazır, duruma öyle hakim ki; soruları okuması sonucu asla değiştirmeyecek belli.

AHMET HAKAN DURUMU

Çok zeki. Şeytan tüylü. Usul usul kanınıza giriyor. En basit soruları sorup, sizin en özel şeylerinizi öğreniyor. Fevkalade profesyonel. Röportajda karşındakini çözme taktiği ise sessizliğe yatması! Siz çok önemli bir şey anlattığınızı düşünürken o sadece gözlerinize bakıp "Hııııı" çekiyor. Dediğinizi anlamamış gibi yapıyor. O es verince; sessizliğe, anlaşılamamaya dayanamayıp konuşuyorsunuz siz de. Neyse işte, ben de konuştum Ayşe'ye. Seve seve... Öyle güzel bir giriş yazısı yazmış ki bayıldım! Annem beni bu kadar iyi anlatabilir miydi acaba? Sanmam. Kendisine teşekkür ederim. Şimdi de hazır ayaktayken iki küçük detayı düzelteyim. Röportajda okuyunca bir şeye çok güldüm, birine de "Hay Allah" dedim. Komik olan Ahmet Hakan meselesi tabii... Ayşe geçen seneki Hasan Pulur olayını sordu bana; sonra konu Ahmet Hakan'a geldi. Şimdi ben onun bu konulara girmesini istemezdim ya, kendisi sevdiğim köşe yazarlarındandır ya. Derdimi anlatmaya çalışırken, şöyle bir hal çıkmış; "Ben onu çok beğenirim, yazılarını, üslubunu, kendisini, her şeyini..." Her şeyini? Nasıl yani? Tövbe tövbe! Okuyunca başladım gülmeye. Genel olarak beğendiğim bir yazar olduğunu anlatmaya çalışırken iş nerelere gelmiş. Özetle; rica edeceğim boşu boşuna yanlış anlamlar çıkartmayalım!

LİSTEDE KİMLER YOK Kİ!
Gelelim 'Hay Allah" kısmına. Şimdi Hıncalım'la ilgili konuşurken diyorum ki; "Hıncal Uluç daha evvel de birilerine yardımcı oldu, yol verdi, e n'oldu? Hangisi başarılı oldu? Nerelerdeler şimdi?" Buyur buradan yak kızım Ayşe (Kendimden bahsediyorum!). Bu da yazının numarası! Mimik yok, jestler yok, tonlama yok! O zaman ortaya böyle yanlış bir anlam çıkıveriyor işte! Benden başka Hıncal'ın yol verdiği kim başarılı oldu ki? Sadece ben! Sadece ben! Amanın! Tövbe de! Ne haddime! Baksanıza listede kimler yok ki? Emre Aköz, Mansur Forutan, Fatih Altaylı, Hakan-Utku... Hatta siz Haşmet'i (Babaoğlu) kim futbol yorumcusu yaptı zannediyorsunuz? Neyse ne, yeter ki kalpleri kırmayalım. Bir de Ayşe'yi öpelim ve balık sofrasına bekleyelim. Hani balığımı sadece sevdiklerimle paylaşırım demiştim ya. Buyursunlar efendim!