"Türk futbolunun problemi savunma"
Edouard Cisse, Fransa Ümit Milli Takımı'nda geleceğin yıldız adayları arasında parladı.
Ülkesinde PSG, Rennes ve Monaco, İngiltere'de de West Ham formalarını giydi. Monaco döneminde kariyerine Şampiyonlar Ligi finalini ekledi. Sahadaki soğukkanlı duruşunun aksine son derece hazırcevap ve sempatik. Ona göre Türk futbolunun temel sorunu, hep beraber hücum ederken, aynı anlayışı savunma için göstermemek.
Cisse'nin Tam Saha Dergisi ile yaptığı röportajda kendisine sorulan sorulara verdiği cevaplar şöyle:
Fransa U21 takımında oynadığın dönemde yetenekleri Patrik Vieira ile karşılaştırılan bir oyuncu oldun. Ancak kariyerin onun kadar parlak bir gelişme göstermedi. Bunu neye bağlıyorsun?
Fransa Milli Takımı 1998'de Dünya Kupası'nı kazandı ve Patrick Vieria da o ekibin bir parçasıydı. Her ne kadar o kadroda fazla oynama şansı bulamasa da o grubun içindeydi. Fransa 2000'de Avrupa Şampiyonu oldu ve Vieira yine o gruptaydı. Tabii iki önemli turnuvada şampiyonluk yaşamış bir oyuncu olarak kariyeri de o ölçüde parlak geçti.
U21 Takımı'nda senden vazgeçemeyen Domenech şu anda Fransa A Milli Takımı'nın başında. Onunla diyaloğun sürüyor mu? Senin için A Milli Takım'da oynama kapıları halen açık mı?
Domenech bütün oyuncuları izliyor ve elbette beni de takip ediyor. Ancak şu anda o bölgede oynayan Vieira ve Makalele var. Biri 34, diğeri 31 yaşında. Takımın da tecrübeye ihtiyacı olduğu için onlar oynuyor. Ama Domenech'in beni de yakından izlediğini biliyorum.
Tigana, Fransa'da siyaholmanın zorluklarından söz etmiş ve bu nedenle milli takımın başına getirilmediğini söylemişti? Bu görüşe katılıyor musun? Sen kendi özelinde böyle bir sıkıntı yaşadın mı?
Esasında oyuncu olarak değil ama seçici olarak gerçekten sıkıntı yaşanmış olabilir. Ancak ileride Fransa Milli Takımı'nın başında siyahbir teknik adam olmayacak diye bir kural yok.
LYON'A GİTMEMİ ENGELLEDİLER
Paris Saint Germain'e transfer olduğun ilk dönemde oynama şansı bulamadın ve sürekli kiraya gönderilen bir oyuncu oldun. Bu biraz da seni anlayacak bir teknik adamla karşılaşmamanla ilgiliydi galiba.
1998-99 sezonunda Rennes'e kiralık olarak gittiğim zaman 19 yaşımdaydım. O dönemdeki isteğim tüm maçlarda oynamaktı. Çünkü başka türlü tecrübe sahibi olma şansım yoktu. O yaşta Paris Saint Germain'de tüm maçlarda oynayamayacağımı biliyordum. Rennes'e gittim ve bir sezon sonra geri döndüm. 2002-2003 sezonunda da İngiltere'ye West Ham'a gittim. O dönemde takımın başında bulunan teknik direktörle pek uyuşamıyordum. O sırada Olympique Lyon beni transfer etmek istiyordu ama teknik direktörüm bu transferi engelledi. Çünkü Lyon, Paris Saint Germain'in önemli rakiplerinden biriydi ve rakibin eline böyle bir koz vermek istememişti. Ben de o zaman İngiltere'ye gittim.
Monaco'ya kiralandığın dönemde Deschamps'la kendini bulduğun söylenebilir. Sanırım o dönem futbol kariyerinin en yüksek noktasıydı. Monaco'da oynadığın dönemle diğer sezonlar arasında şartlar açısından ne gibi farklar vardı?
Evet, en iyi seviyeyi yakaladığım dönem gerçekten de Monaco'ydu. Çünkü Monaco'da Şampiyonlar Ligi finali oynamıştım. Deschamps beni 18 yaşımdan beri izleyen ve çok iyi bilen bir teknik direktör. Ben Fransa U21 Takımı'nda oynarken A Milli Takım'la birlikteydik. Deschamps A Milli Takım oyuncusu olarak bizim maçlarımızı da takip ediyordu. Monaco'nun başına gittiğinde fırsatını bulduğu an beni transfer etti.
