kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Ekim 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Ayşegül Tecimer arkadaşının partisine katılmak için taa nerelerden kalkıp Göcek'e gelmiş.

Ayşegül Hanım zamanı aşmış...

SAMİ TOSUN
Türkiye'deki hukuk sistemini anlamak çok zor sayın okurlar. Neredeyse 30 senedir süren davalar var, artık yargılananların torunları yargılanacak çağa geldi, bir türlü bitmedi. Bu davalar genellikle siyasi muhtevalı tabii. Yani devletimiz, kendine yapılan siyasi yanlışları affetmiyor, bunu anlıyoruz. Bir de başka tür davalar var ki, bunlar genellikle 'zaman aşımı' kontenjanından düşüp düşüp duruyor. Malumunuz, Asil Nadir'le olan evliliği sırasında fevkalade meşhur olan ve senelerdir eski eser kaçakçılığı suçlamasıyla aranan Ayşegül Tecimer, geçtiğimiz günlerde ülkeye giriş yaptı ve milletçe, Ayşegül Hanım hakkındaki davanın 'zaman aşımı' nedeniyle düştüğünü öğrenmiş olduk. Zaman denen nesne hakikaten enteresan bir nesne. Hatta nesne bile sayılmaz. Aşım' ise farklı anlamlara çekilebilecek bir laf. Misal, yarış atlarının çiftleştirildiği tesislere aşım istasyonu' adı veriliyor, yani 'aşım' lafı bu tür büyükbaş hayvanlarda 'çiftleşme'nin kibarcası olarak kullanılıyor. Demek ki, 'zaman aşımı', zamanın bir nevi iğfal edilmesi diye de okunabilir. Ve böylelikle ne olur? Ayşegül Hanım, gözümüzün içine baka baka, zamanımızı iğfal ederekten, çıplak ayaklı kontes gibi ve fakat Jimmy Choo marka -servet değerindekiayakkabılarını elinde taşıyarak, bir arkadaşının doğum gününe katılmak üzere, taa nerelerden kalkıp Göcek'e kadar gelir. Yıllara meydan okuyan o müthiş gülümsemesiyle, boynunda taşıdığı antika kolye ve belinde taşıdığı antika kemer ile boy boy pozlar vererekten, "Sizin zamanınızı yesinler cicim," der gibi gazete sayfalarından gözümüzün içine bakar. Ve biz çaresiz, akıp giden zamanı, bir tür büyükbaş hayvan misali süzer dururuz. Bakın, bu gibi konularda 'mahalle baskısı' falan yok hiç. İsterseniz Efes harabelerini Yeni Zelanda'ya uçurun, 10 yıllık zaman dilimini aşımlara getirdiniz mi, huzur ve güven ortamı dahilinde, doğum günü partilerinin gülü şeklinde gezebilirsiniz.

KADEHLERİN ÜZERİ BUZLANIYOR
Mahalle baskısı ise başka türlü bir şey; bakın, artık dizilerde alkol kadehlerinin üzeri buzlanıyormuş. Hani çocuklar sigaraya özenmesin diye filmlerde falan sigaralar buzlanıyor ya, öyle bir şey. Aslında, şöyle de bir durum var; Beyoğlu'nda bir mekân, bildiğiniz meyhane, altı pavyon; eskiden daha uzun sürerdi de, şimdi ramazanın ilk üç günü, bir de Kadir ve kandil geceleri kapatıyorlar. Yani, senenin her günü pavyonda masalara kadın gönderip adam söğüşleme müessesesini işletelim, bazı mübarek günlerde ulvi atraksiyonlar yapalım... Bu nasıl bir iş, anlayamadım gitti. Bakın, aynı şey magazin programları için de geçerli; ramazanda fasıllı iftar sofralarından canlı yayınlar, mutaassıp kıyafetler, hatta Petek Dinçöz tesettürü, diğer aylar Gül Gölge'nin kurşunları... Yani burada bir istiare sanatı olayına girdim ama, artık ne dersiniz bilemeyeceğim. Bu arada, belirtmeden geçmek istemiyorum, basındaki favori yazarlarımdan biri, Vatan gazetesinden Ebru Drew'dur; kendisi de geçenlerde kaleme aldığı 'Sevişirken ağlayan kadınlar' başlıklı ramazan yazısında benzer bir soruna değinerek, şunları söylüyor: "Mahalle baskısı mı dersiniz, medya baskısı mı bilemem. Bildiğim, 'adı her ne ise'nin gecelere ettiği... Önceki akşam Taksim'deydim. Beyoğlum'u hiç bu kadar boş görmemiştim. Kastettiğim sokaktan ziyade barlar. Hoş, sokaklar da almış ya nasibini." Yazı, daha sonra, kadınların sevişirken ağlaması üzerine felsefi açılımlarla devam ediyor ama bir toplumsal gerçeğe de parmak basıyor. Bizim durumumuz budur: Sayın Drew'un Beyoğlu'su boynu bükük, ramazanın geçmesini beklemektedir. Muhtemelen şimdi iftar yemeklerinin birinden diğerine koşturmakta olan beyaz yakalı 'hafta sonu çılgınları', bundan kısa süre sonra dehşetengiz Beyoğlu programları yapmaya başlayacaktır. Onların çılgınlığından mütevellit, hafta sonlarında asla Beyoğlu'na uğramayan tanıdıklarım var mesela. Ben mi? Ben her türlü çılgınlığa açığım. Hatta çılgınlık benim karakterimdir. Şu ramazan bir bitsin, bayram bir gelsin, tutabilene aşk olsun!