kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 17 Kasım 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

Birbirimizi bağışlama gerekliliği üzerine...

ATİLLA DORSAY
ATİLLA DORSAY
27.10.2007
İLİŞKİLİ HABERLER
Birbirimizi bağışlama gerekliliği üzerine...
Fatih Akın'ın son filmi, zaman içinde klasik olmaya aday, hatta belki şimdiden klasik sayılabilecek filmlere özgü o kolay tanımlanamaz büyüyü taşıyor: Sade, yalın, her şeyin son derece dengede olduğu, etkisini damarlarınıza zerk edilen bir ilaç gibi yavaş, ama kesin biçimde duyumsadığınız ve de o etkiyi sanki ömür boyu taşıyacağınızı size hissettiren filmlerden... Bu sanki Inarritu etkisi taşıyan bir mozaik-film. Dördü Türk, ikisi Alman altı kişi arasında geçen (Pirandello'ya nazire olarak söylersek, 'Altı kişi yazarını arıyor' değil, ama 'Altı kişi hikâyesini arıyor!') ilişkiler toplamı. Ama Inarritu kadar Paul Haggis'den ve onun Crash filminden de söz edilebilir. Bu altı kişiden 'Alamancı' dul ve emekli Ali, bir genelevde tanıştığı yaşı geçkince, ama hâlâ alımlı Türk kadını Yeter'i dost tutmak istiyor. Yerel tutucu Türk gençlerinden ürken Yeter, bunu kabul ediyor. Ali'nin yetişkin oğlu Nejat, Bremen Üniversitesi'nde Alman edebiyatı dersleri veren bir profesördür. O da babasının bu belki de son isteğine direnmiyor. Ama nerdeyse kaza eseri Yeter'i öldüren Ali'nin sonu, hapis oluyor. O sırada, Yeter'in Türkiye'deki eylemci ve militan kızı Ayten de tutuklanmaktan kurtulmak için, ayakkabıcı olduğunu sandığı annesini bulmak üzere Almanya'ya gelmiştir. Kader onu orada, başına buyruk Alman kızı Lotte'yle tanıştırıyor. İkisi de sorunlu iki genç kız, çok yönlü bir ilişkiye giriyorlar: Birbirlerini hem cinsel açıdan, hem de bu yalnızlık diyarında gerçek birer gönül dostu olarak seviyorlar. Ayten Alman makamlarınca yine Türkiye'ye postalanınca, Lotte de ardından İstanbul'a geliyor. Daha sonra, Lotte'nin, boşanmış eski bir 68 kuşağı militanı olan annesi Susanne da peşinden... Bu şaşırtıcı film, çağımızın özellikle Türkiye ile Almanya ilişkileri çerçevesine, ama aynı zamanda tüm Avrupa, hatta dünya sorunları çerçevesine ustalıkla yerleştirilmiş simge-insanlara dayanıyor. Ama bu simgesellik, bu temsil edici olma özelliği, onların aynı zamanda son derece iyi betimlenmiş, etli-canlı insanlar olmasını engellemiyor. Değinilen temalar arasında, klasik ahlakın çöküşü, Türkiye'nin AB kapısındaki bitmeyen bekleyişi, ilerigeri kalmış ülkeler çelişkisi, göç ve göçmenler olayı, kültürün evrenselliği (Goethe öğreten bir Türk öğretmen!), kuşaklararası çatışma, giderek diyalog imkânsızlığı, globalizasyonun her ülkedeki gençler arasında karşılaştığı evrensel muhalefet, son derece çekici, ama aynı ölçüde ölümcül olabilen bir dünya megapolü olarak İstanbul gibi çok farklı şeyler var. Farklı, ama hepsi de son derece ilginç... Trabzon-İstanbul-Bremen ve Hamburg arasında mekik dokuyan bu dokunaklı hikâyeler toplamı, genelde soğuk, kurşuni renklerle anlatılmış bir hüzün bulmacası gibi. Filmin, son derece güncel olaylara yaslandığı halde bu denli 'klasik olma' duygusu vermesi, başlı başına sanatsal bir mucize. Bu, bir çarpıcı dramatik olaylar silsilesi: Emsalsiz Hanna Schygulla'nın konuşmamızda bana dediği gibi, hemen her kahramanın sevdiği bir insanın ölümüne alışmaya çalıştığı bir kederler karmaşası. Buna rağmen, çağdaş bir sadelikle, görece bir minimalizmle anlatılmış: Hiçbir şeyi abartmıyor, altını çizmiyor. Schygulla'nın otel odasındaki canhıraş çığlığı, belki bu Batılı bakışın sarsıldığı ve oryantal bir mateme dönüştüğü tek sahne olarak, belleklere yerleşiyor. Yaşamın Kıyısından, birbirimizi anlama, bağışlama ve diyalog kurma gerekliliği üzerine bir film. Ve sanki Angelopoulos'un Sonsuzluk ve Bir Gün filmindeki sahili hatırlatan bir Karadeniz kıyısında geçen o final sahnesini de sanırım hiç unutmayacağız. Zaten filmin tümü gibi...

YAŞAMIN KIYISINDA * * * *
(Auf der Anderen Zeite)/ Yönetim ve senaryo: Fatih Akın/ Görüntü: Rainer Klausmann/ Müzik: Shantel/ Oyuncular: Nurgül Yeşilçay, Baki Davrak, Hanna Schygulla, Patrycia Ziolkowska, Tuncel Kurtiz, Nursel Köse, Yelda Reynaud, Erkan Can, Güven Kıraç, Nejat İşler/ Türk-Alman ortak yapımı.
Haberin fotoğrafları