Elbette oynadığınız takımdaki atmosfer çok önemli. Monaco'da Didier Deschamps ve oyuncu grubuyla birlikte mükemmel bir hava yakalamıştık. Bu atmosfer de bizi Şampiyonlar Ligi finaline kadar taşıdı. Elbette böyle bir atmosfer içinde benim de performansım yükseldi. Deschamps bütün oyunculara çok yakındı. Onun bu insani yönü takımdaki herkesi etkilemişti.
Beşiktaş'tan önce bir de yurt dışı denemen var. Bir sezon Premier Lig'de West Ham'da görev yaptın. Fransa dışında yaşamak seni nasıl etkiledi?
Farklı bir lig ve farklı bir kültürdü. Premier Lig İngiltere'de de yakından izlenen bir ligdir. O dönemde 24 yaşındaydım ve benim için çok iyi bir tecrübe oldu.
İngiltere'deki yaşamla İstanbul'dakini kıyaslarsan uyum açısından kendini nerede daha rahat hissettiğini söyleyebilirsin?
İstanbul'a çok çabuk uyum sağladım. Her şey çok iyi gidiyor. Çok büyük ve güzel bir şehirde yaşıyorum. Dostluklar, arkadaşlıklar her şey harika.
PSG'ye son dönüşünde bir de Vahid Halilhodzic'le çalıştın. Halilhodzic Türkiye'de de görev yapan bir teknik adam ve yıldız oyuncularla arası pek hoş birisi değil. Sen o dönemi nasıl değerlendiriyorsun?
Vahid Halilhodziç için biraz kendisini seven bir teknik direktör olduğunu söyleyebilirim.
İLK TEKLİFİ DEL BOSQUE'DEN ALMIŞTIM
Beşiktaş'a transferine gelirsek, ilk teklifi aldığında neler düşündün?
Esasında ilk teklifi aldığımda gelmedim. Çünkü Beşiktaş benimle iki sezon önce ilgilenmişti. O dönemde takımın başında Del Bosque vardı ve beni istemişti. Ancak bu teklif Monaco'da geçirdiğim o üst düzey sezonumdan sonra gelmişti ve ben de "Şimdi değil ancak ileride olabilir" cevabını vermiştim.
Fransa ve İngiltere Ligleri Avrupa'nın beş büyük liginden ikisi. Bu iki ligde oynadıktan sonra Türkiye'ye gelmek kariyer açısından bir ilerleme olarak değerlendirilebilir mi?
Ben olaya bu şekilde bakmıyorum. Bu işin bir şeması yok bence. Önemli olan benim futbolculuğum ve gösterdiğim performans. Hangi sezon nerede oynadığımdan çok, sezonlar ilerledikçe benim futbolcuğumda nasıl bir gelişme var diye bakıyorum. Esasında bütün ligler az-çok zorlu geçiyor. Ben de kendime baktığımda her sezon biraz daha ileriye gittiğimi görüyorum.
Buraya gelmeden önce Türk futbolu hakkında neler biliyordun, hangi oyuncuları tanıyordun mesela?
Daha önce Türkiye'ye hiç gelmemiştim. İstanbul'u ilk kez görüyorum. Ama tabii Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray gibi takımların isimlerini duyuyordum. O dönemde Hakan Şükür, Nihat Kahveci ve Emre Belözoğlu gibi oyuncuları da tanıyordum.
Beşiktaş'a gelmeden önce Pascal Nouma'dan bilgi aldığını duymuştum. Pascal sana neler anlatmıştı?
Esasında buraya gelmeden önce ilk konuştuğum kişi Nicolas Anelka'ydı. Türkiye'de futbolun ve Beşiktaş'taki tesislerin genel durumu hakkında bilgi almıştım. Anelka bana tesisleşme konusunda Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin çok üst düzeyde olduğunu söylemişti. Beşiktaş'a gelmeye karar verip imza attıktan sonra Nouma'yla konuştum. O da bana çok iyi bir tercih yaptığımı söyledi, taraftardan bahsetti ve "Türkiye'nin en iyileri onlar, stattaki atmosfer mükemmel" dedi.
