Sanatçıların gözüyle, İMÇ'den görünen Türkiye
Ankaralı sanatçı Ferhat Özgür ve ABD'li Allan Sakula, 10. Uluslararası İstanbul Bienali'ne İMÇ'deki işleriyle katılıyor. İkili, Bienal'de 'Dünya Fabrikası' diye adlandırılan İMÇ'den görünen Türkiye'yi anlattı..
Uluslararası İstanbul Bienali bütün hızıyla devam ediyor. Bu yıl özellikle 'Dünya Fabrikası' takma ismiyle öne çıkan İstanbul Unkapanı'ndaki Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ) sükse yapmış gibi. Ama İMÇ esnafı, rant endişesi nedeniyle sermaye kodamanlarınca hortlatılan, "Satıldı satılacak, yıkıldı yıkılacak," söylentileri nedeniyle tedirgin. Birçok dükkan bu yüzden ya boşalmış ya da müşterisiz. Yine de Bienal'le İMÇ'ye gelen yabancı akını ve alternatif kültür turizmi, onların cebini ve yüzünü biraz olsun güldürüyor. Eseri bu koşullar altında İMÇ'de sergilenen ABD'li muhalif sanatçı Allan Sekula da, 'İmkânsız Değil, Üstelik Gerekli: Küresel Savaş Çağında İyimserlik' temalı Bienal'e, Güneydoğu Asya'daki küçük bir ülke olan Laos'a dair video eseriyle katılıyor.
BURADA NE İŞİMİZ VAR?
Sanatçının Laos İçin Bir Kısa Film adlı filminin perde arkasında CIA'nin güç oyunlarının olduğu işlenmiş. Filmde 1950'lerin Hindiçin Savaşı sırasında dünyanın en ağır bomba sağanağı altında kalmış bir köyün, 2000'lerin dünyasında bu kez küreselleşmeye karşı nasıl direnebildiği anlatılıyor. Eserlerinde küreselleşme, kapitalizm ve emperyalizmin üçüncü dünyadaki yansımalarına, özellikle de deniz üzerindeki ticari krizlere odaklanan Sekula, Bienal'in İMÇ'ye taktığı ismiyle 'Dünya Fabrikası'nda kapanan dükkanların tenhalığın da farkında. Hatta 'aktivist ruhu' sanatçılığını bastıran Sekula, bir ara kızararak: "Burada ne işimiz var, bizi fark ediyorlar mı bu insanlar, bilemiyorum," diye konuşacak denli de mütevazı. Bunun yanı sıra Sekula'ya göre, Laos'ta hazırladığı film, "Türkiye'nin Adana-İncirlik üssünün Irak işgali ve Afganistan'daki operasyonlar adına kullanılmasına karşı girişilen sivil direnişi anımsatan bir eser. Sekula, 1999 yılının başında Türkiye'ye içinde pek çok aktivistin bulunduğu kargo gemisi Global Mariner'la gelmiş; gemiye binmeden dört gün önce de Seattle'daki küreselleşme karşıtı eylemlerde yer almış. Bugünlerde, dünyanın birçok ülkesini gezdiği aynı gemiyle, Limasol'dan Karadeniz'e ve Köstence'ye uzanan bir dizi rotada ilerlemiş. Bu sırada da, neo-liberalizme direniş için bir konferans düzenleyen Karadenizli işçilerin, ta Seattle'dakilerle ne kadar benzer sloganlar attıklarına şahit olmuş. Tıpkı, Türkiye'de de çok aşina olduğumuz "Özelleştirmeye hayır!" sloganı gibi. Allan Sekula için eserinin İMÇ'de sunuluyor olması bir avantaj. 1985'ten beri California Sanat Enstitüsü'nde ders veren sanatçı, beraberinde getirdiği birkaç öğrencisiyle de İMÇ'nin tüm bloklarını gezmiş. Çünkü Sekula için asıl önemli olan, öğrencilerinin Bienal'den ziyade, gerçek İstanbul'u kendi gözleriyle görebilmeleri, sanatın hayata nasıl karıştığını fark edebilmeleri. "Artık sanat haritaları, New York, Los Angeles veya Berlin'le sınırlı değil," diyor Sekula. Bunların yerini İstanbul ve Singapur da pekala alabiliyor. Ve ekliyor: "Burada daha fazla kalmam gerekiyor." Bienale Ankara'dan seçilen sanatçı Ferhat Özgür de, İMÇ'deki bu 'istikrarsız' ve küresel havayı, yapıcı ve eleştirel bir çalışmaya dönüştürmüş. Özgür'ün hem basılı hem de uygulamalı Bienal Bulmacası, etkinlik sonuna kadar yayımlanacak dört farklı türüyle hem Türkiye,'nin, hem de esnafın 'gündemini' bir sanat eserine dönüştürüyor.
BİENAL BULMACASI
Sanatçı, küresel tabirle tamamen 'Made in İMÇ' sayılabilecek bu işler için, Bienal esnafıyla adeta imeceye girmiş. Onlara üç soru sorup, karşılığında üç cevap alarak da bu bulmacaları hazırlamış. Özgür'ün İMÇ'deki öteki işi ise, Ankara Maltepe Pazarı'ndaki küresel pazar çelişkisini belgeci bir tavırla kayıt altına alan, eleştirel başka bir çalışma. Bienalin teması 'iyimserlik' olsa da, Ankaralı sanatçı Özgür karamsar: "İçinde bulunduğumuz süreci karamsar bir dönem olarak görüyorum," dedikten sonra ekliyor: "AB sürecindeki uyuma dair her oluşumun İstanbul üzerinden tanımlanmasına ilişkin bir sıkıntı var. Buraya geliyoruz evet ama, İstanbul içinde de o kadar çok İstanbul var ki... Hangi İstanbul Avrupalı, hangi İstanbul Anadolulu belli değil. İstanbul, korkunç bir istilaya maruz kalmış. Bu parçalanmayı İMÇ'de de görmek çok mümkün. Her gelişimde İstanbul'a biraz daha kuşku ve karamsarlıkla bakıyorum. Bu anlamda Bienal'in öne sürdüğü iyimserlik de benim ilgimi, küresel ve yerel aciliyeti yüzünden çekmişti zaten." Bilgi için: www.iksv.org
Yayın tarihi: 26 Ekim 2007, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/26/cm/haber,FF168D10435D4515A72E8F7F42B6812D.html
Tüm hakları saklıdır.