HİÇBİR YERDE BÖYLE TESİS GÖRMEDİM
Tesislerden söz açılmışken, Porto maçından önce L'Equipe gazetesine verdiğin röportajda Beşiktaş'ın sahip olduğu tesislerden övgüyle bahsetmişsin. Bu konudaki düşüncelerini bizimle de paylaşır mısın?
Evet, Beşiktaş'ın tesisleri gerçekten inanılmaz. Avrupa'daki insanlar İstanbul'u ve Türk takımlarının sahip olduğu şeyleri tam bilmiyorlar. Bana niçin İstanbul'a geldiğimi sordular ve ben de açıklamak gereğini hissettim. Şimdiye kadar böyle bir tesiste çalışmamıştım. Ne Monaco'da ne West Ham'da ne Paris Saint Germain'de böyle bir ortam yaşadım. Hakikaten Avrupa'nın, belki de dünyanın sayılı tesislerinden birisi burası. Böyle tesislerde çalışmak ve bu kadar mükemmel atmosferdeki bir statta oynamak profesyonel bir futbolcu için önemli bir ayrıcalık diye düşünüyorum.
Takım arkadaşlarınla ilişkilerin ne durumda? Takımdaki değer yabancıların Latin Amerikalı olduğunu düşünürsek, "en yabancı" oyuncu sensin. Bu durum seni nasıl etkiliyor?
Buraya geldiğim günden beri hiç yabancılık hissetmedim. Tüm arkadaşlarımla aram çok iyi. Hatta bazıları benimle Fransızca bile konuşuyor. Zaten nereye gidersem gideyim çok çabuk kaynaşıp arkadaş olmak benim yapımda var.
Aslında orta alanın her bölgesinde görev yapabilen bir oyuncusun. Sahip olduğun yetenekleri göz önünde bulundurduğunda kendin için en uygun bölgenin neresi olduğunu düşünüyorsun?
Şimdi oynadığım yerde, yani defansın önünde ön libero olarak oynadığımda kendimi çok rahat hissediyorum ve bu görevi yapmaktan zevk alıyorum.
Beşiktaş bu sezon tek ön libero ile oynamayı seçti. Bu durumda o tek oyuncuya oldukça ağır bir yük biniyor. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Defansın önünde tek başıma oynamamla yanımda birisinin daha bulunması arasında çok büyük bir fark yok. Herkes yerini ve defansif görevini bildiği için benim açımdan tek ön libero oynamak bir sorun teşkil etmiyor.
CHELSEA VE MİLAN'DA DA BÖYLE
Beşiktaş geniş bir kadroya sahip ve dolayısıyla ilk onbirde önemli rotasyonlar yaşanıyor. Bazen sen oynuyorsun bazen de Koray. Tabii bu diğer mevkiler için de geçerli. Bu rotasyonlar oyuncuyu nasıl etkiliyor?
Chelsea, Milan gibi büyük kulüplerin çok geniş kadroları vardır ve o kulüplerde de rotasyonlar yaşanır. İşin doğrusu, bütün profesyonel futbolcuların tüm maçlara tam anlamıyla hazır olmaları gerektiğidir. Bazen iki maçta, bazen de üç maçta bir oynayabilirsiniz. Önemli olan takımın kazanması ve sizin de görev aldığınızda en üst seviyede performans göstermenizdir.
Beşiktaş'a gelirken oyunculuk performansın hakkında mutlaka bir takım hayallerin vardı. Şu anda hayal ettiklerine ulaşabildiğini düşünüyor musun?
Benim çok küçük yaşlardan beri hayallerim vardı. Profesyonel futbolcu olmak istiyordum, oldum. Fransa'da büyük bir kulüpte oynamak istiyordum, oynadım. Yurt dışında büyük kulüplerde forma giymek istiyordum, onu da başardım. Şimdi büyük bir kulüpteyim ve her şey hayal ettiğim gibi gidiyor.
Bugüne kadar izlediğimiz Cisse, gerçek Cisse'nin tamamı mı, yoksa ilerleyen dönemde daha fazlasını görebilecek miyiz?
Eğer "Yüzde seksenle oynuyorum" diyebilen bir futbolcu varsa bu harika bir şeydir. Esasında tam yüzde yüz değilim. Ancak bu konuda bir cevap verirsem "Daha fazla koşarım, daha yükseğe zıplarım" gibi yorumlar olacak. Ama bu takımın bir parçası olmak beni çok mutlu ediyor. Geldiğimden beri takımın başarısı için elimden gelen her şeyi yapıyorum ve yapmaya da devam edeceğim.
KOMPLE OYUNCULARI BEĞENİYORUM
Kendi mevkiin için dünyada ve Türkiye'de beğendiğin oyuncular kimler?
Gerrard ve Lampard var. Edgar Davids de beni bir dönem etkilemişti. Türkiye'de de Mehmet Aurelio'yu çok başarılı buluyorum. İngiltere'de "all-round player" diye bir tabir var. Yani komple bir oyuncu olmak. Defans da yapan, çelme de takan, şut da atan, gol pası da veren oyuncular böyle tanımlanıyor. Ben de bu tip oyuncuları beğeniyorum.
Kendini de bu tip bir oyuncu olarak mı görüyorsun?
Kendimi en iyi seviyeye çekebilmek için bir gayret içindeyim. Her antrenmanımı da bu amaçla yapıyorum ve kendimi biraz daha ileriye taşımaya çalışıyorum.
Süper Lig'de oynanan futbolu kalitesini nasıl buldun? Fransa Ligi ile bir kıyaslama yapabilir misin?
Türkiye'de taktikler bilhassa ofansif ağırlıklı. Devamlı atak oynamak güzel bir şey ama iyi defans yapmak da futbolda bir o kadar önemli. Bu yönde biraz eksikler olduğunu görüyorum. Ama yine de gelişme kaydettiğinizi düşünüyorum. Türk Milli Takımı'nın ve kulüp takımlarının dünya seviyesinde büyük başarılara imza atması için defansif anlayışlarını biraz daha geliştirmesi gerekiyor. Bunu defans oyuncularının kötü olduğu anlamında söylemiyorum. Takımların oyun mantalitesiyle ilgili konuşuyorum. Bütün takım atak yaparken, bütün takım da savunma yapabilmeli. Yoksa Türkiye'de gerçekten çok iyi defans oyuncuları olduğunu görüyorum. Zaten Gökhan Zan ve İbrahim Toraman benim takım arkadaşlarım ve Avrupa'da bütün takımlarda oynayabilecek seviyedeler.
Takım arkadaşların arasında seni en çok etkileyeni sorsam?
Takım içinden bir isim istiyorsanız bir kere kendimi söyleyebilirim. (Gülüyor) Orası kesin de ben ikinci sıradakini öğrenmek istemiştim.
Belki inanmayacaksanız ama hepsi ayrı ayrı beni etkiledi. Gençler, kaliteliler. Bence Beşiktaş'taki futbolcuların hepsi iyi oyuncu.
Bu sezonki şampiyonluk yarışının nasıl geçeceğini düşünüyorsun?
Şampiyon olacağımıza inanıyorum. Çok iyi bir takımımız var ve ben büyük başarılar elde edeceğimizden eminim.
SONUÇ, OYUNDAN DAHA ÖNEMLİ
Fakat şu aşamada baktığımızda Galatasaray daha keyif veren bir futbol oynuyor.
Bence Chelsea seyircisine gidip bir sorun, "Oynanan futbolu beğeniyor musunuz?" diye.
Orada birçok insan Arsenal'in daha iyi futbol oynadığını söyler. Ben de seyircilere "Bizim kazanmamızı izleyerek mutlu olun" tavsiyesinde bulunuyorum. Güzel futbolu istedikleri yerde izleyebilirler ama bizim kazanmamızı izleyerek keyif duysunlar. Esasında iyi oynadığımız maçlar da var ve bunların sayısını giderek çoğaltacağımıza inanıyorum. Çünkü başarı ve kazanmakla birlikte güven de geliyor. O zaman daha iyi oynama fırsatı doğuyor. İyi oynayabilmek ve yarışçı duruma gelebilmek için sizinle aynı ayarda takımların da bulunması lâzım. Yoksa seviyenizi koruyamazsınız. Sürekli bir rekabet olmalı. Bu açıdan bakıldığında rakiplerimizin de iyi oynaması bizim gelişmemize yardımcı bir faktör.
Şampiyonlar Ligi'ne şanssız bir başlangıç yaptınız. Bundan sonrasını nasıl görüyorsun?
Aslında gerçekçi hedefimiz ligi ilk iki sıra içinde bitirmek ve yeni sezonda da Şampiyonlar Ligi'nde yer almak olmalı. Takımımızda Şampiyonlar Ligi'nde ilk defa oynayan çok sayıda oyuncu var. Şampiyonlar Ligi'ne düzenli katılan bir takım haline gelmeli, önce tecrübe kazanmalı ve ondan sonra da başarılar elde etmeyi düşünmeliyiz. Kaybettiğimiz ilk iki maçın skorunu da çok küçük detaylar belirledi. Marsilya maçında top rüzgârın etkisiyle falso aldı ve gol oldu. Porto maçını ise kazandık derken umulmadık bir golle kaybettik. Ama tüm oyuncular gördü ki, Şampiyonlar Ligi maçları bile çok küçük detaylara takılabiliyor. İşte bunların hepsi birer tecrübe.
Biraz susun da arkadaşımla konuşayım!
Eski takımın PSG'nin taraftarları Fransa'nın en ateşli gruplarından biri olarak bilinir. Beşiktaş taraftarını daha önce oynadığın diğer takımların taraftarıyla kıyaslayabilir misin?
Elbette uzak farkla Beşiktaş taraftarı. Düşünsenize, o kadar müthiş bir tezahürat var ki, sahada yanındaki arkadaşınla konuşamıyorsun. Hatta bazen "Ya çocuklar bir susun da arkadaşıma bir şey söyleyeyim, ondan sonra yine devam edersiniz" demek geliyor içimden (Gülüyor). Gerçekten inanılmaz bir şey. Maç başlar başlamaz tezahürat da başlıyor ve son düdüğe kadar sürüyor. Maç bittiğinde tribüne gidip "Teşekkür ederiz" diye iki kez ellerimizi çırpıyoruz, sanki tribünler üzerimize yıkılacak gibi oluyor. Hayatımda daha önce böyle bir şeyi hiç görmemiştim.
Tribünlerin "Kartal gol, gol, gol" diye düşük tempoda başlayıp, sonrasında giderek hızlanarak uğultu haline dönüşen bir tezahüratı var. Bu sizin için bazen sinir bozucu olmuyor mu?
Hayır, hayır, bence bu çok iyi niyetle bize verilen bir teşvik. Bana hep olumlu etki yapıyor.
Bundan sonrası için hedeflerin neler? Kariyerini nasıl planlıyorsun?
En büyük hedefim burada kalıcı ve başarılı olmak ve tamamen siyah-beyazlı renklerin içinde bulunmak.
Yani futbolu burada bırakmayı mı düşünüyorsun?
Söylemek istediğim bu değildi ama neden olmasın? Şu anda buradayım, İstanbul'a geleli birkaç ay oldu ve her şey benim için çok yeni. Zamanın neler getireceğini hep beraber göreceğiz.
Beşiktaş taraftarlarının siyahoyunculara karşı ayrı bir sevgisi var. Daha önce Ferdinand, Amokachi ve Nouma bu sevgiyi yaşamıştı. Galiba sıra sende.
Onlar sadece siyahoyuncular değil aynı zamanda çok iyi oyunculardı (Gülüyor). Dilerim ben de onlar gibi çok sevilen ve unutulmayan bir oyuncu olurum.
İstanbul'daki sosyal yaşamın nasıl?
Çok sade bir hayatım var. Arkadaşlarımla restoranlara giderim. Dışarı çıkar alışverişimi yaparım. Bu arada baklava yemeden de duramam.
Tercihin hangisi, fıstıklı baklava mı?
Oy, oy, oy, oy (Gülüyor)
Bu arada evli misin?
Evet, evliyim, 5 ve 1 yaşlarında iki kızım var. Yakında yerleşmek üzere buraya gelecekler.
Belki ailenin gelmesi performansına da olumlu bir etki yapacaktır.
Benim açımdan öyle bir şey söz konusu değil. Ailem yanımda olsa da olmasa da ben sahada formam için her şeyi yaparım. Siz evli misiniz?
Evet.
Bana soru sorarken ya da yorum yaparken eşinizin yanınızda olmamasından etkileniyor musun? (Gülüyor) Profesyonelseniz işinizi her şartta iyi yapmanız gerekiyor. Ama tabii ailemin yanımda olması yine de bir artı getirir.
Futbolun dışında nasıl vakit geçiriyorsun?
Müzik dinlemeyi seviyorum. Dolayıyla her tür müziği dinliyorum. Kitap okuyorum, film izliyorum. Macera, aksiyon ve polisiye filmleri tercih ediyorum. Bu arada bol bol playstation oynuyorum.
Yayın tarihi: 1 Kasım 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/01//haber,520AEEE539514398B63079B3DAB9940C.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.